YAZARLAR

Cezayir’in geleceğini çalan karanlık geçmiş 

Gündemde eski FİS üyelerinin kurduğu Reşad hareketinin Hirak’a sızdığı tartışması var. İslamcıların sokağı manipüle etmeye çalıştığına dair hem Hirak içinden hem de rejimden uyarılar geliyor.

Cezayir’in takvim yapraklarında 22 Şubat 2022 için belki “Hirak geri döndü” denilecek. ‘Hareket’in 20 yıllık Abdülaziz Buteflika iktidarının sonunu getirdikten sonra sahneye dönüşü. Yarım kalan hesaplaşmalar için. Ordunun sistem üzerindeki vesayetine karşı; kaynakları kemiren siyasi elitlere, oligarklara, kirliliğin ortağı bürokratlara…
Geçen martta Covid-19 belasının yol açtığı zorunlu mola, Buteflika’yı alaşağı eden gösterilerin ikinci yıldönümünde bitti; bitmeseydi ne ala idi şu elit çete için.
Cezayirliler gerçek reformlara ulaşmak için meydandan devşirdikleri baskıya bel bağlıyor. Eylem biçimi, bize, tek çıkış yolunun değişim dinamiğini canlı tutmaktan geçtiğini söylüyor. Birkaç nefret figürünün hesaba çekilmesinin ötesinde sistemde gerçek değişim sabır ve ısrar gerekiyor.  

Buteflika ülkenin karanlıkta geçirdiği kanlı 10 yıldan sonra sistemi selametle yüzdüren sivil bir yüzdü. Ordunun kurguladığı toplumsal uzlaşı ve barış projesinin yürütücüsüydü. 20 yılda eskidi. Yolsuzluk ve kayırmacılıkla sistem için de yüke dönüştü. Halk için de artık siyasi kadavraydı.
22 Şubat 2019’da gösteriler patlak verdiğinde askerler sistemin devamlılığını temin için sokaktan gelen baskıyı satın aldı. Buteflika’yı kızağa çekip yerine seçimle eski Başbakan Abdülmecid Tebbun’u sürdü. Bu şekilde sisteme ‘reset’ atabileceğini umdu. Ordu, Buteflika’ya kalkan olma hatasına düşüp üzerinde oturduğu meşruiyet zemininin aşınmasına izin vermedi. Mısır’da Hüsnü Mübarek’e yapılanın kopyasıydı.
Askerler ‘meşruiyet’ zeminini, ‘Karanlık 10 Yıl’ diye hafızalara kazınan süreçte “İslamcı terörü” bitiren rollerine borçlu. 1990’da yerel seçim başarısından sonra 1991’de çok partili ilk seçimde İslami Selamet Cephesi (FİS) ilk turda birinci gelmişti. FİS, Müslüman Kardeşler dahil farklı İslamcı güçlerin koalisyonu olarak ortaya çıkmıştı. Hedef seçimle ülkeyi şeri bir devlete götürmekti. İktidarda ne yapacaklarını kazandıkları belediyelerde kısa sürede göstermişlerdi. Askeri müdahaleyle seçimin ikinci turu iptal edilmiş, FİS’in radikal bileşenleri silaha sarılmış, ordu şiddetle yanıt vermiş ve çatışmalar 100 binin üzerinde cana mal olmuştu. Ordu suça karışmamış İslamcı militanların affına, suça karışmış rejim unsurlarının ‘mazur’ görülmesine dayalı ulusal mutabakatla bu sayfayı kapatmıştı. Bu süreç ordunun siyaset ve ekonomi üzerindeki nüfuzunu perçinledi. Sözünü ettikleri meşruiyet zemininin altından nice gayrimeşru şeyler aktı. Herkes asker, siyaset, bürokrasi ve oligark dörtgeninde dönen ekonomik rantın farkında.

Solcu, sağcı, liberal, laik ve İslamcı pek çok çizgiyi barındıran Hirak, değişim derken işte bu çarkı hedefe koyuyor.

*** 

Tebbun Almanya’da üç ay süren Covid-19 tedavisinden sonra Hirak’ın pes etmeyeceğini gördü ve ilk iş olarak tutuklanmış 59 kişiyi bıraktı. Ardından parlamentoyu feshedip 12 Haziran’da seçime gidilmesine karar verdi.
Katılımı artırıp sistemin meşruiyetini koruma kaygısıyla Tebbun seçim yasasında bazı değişikliklere gitti. Küçük partiler ve bağımsız adayların önünü açan düzenlemeler yapıldı. 40 yaş altı adaylar için yüzde 50 kota geliyor. Yani babalarının hesabını gütmek istemeyen gençlerle siyasetin çehresi değişebilir. Ayrıca nüfuz ve para sahibi kişilerin siyasetteki tekelini sürdürmesine hizmet eden kapalı liste yerine açık liste uygulamasına geçiliyor. Seçmenlere parti ve bağımsız listelerde istediği adayı seçme şansı sunuluyor. Bağımsız adaylar 100 kişinin imzasıyla vekilliğe adaylığını koyabilecek. Bu değişikliğe olumlu bakanlar eski kurtların tekelinin kırılacağını düşünüyor.
Hirak içindeki özellikle laik-sol güçlerin yol haritası bu değil. Bu şekilde sandıklar 10 kez kurulsa bile sistemin değişmeyeceğine inanıyorlar. Onlara göre ordu, Buteflika’nın çemberindeki bazı isimleri hapsederek ufak bir saha temizliği yaptı, böylece kendi vesayetini yeniden kurmak için alan açtı. Hirak’taki genel eğilim yine boykottan yana.

