CHP’den bütçe şerhi: AKP fakirden alıp zengine aktarıyor

Meclis komisyonunda hiçbir itirazı dikkate alınmayan ana muhalefet partisi, 2025 bütçesine şerh koydu: Bütçe, devleti yönetenlerin kimi temsil ettiğini, kime hizmet ettiğini ortaya koyuyor...

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşmeleri tamamlanan 2025 yılı bütçesinin Genel Kurul görüşmeleri bugün başlıyor. Komisyon boyunca yaptıkları hiçbir itiraz dikkate alınmayan muhalefet partileri bütçeye şerh düştü. CHP’nin muhalefet şerhinde, “2025 yılı Bütçesi Cumhuriyetimizin 101. yılına layık bir bütçe değildir” ifadeleri kullanıldı.

'BÜTÇE, DEVLETİ YÖNETENLERİN KİMİ TEMSİL ETTİĞİNİ ORTAYA KOYAR'

CHP şerhinde bütçe harcama kalemlerinin dağılımının devletlerin sınıfsal niteliğini gösterdiği ifade edildi ve “Bütçenin en önemli özelliği devleti yönetenlerin kimi temsil ettiğini kime hizmet ettiğini, yani iktidarın sınıfsal niteliğini ortaya koymasıdır” denildi.

'AKP HÜKÜMETİ 6 YIL SONRA EKONOMİYİ RESESYONA SOKMAYI BAŞARDI'

2025 bütçesine dair detaylı değerlendirmelerin yapıldığı şerhte yatırımların büyümeye katkısının negatife döndüğü vurgulandı, yatırımların alarm verdiği vurgulandı. Milli gelirden sermayenin aldığı payın hızla arttığına, emeğin payının ise azaldığına dikkat çekilen şerhte “AKP hükümeti 6 yıl sonra, ekonomiyi bir kere daha resesyona sokmayı başarmıştır. Sıcak paraya yaslanan dezenflasyon stratejisinin, milletimize büyüme ve refah cinsinden faturası giderek ağırlaşmaktadır” ifadeleri kullanıldı.

CHP'nin şerhinde 2025 yılının faiz giderlerinin 2024 yılına göre yüzde 50,3, vergi gelirlerinin ise 2024 yılına göre yüzde 46,5 artacağı belirtildi. Faiz giderlerindeki bu eğilimin 2018 yılından bu yana artış yönünde kendisini gösterdiği belirtilirken “Bunun anlamı vergi gelirlerinin faiz giderlerini finanse etme oranının artmasıdır” denildi.

'TOPLANACAK VERGİLERİN DÖRTTE ÜÇÜ ÜCRETLİ ÇALIŞAN İŞÇİ VE MEMURDAN'

2025 yılında vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 65,1’inin dolaylı vergilerden oluşacağı, diğer gelir ve servet vergilerinin oranının ise yüzde 34,9 civarında gerçekleşeceğinin tahmin edildiği vurgulanan şerhte “2025 yılında toplanması düşünülen vergilerin yine yaklaşık dörtte üçünün maaşlı ücretli çalışan işçi ve memur kesiminden alınacağı anlaşılmaktadır” ifadesi kullanıldı.

'SERMAYE LEHİNE TRANSFER YAPILMAZSA BÜTÇE AÇIĞI KAPANIR'

2025 bütçesinde istisna ve muafiyetler kapsamında toplam 3.005.167.126.226 TL vergiden vazgeçileceği belirtilen şerhte şu ifadeler kullanıldı: “2025 yılında öngörülen bütçe açığı rakamının 1.930,7 Milyar TL olduğu dikkate alınırsa yani bu yıl devlet vergi harcamalarından vazgeçerek büyük bölümü sermaye sınıfı lehine transfer yapmaktan imtina etmesi halinde bir ölçüde bütçe açığının kapatılacağı söylenebilir.”

'DELİK DEŞİK EDİLMİŞ VERGİ SİSTEMİNİN SÜRDÜRÜLMESİ MÜMKÜN DEĞİL'

Şerhte “Vergi ayrıcalıklarının boyutunu görmeden bütçenin ve vergi sisteminin bütününü kavramak mümkün görünmemektedir. İstisna ve muafiyetlerle delik deşik edilmiş bir vergi sisteminin sürdürülmesi artık mümkün değildir ve bu durumun acilen değiştirilmesi gerekir” denildi.

'VERGİ ALINMASI GEREKENLERDEN VERGİ ALINMIYOR'

Ücretlilerin toplanan Gelir Vergisi içindeki payının yüzde 70’i aştığının hatırlatıldığı metinde, “Vergi alınması gerekenlerden vergi alınmamaktadır. Vergi alınması gerekenlerden borç alınmakta, onlara faiz geliri verilmektedir. Devlet aldığı vergi ve borçları da faiz ödemelerine ve yabancı para kuruna bağlanmış garanti ödemelerine aktarmaktadır” ifadeleri kullanıldı.

