Çevirmen toksik ortam kurbanı

Siyasi iktidarın sorumluluğundan söz etmek için ille doğrudan “talimat” vermiş olması gerekmez. Bu tür siyasi ortamlarda bu tarz hatalar eşyanın tabiatı gereğidir: Çevirmen de bu ortamın kurbanı olur.

Google Haberlere Abone ol

Yiğit Bener* 

Etiyopya Başbakanı'nın basın toplantısında Mustafa Kemal Atatürk’ün adının çeviride atlanması ulusal çapta bir siyasi krize yol açtı. CHP milletvekillerinin de tartışmaya katılmasıyla mesele basına “Cumhurbaşkanlığı tercümanından Atatürk sansürü” olarak yansıdı. Ardından tepkiler çığ gibi büyüdü.

Türkiye Konferans Tercümanları Derneğinin (TKTD) açıklaması hakarete varan suçlamaları yatıştırmadı. (bkz.) Sonuçta toplantının çevirmeniyle birlikte tüm meslek erbabı da hedef tahtasına oturtuldu, hatta “talimatla çeviri yapma” suçlamasıyla birlikte mesleğin güvenirliği sorgulanır oldu.

Otuz yıla yakın bir süre bu tür toplantılarda çeviri yaptım. Ayrıca diplomatik çeviri konusunda üniversitelerde ders verdim. Üstelik bu tarz bir basın toplantısında yaşanan benzer ama hayali bir olayı odağına alan Simültane Cinnet kitabının yazarlarından biriyim. Dolayısıyla bu tartışmayı görmezden gelmem sorumsuzluk olurdu.

Bildiğim kadarıyla bu meslek şimdiye kadar hiç bu derece ağır saldırıya uğramamıştı, çeviride yaşanan şu ya da bu sorun bu derece bir toplumsal tepkiye yol açmamıştı. Meselenin bu noktaya sürüklenmesinde toplumsal kutuplaşmanın yarattığı toksik ortamın etkisi kadar, sosyal medyada insanları linç etme kolaycılığının da etkisi büyük.

Gelgelelim, iş bu hali alınca idareimaslahatla günü kurtaramazsınız, aksine sorunu büyütürsünüz: Meslek erbabının kamuoyuna kapsamlı ve tatmin edici bir açıklama borcu vardır.

Bu konuda ilk söylenmesi gereken şey, bu hatanın kolayca geçiştirilecek “sıradan” bir mesele olmadığıdır. Sonuçları ortada! Bu kadar kutuplaşmış bir toplumda, milyonlarca insanın sinir uçlarına dokunacak derecede çok özel bir sembol olan Mustafa Kemal Atatürk isminin çeviride atlanması “basit” bir iş kazası değildir. Üzerinde durulması gereken, ikna edici şekilde açıklanmaya muhtaç, vahim sonuçlar doğurmuş bir mesleki hatadır. Hatta üniversitede örnek vaka olarak ele alınacak niteliktedir.

Peki bu vahim hatanın sebebi nedir? Çevirmenin yetkinliği mi? Hayır, çeviriyi dinleyen herkes o “an”a kadar çevirmenin işini gayet profesyonelce yaptığını anlayabilir ve zaten TKTD’nin açıklaması da çeviriyi dernek üyesi profesyonel bir meslektaşımızın yaptığını teyit ediyor.

Siyasi ve ideolojik bir kasıt mı söz konusudur? Artık üyesi olmasam da çok uzun yıllar yöneticileri arasında yer aldığım TKTD’nin hemen tüm üyelerini tanırım. 40 yıllık geçmişi olan bu derneğin üyeleri arasında çok farklı siyasi görüşlere sahip insan vardır kuşkusuz. Ancak laiklik karşıtı olan ve bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’ün adını sansür edecek tıynette tek kişi dahi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Çevirmen talimatla mı hareket etmiştir? Bir basın toplantısı sırasında, yani kameralar karşısında özel bir ismi, hele Atatürk gibi çok özel bir ismi sansür etmeye kalkmanın ters tepeceğini en ahmak bürokrat bile bilir. O bilmese bile, o düzeyde çeviri yapan profesyonel tercüman bilir. Ve eğer talimatla çeviri yapıp sansür uygularsa, meslek etiğinin en temel ilkelerinden birini çiğneyeceğini ve kendi kariyerine çok ağır bir darbe vuracağını da bilir.

O halde ne olmuş olabilir? O “an” tam olarak ne yaşandığını her zaman çevirmenin kendisi bile anlamayabilir, çünkü saniyeler içinde çeşitli düzeylerde kararlar verilerek yapılan son derece karmaşık ve zor bir işten söz ediyoruz.

Saniyeden az bir sürede yaşanan bir teknik sorun nedeniyle (örneğin mikrofonun ya da kulaklığın cızırdaması) çevirmen söyleneni iyi duymamış olabilir. Bir an için dikkati dağılmış olabilir (cep telefonunu açık bıraktıysa mesaj gelmiş olabilir, kabinin önünden biri geçmiş olabilir, kabinde birlikte çalıştığı meslektaşı gürültü çıkarmış olabilir, o sırada şuursuz bir izleyici ya da görevli kabine dalmış olabilir, vb.) ve o sırada ne duyduğundan emin olamayabilir.

Komplo teorisi meraklılarını bu tarz açıklamalar asla tatmin etmeyecektir, ancak bu tür sorunlar bizlerin günlük rutininin bir parçasıdır.