***

Beri taraftan bu hareketi yolundan çıkarma, gündeminden saptırma korkusu yaşanıyor. Bugünlerin gündeminde eski FİS üyelerinin kurduğu Reşad hareketinin Hirak’a sızdığı tartışması var. İslamcıların sokağı manipüle etmeye çalıştığına dair hem Hirak içinden hem de rejimden uyarılar geliyor. Hirak içinde kendilerini ‘ilerici güçler’ olarak tanımlayan gruplar, Reşad için “İslamcı Truva atı” yakıştırmasını yapıyor. Reşad’ın kurucularından biri Londra diğeri Cenevre’de yaşıyor. Bunlar sonradan dahil olmadıklarını, başından beri Hirak içinde olduklarını söylüyor. Ordu açısından İslamcı Truva atları belki Hirak’ı etkisizleştirmek için bulunmaz bir gerekçe olabilir. Fakat aforoz edilmiş İslamcılar sahneye dönmek, meşru siyaset zemininde kalmayı başarmış İslamcılar da kendilerini yeniden konumlandırmak için fırsat arıyor. Tabii burada tek düze bir İslami yapı yok. Kökleri Müslüman Kardeşler'e dayanan en az 5 parti aktif. Siyasal İslamcı grupların bir kısmı ‘Karanlık 10 Yıl’ lekesinden beri 1999’dan itibaren rejime payanda oldular.
Hükümetlere katıldılar, bakanlık elde ettiler. Buteflika onlar için bir ‘temiz kâğıdı’ sayılırdı. Hatta Islah Partisi, 2019’da beşinci dönem adaylığını açıkladığında bile Buteflika’ya desteğini kesmedi. En mesafeli duranları Barış Toplumu Hareketi oldu. Sonuçta 20 yıllık süreçte siyasal İslamcıların önemli bir kısmı Buteflika’nın günahlarına ortaktı. Haliyle öfkenin muhatapları arasında bunlar da var. Şimdi yeni bir temiz kağıdına ihtiyaç duyuyorlar. Fakat bunu hangi yolla edinecekleri konusunda yön karmaşası yaşıyorlar. Bir kısmı Hirak içinde, bir kısmı karşısında, bir kısmı nötr, bir kısmı Tebbun’un yolunda.
Hirak içinde çok farklı tercihler olmakla birlikte İslamcılarla ötekiler arasında kabaca bir ayrım çizgisi saptanabilir. Hirak’ın seküler-sol kanatları köklü değişim için önce anayasayı yazacak bir kurucu meclisin seçilmesini, sonra yeni anayasaya göre cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine gidilmesini istiyor. Bu yüzden Tebbun’un seçildiği Aralık 2019’daki seçimi ve Kasım 2020’deki anayasa referandumunu boykot ettiler. Seçime katılım yüzde 40’dı. Oyların yüzde 13’ü geçersiz sayıldı. Tebbun oyların yüzde 58'i ile seçildi. Anayasa referandumuna katılım da yüzde 23’te kaldı. Bunda Covid’in payı da var. Yine de düşük katılım yüzünden meşruiyet tartışması bitmedi.  

İslamcı bileşenler ise Tebbun’un yol haritasına razı. Yani seçimle parlamento ve hükümetin belirlenmesi, sonra köklü reformlar. İslamcılar öteki yoldan gidilirse Anayasa’da “devletin dini İslam’dır” diyen maddenin silinmesinden korkuyor. Ayrıca hızlıca örgütlenme kapasitelerine güvenerek seçimde mecliste daha fazla yer işgal etme hesabı güdüyorlar.

***

İslamcı kanatlarla ilgili güvensizlik hali başından beri var. Cezayirliler için yakın tarihten büyük bir tecrübe hafızalarda canlılığını koruyor. 2011’de Arap Baharı’nın Cezayir’i teğet geçmesinin en önemli nedeni ‘Karanlık 10 Yıl’ın kavurucu sayfalarıydı. Esasen Cezayir kendi sırasını 20 yıl önce savmıştı. Fransızların kovulduğu 1962’den itibaren Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) bağımsızlıkçı çizgisini sosyalist, sömürge karşıtı, Soğuk Savaş denkleminde Bağlantısız, pan-Arap, pan-Afrika ve pan-İslam’la çerçeveleyip bu kimliğin kredisini onlarca yıl tepe tepe kullandı. Cezayirliler savaşarak bağımsızlığını kazanmış bir halk ve 1988’de FLN’ye de “Artık yeter” dediler. Tek partili sistem yerini çok partili düzene bıraktı ama kazanan İslamcılar oldu.