Bütçe içinde faiz harcama gider oranlarının arttığına ve ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ tezinin artık işlenmediğine dikkat çekilen CHP’nin muhalefet şerhinde “AKP uzunca bir süre başarılı bir şekilde uyguladığı yoksulluğu yönetme stratejisini bile terk etmiştir. Mali kaynak kısıtına girince fakirden alıp zengine aktarmaya yönelmiş, kur korumalı mevduat uygulaması ile yine rantiye kesimine kaynak aktarmaya devam etmiştir. AKP ve fakirliği yönetme amaçlı kurgulanan sosyal harcamalardan faiz ve ödeme garantili projeler lehine kısıtlamaya başlamıştır. Zor zamanlarda tercih yapma zorunluluğu ortaya çıkınca iktidarın sınıfsal niteliği hemen ortaya çıkıvermiştir” denildi.

'KÖİ PROJELERİ KAMUOYUNDAN SIR GİBİ SAKLANIYOR'

Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine de değinilen metinde, bu projelere dair şu saptamalar yer aldı: “Bunların sözleşmeleri ve verilen garantiler sır gibi kamuoyundan gizlenmekte, bilahare yapılan sözleşme tadilleri ile verilen garantilerin miktarları değiştirilmekte ve süreleri uzatılmaktadır. Bu tutarların yabancı para cinsinden ödenecek olması kur yükselişlerinden ne kadar etkileneceği konusunda herhangi bir projeksiyon bulunmamaktadır. Türkiye hazinesi bu yükü daha ne zamana kadar taşıyacaktır. Bu durumun gelir dağılımını bozucu etkileri konusunda da bir çalışma yapılmamıştır. Bu projelere aktarılan kaynakların dar gelirli ve yoksullara tahsis edilecek kaynakları azaltmış bulunduğu bilinen bir gerçektir.”

Döviz-faiz kıskacına sıkıştırılmış Türkiye ekonomisinin bir birikim rejimi krizi -yapısal bir kriz- yaşamakta olduğu vurgulanan şerhte, “Neo liberal düzenle insanı ve emeği tamamen dışlayan, sadece ekonomik verimliliğe odaklı, sıcak paranın ülkeler arasında hızlı ve kolay hareket etmesinin yolu açılmıştır. Tarım arazileri yok edilerek ithalat rejimine geçilmiş, ülkeler, olası krizlerde gıda ve beslenme sorunlarıyla, kıtlık riskiyle karşı karşıya bırakılmıştır” denildi.

'2025 BÜTÇESİ CUMHURİYETİN 101’İNCİ YILINA LAYIK DEĞİL'

CHP’nin muhalefet şerhinde özetle şu ifadeler yer aldı:

- Ekonomi yönetiminde halen panik halinde sürüklenme ve kısa vadeli önlemlerin plansızlığı mevcuttur. Daha önceki programlarda olduğu gibi 2024-2026 OVP de yer alan hedeflerin tutmama olasılığı yüksektir. Özetle; 2025 yılı Bütçesi Cumhuriyetimizin 101. yılına layık bir bütçe değildir.

'BÜYÜYEN ÇALIŞAN YOKSULLUĞU, ÇOK BOYUTLU KRİZ'

- AK Parti iktidarı ülkeyi giderek büyüyen bir çalışan yoksulluğuna mahkûm ediyor. Bugün Türkiye’de çalışma hayatı ve sosyal güvenlik sistemi çok boyutlu bir krizle karşı karşıyadır. Bu kriz, ekonomik dengesizlikler, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşma, sendikal özgürlüklerin zayıflatılması ve sosyal koruma mekanizmalarının yetersizliği ile derinleşmiştir.

- Kaynaklar piyasa aktörlerine tahsis ediliyor, sosyal güvenlik sistemi zayıflatılıyor, çalışma hayatı ve istihdamda çöküş hızlanıyor, gençlerin ve kadınların iş gücüne katılım oranını düşüyor, sosyal yardımlarla yoksulluk yönetiliyor. Emeklilik sistemi derin bir krizde.

'EMEKÇİNİN, YOKSULUN ENFLASYONU ÜÇ HANELİ'

- Ücretlerdeki artışlar enflasyonun gerisinde kalıyor ve çalışanlar her geçen gün daha fazla yoksullaşıyor. Yoksulların enflasyonu üç haneli. AKP'nin bu politikaları, çalışanların emeğini hiçe sayarken, yüksek enflasyon ve yetersiz maaş artışları ile onları sürekli olarak daha kötü bir yaşam seviyesine itmektedir. TÜİK’in enflasyon verilerini çarpıtması hükümetin sorumluluğunu örtbas etmektedir. Enflasyon, sadece rakamsal bir veri değil, yaşam kalitesindeki ciddi bir gerilemedir ve bu gerileme halk tarafından her gün daha fazla hissedilmektedir.

