Çeviri yaptığı için ihraç edilen akademisyene savcılıktan takipsizlik

Akademisyen Adem Yıldırım, Rojava Halk Meclis Eş Başkanı Ebdülselam Ehmed'in röportajında çevirmenlik yaptığı gerekçesiyle 'PYD üyesi' olmakla suçlandı ve üniversiteden ihraç edildi. Hakkında soruşturma başlatılan Yıldırım için savcılık takipsizlik kararını verdi. İhracının altında imzası bulunanlara seslenen Yıldırım, "İhraç edilmemin nedeni Kürt olmamdan kaynaklı" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Adıyaman Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde öğretim elemanı olan Dr. Adem Yıldırım'ın 2014'te Ankara'ya gelen Rojava Halk Meclis Eş Başkanı Ebdülselam Ehmed'in röportajında çevirmenlik yaptığı için ihracına neden soruşturma için savcılık kararını verdi. Çözüm sürecinde herhangi bir soruşturma geçirmeyen ancak söz konusu röportajda çevirmenlik yaptıktan 5 yıl sonra hakkında soruşturma başlatılan ve akademisyenlik hayatına son verilen Yıldırım için Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi.

Yıldırım, “İhraç edilmemin nedeni vermiş olduğum derslerde öğrencileri eleştirel düşünmeye, verili değerlere şüpheyle yaklaşmaya, cinsiyetçi ve ayrımcı bir dil yerine eşitlikçi bir dil kullanmaya teşvik etmem ve Kürt bir akademisyen olmamdan kaynaklı” dedi.

İHRAÇ, SORUŞTURMA VE TAKİPSİZLİK

Yıldırım söz konusu söyleşinin Ankara'daki Eğitim Sen Genel Merkezi'nde yapıldığını ve tüm süreçlerin hukuki bir biçimde işletildiğini söyledi. Siyasi koşulların değişmesiyle birlikte hakkında soruşturma başlatıldığını ve üniversiteden de bu nedenle ihraç edildiğini belirten Yıldırım bir daha işine dönemedi. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Yıldırım'ın ihracına neden olan dosyayla ilgili, “Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun yasal unsurları oluşmadı” diyerek takipsizlik kararı verdi.

Öte yandan 'terör örgütü propagandası' suçlamasından da hakkında soruşturma başlatılan Yıldırım, bu dosyadan da takipsizlik aldı. Üniversite yönetiminin mahkeme kararını beklemeden hakkında ihraç kararı vermesine tepki gösteren Yıldırım, bu süreçte mobbinge ve ayrımcılığa maruz kaldığını anlattı. İhracında imzası bulunan üniversite yönetimi ve Yükseköğretim Kurulu'nun bu karardan vazgeçmesi için çağrı yapan Yıldırım şunları söyledi: “İhracıma neden olan soruşturma, üniversite ile polis işbirliğinde hazırlanıp sonuçlandırıldı. İhraçtan evvel yani soruşturmada başladıktan sonra üniversite polisi her fırsatta beni taciz etti. Bir gün evime doğru yürürken beni durdurup kimlik sordular. Odama gelip beni yokladılar, bulamayınca da fakülte sekreterine gidip odama geldiklerini bana iletmek üzere mesaj gönderdiler. Evime öğrenci gönderip malumat topladılar. Bunların hepsi fakültenin kamera kayıtlarında mevcuttur. Ayrıca ben de hepsini günbegün kayıt altına aldım."

Soruşturma sürerken bütün derslerin elinden alındığını söyleyen Yıldırım şöyle devam etti: "Bunun nedenini dekan yardımcısına sorduğumdaysa 'Yukarıdan sana ders vermememizi istediler çünkü soruşturman varmış' dedi. Ben de soruşturma ile ders vermemenin hukuki bir bağlantısının olmadığını; eğer olsaydı aynı zamanda FETÖ’den soruşturması olan bir akademisyene de ders verilmemesi gerektiğini söyledim. Elinden bir şey gelmediğini söyledi bana. Bu nedenle çifte standarda ve sistematik mobbinge uğradım. Nitekim ihraç edildikten sonra, Bilgi Edinme Yasası kapsamında fakülte dekanlığına gerekçesiz ders vermemelerinin soruşturmayla olan bağlantısını sorduğumda da bunu inkar ettiler. Nitekim hepsinin belgesi mevcuttur.”