Cezayir’in siyasal hafızası bugün hem muhalefet güçlerinin hassasiyetlerini hem de müesses nizamın tepkilerini belirliyor. Buna Arap Baharı’nda Libya, Mısır ve Suriye’deki feci tecrübeler eklendi. Burada üç önemli ders Cezayir için de geçerli: Barışçıl kal, dış müdahale arama, siyasal İslamcıların çifte gündemine dikkat et.
Bu üç alandan beslenen bir türbülans sadece Cezayir’i değil Cezayir diasporasının güçlü olduğu Fransa’yı da yakabilir. Yoksa Libya’yı düşürenlerin, Cezayir’in belini kırmak için de sebepleri yok değil. İsrail’e karşı duruşunu koruması, ABD’nin dayattığı Yüzyılın Anlaşması’nı reddetmesi, Batı kampı ile terörle mücadeledeki işbirliğine karşın mesafesini koruması, Fransızların sömürgeci geçmişini yüzlerine vurması ve eski sömürge ülkelerinde yürüttükleri askeri operasyonlara katılmaması bunların başında geliyor. Arap Baharı sürecinde pek çok Arap ülkesi NATO korosuna katılırken Cezayir dış müdahaleyi reddeden bir çizgi izledi. NATO’nun Libya’ya korsanca müdahalesini, Suriye’ye kirli vekâlet savaşını ve Suudi-Emirlik ittifakının Yemen’e müdahalesini reddetti. AKP iktidarı gibi savrulmadı.

***

Hirak içinde bir kesim rejimi dönüştürmek için farklılıkları bir kenara bırakıp güç birliği yapmak gerektiğini savunuyor. Buna karşı çıkanlar ise ideolojik farklılıkları görmezden gelmenin bedelinin sonradan ağır olacağı uyarısı yapıyor. Uyarıların birincil hedefi Reşad, aşırılıklardan arındığını ve şiddeti reddettiğini söylüyor. Suriye’de Müslüman Kardeşler de 1977-1982 arasında IŞİD’in ‘erken versiyonu’ sayılabilecek eylemleriyle tarihe rezil bir şekilde geçtikten birkaç yıl sonra sivil siyaseti benimsemiş bir pozla döndüler. 2001’de Şam Baharı sürecinde, 2005’te Şam Deklarasyonu’nda sol-liberal cephenin ‘demokrat’ ortağıydılar. 2011’de olaylar patlak verdiğinde sivil siyasete bağlılık sözü hâlâ geçerliydi. Ne var ki birkaç ay geçmeden ‘meşru müdafaa’ bahanesiyle yeniden silaha sarıldılar. Bu tecrübeler kuşkusuz Tunus’ta da El Nahda’ya karşı muhalefetin kulağında küpe işlevi görüyor.

***

Ordunun gölgesinde kalan Tebbun ‘kutsal hareket’ olarak nitelediği Hirak’ın koruyucusu olacağı sözü veriyor. Belki iktidar eliti seçim marifetiyle sokağın sönümleneceği hesabıyla Hirak’ı sahiplenen bu görüntüyü vermeyi işlevsel buluyor. Hatta Hirak’a ‘partileşin’ çağrısı yapılıyor. Meydandan bir değil birbiriyle uyumsuz en az 10 parti çıkar. O vakit öne çıkacak liderleri ikna etmek, yedeklemek ya da yönlendirmek daha kolay olacaktır.
Peki, ordunun Tebbun üzerinden gösterdiği yol haritası işe yaramazsa Hirak’a karşı bu sahte ‘babacan’ tavır ne kadar daha sürer? O vakit muhtemelen olağanüstü halle ipleri yeniden ele alacaklar.
Askeri kaynaklar “Yarasalar gizem ve karanlığı sever” göndermesiyle FİS kalıntılarının geri dönüş heveslerine, ‘ayrılıkçılık fitnesi’ göndermesiyle Kabiliye bölgesinde bağımsızlık arayan Berberi (Amazigh) hareketine dikkat çekiyor. Hükümet Sözcüsü Ammar Belhimer de geçenlerde askerlere nabız uyumuyla “Bazı dış mihrakların Cezayir'e karşı savaşlarında halk hareketini kullandıkları sır değil” dedi. Bunlar müdahalenin hangi zeminden geleceğine dair ipuçları. Fakat önce sandık, yeni parlamento ve bazı yasal değişikliklerle halkın taleplerine hürmet gösterisine devam edecekler. Bir yandan köklü reform taleplerinin geçiştirilmesi diğer yandan ekonomik kötüleşme, öfkeyi beslemeye devam ediyor. Cezayir bu yazı sıcak geçirecek vesselam!  


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.