'ASGARİ ÜCRET TÜRKİYE’DEKİ EN BÜYÜK TOPLU SÖZLEŞME'

- Asgari ücretin altında, asgari ücret ve asgari ücretin çok az üstünde ücret alanların sayısı yüzde 50. Asgari ücret, Türkiye’deki en büyük toplu sözleşmedir. 

- Asgari ücret son yıllardaki kadar hiç ilgi odağı olmamıştır. Bunun nedeni asgari ücretle çalışanların sayısının son yıllarda hızla artması ve Türkiye’nin giderek bir asgari ücretliler ülkesi haline gelmesidir. Türkiye bir asgari ücret tuzağına çekilmiş ve asgari ücret ortalama ücret olmuştur. Asıl
tartışılması gereken budur.

'EMEKLİLER İÇİN SEFALETİN YÜZYILI'

- Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının ilk sayfası ne yazık ki emekliler için 'sefaletin yüzyılı'dır. İktidarın büyüme hedefleri içerisinde yer vermediği emeklilerimiz bu içselleşmiş yoksulluk içerisinde tamamen hayata tutunma mücadelesi vermektedir. İktidarın emeklileri ülkemize yük gören hesaplamaları, hakları olan kazanımları lütuf olarak göstermesi onur kırıcıdır. 

'EMEKLİ MAAŞI HOLLANDA’DA 2003, TÜRKİYE’DE 237 EURO'

- Ortalama emekli aylığı İspanya’da 1.417, Fransa’da 1.485, Almanya’da 1.552, İtalya’da 1.582, Belçika’da 1.717, Hollanda’da 2.003 avro iken Türkiye’de 237 Euro'dur. 

'YARGININ SİYASALLAŞMASI KALDIRILAMAZ BOYUTTADIR'

- Türkiye; Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayarak yargıya darbe yapan Yargıtay hâkimlerinin olduğu, halkın iradesiyle seçilmiş Milletvekili Avukat Can Atalay’ı tutsak eden siyasi iradenin yargıyı ele geçirdiği bir iklimde ne yazık ki hukuksuzluğun merkezi haline gelmiştir. Can Atalay, saray rejiminin yaratmak istediği hizmetkâr(!) yargının karşısında durduğu ve yurttaşların her alanda hakkını savunduğu için bugün cezaevindedir.

2016’DAN BU YANA 149 KEZ KAYYIM ATANDI

- 2016 yılından itibaren günümüze kadar belediyelere 149 kez kayyum atanarak Anayasa çiğnenmiş ve belediyeler merkezi idarenin kontrolü altına alınmıştır. Bu nedenle tüm muhalefet partilerinin TBMM başkanlığına ortaklaşa sunduğu kayyım maddelerini yürürlükten kaldıracak kanun teklifinin gündeme alınarak yasalaşması önem arz etmektedir. Fakat hala iktidar bu konuda bir adım atmış değildir.

'DARBE DÖNEMLERİNİ HATIRLATIYOR'

- Kayyım atanacak belediyelere yapılacak operasyonlarda yargı araçsallaştırılıyor. İktidarın arzu ettiği kararı verecek kişiler hemen öncesinde bu makamlara atanıyor. Bunun en yakın örneği 2 Ekim’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atanan Akın Gürlek’in daha bir ay geçmeden 30 Ekim’de Esenyurt Belediye Başkanı hakkında başlatmış olduğu maksatlı süreçtir. Tüm bu uygulamalar, yasaların değil iktidarın çıkarlarının gözetildiği bir adalet sisteminin sonucudur. 

- Yaşananlar demokrasinin askıya alındığı darbe dönemlerini hatırlatmaktadır. Artık merkezi hükümet, seçimle kazanamadığı belediyelerin yönetimini ne yazık ki idari işlemle gasp etme yolunu seçmiştir. Kayyım uygulaması, 101 yıldır devam eden Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik varlığına zarar vermektedir.

'İKTİDAR HTŞ GİBİ BİR ÖRGÜTÜ DESTEKLER POZİSYONA DÜŞMEK İSTEMEYECEKTİR'

- İktidar, dünya nezdinde HTŞ gibi Birleşmiş Milletlerin listelediği terör örgütleri arasında yer alan bir örgütü destekler pozisyona düşmek istemeyecektir. Fakat YPG ile SMO (ya da doğrudan Türk ordusu) arasındaki çatışmalar derinleştikçe iç ve dış kamuoyunda Türkiye'nin olaya dahline yönelik eleştiri ve suçlamaların artması muhtemeldir… Bugün YPG’ye karşı aynı cephede mücadele eden bu örgütlerin birbirlerine ya da Türkiye’ye karşı her an bir tehdit yaratabileceği ihtimali iktidarca hesaplanmalıdır.