Mevcut gergin ve kutuplaşmış siyasi ortamda şu bile yaşanmış olabilir: Beklemediği bir anda ve ortamda Atatürk’ün adını duyunca meslektaşımız şaşırmış olabilir, doğru duyduğundan şüphe etmiş olabilir ve bu sefer de telaffuz edilmediği bir yerde Atatürk’ün adını söyleyip tersten bir kriz yaratmaktan ürkmüş olabilir. Doğru duyduğundan emin olamadığı, tereddüde düştüğü bir anda ise saniyeden az bir zaman dilimi içinde yanlış bir karar verip “kriz yaratma” potansiyeli olan bir ismi telaffuz etmemeyi seçmiş olabilir. Yani “riskten kaçınmak” güdüsüyle hareket ederken tam ters sonuç yaratmış olabilir.

Bu hatada siyasi iktidarın sorumluluğundan söz etmek için ille doğrudan “talimat” vermiş olması ve çevirmenin siyasi aidiyet nedeniyle bu talimata uygun davranmış olması gerekmez. Bu tür siyasi ortamlarda ve baskı rejimlerinde bu tarz hatalar zaten eşyanın tabiatı gereğidir: Çevirmen de bu ortamın kurbanı olur.

Öyle ya da böyle, net olarak belirtmek zorundayız: Bu ciddi bir meslek hatasıdır. Meslektaşımız o anda, Cumhurbaşkanlığı makamının neden olduğu ve toplumun içine sürüklendiği içselleştirilmiş gerilimin ağır psikolojik baskısını kaldıramamıştır, basireti bağlanmıştır ve belki farkına bile varamadan yanlış bir karar vermiştir.

Gelgelelim böyle bir hata, bu toksik ortama maruz kalarak çeviri yapmak zorunda kalan HER ÇEVİRMENİN bir gün yapabileceği bir hatadır. Başka bir deyişle, bu hatayı yapması için çevirmenin ille kasıtlı davranması ve “şeriatçı, iktidar yalakası, satılmış ya da uşak” olması gerekmez.

Böyle bir hatayı yapan çevirmenin yaşadığı travma, ödemekte olduğu mesleki ve insani bedel yeterince yüksektir. Ona bir de bu tür haksız ve aşağılayıcı yaftalar yapıştırmak insafsızlıktır, vicdansızlıktır. İnsanlar hayatlarında çeşitli hatalar yapabilirler. Hele üzerlerindeki psikolojik baskı bu kadar ağırken hata yapmaları kolaylaşır. Ancak bu hatalar onları tanımlamamalıdır. Hatanın kökenini çevirmenin mesleki kusuru kadar, toplumun siyasi nedenlerle sürüklendiği sağlıksız psikolojik ortamda aramak gerek.

Ayrıca insanlar, siyasi mücadelede kolaylıkla harcanacak kurşun olarak görülmemelidir. Muhalefet partileri ve milletvekilleri eğer iktidarı vurmak istiyorlarsa, bunu işini yaparak geçimini sağlamaya çalışan bir emekçi olan çevirmenin sırtından yapmasınlar. Gerek yok: Muhalefetin, çevirmenleri hedef haline getirmeden de muhalefet yapabileceği yeterince konu var. Çevirmen harcamak kolaydır, siz gidin siyasi iktidarla hesaplaşın, bunun için seçildiniz, bunun için maaş alıyorsunuz.

Çevirmenlik toplumsal sorumluluk düzeyi yüksek bir meslektir. Hata kaldırmaz. Doğrudur. Ancak her hatada kasıt ararsanız, hele tekil bir hatadan yola çıkarak iktidara duyduğunuz hıncı tekil bir çevirmenden ya da koca bir meslek erbabından çıkarmaya kalkarsanız, eleştirdiğiniz o iktidar mensuplarından farkınız kalmaz!

Simültane çeviri çok üst düzeyde yetkinlikler isteyen, gerçekten zor bir iştir: Bütün dünyada bütün dillerde bu işi profesyonel düzeyde yapabilen insan sayısı topu topu yedi bini geçmez. Türkiye’de de bu rakam yüz küsurdur. Ve bu çevirmenlerin hepsi üst düzeyde siyasi toplantılarda çeviri yapabilecek donanıma sahip de değildir. Bu ayrı bir alt uzmanlık dalıdır. Kaldı ki en mükemmel çevirmen bile hataya karşı bağışıklık sahibi olamaz.

Anında çeviri yapmak zaten yeterince ağır, zor ve stresli bir iştir. Yapılabilecek her hatada ödenecek bedelin çıtasını bu kadar yükseltirseniz bu stresi dayanılmaz bir noktaya taşırsınız. Bir süre sonra da bu işi yapabilecek -en azından hatasız yapabilecek- kimseyi bulamazsınız.

Yapay zekaya ve makinelere ise pek güvenmeyiniz: En ufak özel ismin, sembolün, sözcüğün ya da nüansın ulusal ya da uluslararası kriz çıkaracak potansiyele sahip olduğu bir ortamda, simültane çevirinin yükünün altından kalkabilecek makine henüz icat edilmedi! O işi şimdilik biz zavallı insancıklar yapıyoruz.

Bu toksik ortamın kurbanı olan ve ölçüsüz, hayasız saldırıların hedefi haline getirilen meslektaşıma ve onun ötesinde tüm meslek erbabına dayanışma duygularımı iletiyorum.

* Konferans tercümanı