'BİR YANLIŞ VAR DİYEN ÇIKTI'

Yıldırım şöyle devam etti: “İhraç edilmemi sağlayan ilgili maddedeki, 'terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulu'nca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen...' ibaresini istedikleri biçimde yorumlayarak beni ihraç etmeye karar vermişler. Her şey polisin istediği şekilde ilerlemiş ancak bu işte bir yanlış var diyen çıkmış elbette. Bu idari işlemden sonra durumun adli boyutu için harekete geçiren ve kendilerini savcı gibi gören YÖK ve Adıyaman Üniversitesi’ne, Cumhuriyet Başsavcılığı aynı fikirde olmadığını söylemiştir. Buna göre YÖK’ün Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na yaptığı 'silahlı terör örgütüne üye olma suçu' başvurusuna karşılık Ankara Cumhuriyet Savcılığı 2020/33928 soruşturma numarasıyla dava dosyasını açmış ancak 2020/17087 karar numarasıyla 'kovuşturma yapılmasına yer olmadığına' dair kararıyla dosyayı kapatmıştır. Yani takipsizlik kararı vermiştir. İkincisiyse, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığınca 2020/4210 soruşturma numarasıyla 'silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına' dair karar verilmiştir. Bu iki takipsizlik kararından önce de Adıyaman Üniversitesi tarafından 2017 yılında Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı'na, hakkımda FETÖ/PDY yani silahlı terör örgütü üyesi olup olmadığımla ilgili başvuru yapılmıştır. Başsavcılık da 2017/8614 soruşturma numarası; 2017/4693 karar numarasıyla yine kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kısaca üç defa Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafında iki farklı başvuru başlığına takipsizlik kararı verilmiştir. Buna göre adli merciler, Adıyaman Üniversitesi ve üniversite polisinin keyfiliğini açığa çıkarmıştır.”

'NEDEN İHRAÇ EDİLDİM?'

“Hakkımda düzinelerce iddia hazırlayıp ihraç edilmemi sağlayanlara ne oldu?” sorusunu soran Yıldırım son olarak şöyle devam etti:

“Tabii ki birer birer ödüllendirildiler. Birisi dekan oldu, asıl mobbingi yapan ise büyükşehirdeki bir üniversiteye atandı. Ayrıca ajanlık yapan öğrenciye yatay geçiş imkanı sağlandı. Sonuç olarak Savcılık, vermiş olduğu takipsizlik kararlarıyla bu kişilerin kurduğu ihraç kumpasını boşa çıkarmıştır. Bu insanların asıl amacı neydi? Asıl amaçları, kendi çıkarlarına uymayan ve onlara boyun eğmeyenleri elemektir. Zira ihraç edilmemin nedeni vermiş olduğum derslerde öğrencileri eleştirel düşünmeye, verili değerlere şüpheyle yaklaşmaya, onlara biçilmiş rolleri gözden geçirmeye, başka bilgi biçimlerinin çeşitli bilgi kaynaklarının varlığından haberdar etmeye, cinsiyetçi ve ayrımcı bir dil yerine eşitlikçi bir dil kullanmaya teşvik eden Kürt bir akademisyen olmamdır. Bu yapılanları tarihe ve kamu vicdanına havale ediyorum. Beni ihraç edenlere buradan şunu demek istiyorum: hiçbir zaman kendimi bir akademisyen kimliğine çivilemedim; hiçbir zaman kariyerist olmadım. Kariyerle ya da başka bir şeyle satın alınabilecek, önünü ilikleyip önüne gelen evraka imza atacak biri olsaydım bir taşra üniversitesinde ders veren bir akademisyen olmazdım. Bana örgütlü kötülüğü reva görenlerden nefretimi bile esirgiyorum. Ona bile nail olamazlar. Bu süreçte asıl yaralayıcı olan, ihraç edildikten hemen sonra en yakınım dediğiniz kişilerin sizi hayatlarından hemencecik ihraç etmeleridir. Beni en çok yaralayan bu oldu.”