Çatı adayı meselesi

Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’na göre içinde çok daha fazla “taraf” barındırıyor. Bu katılımcılığı sağlama açısından çok olumlu olsa da karar alma ve uygulama anlamında sıkıntı yaratıyor. Öncelikli olarak cumhurbaşkanı seçilen kişinin, halen tanımlanmakta sıkıntı duyulan olağanüstü yetkileri kullanırken Millet İttifakı’nın tüm bileşenlerine güven vermesi gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Sedat Bozkurt*

Geçtiğimiz günlerde siyaset, Anayasa’nın ilk 3 maddesi ile ona değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez nitelikleri kazandıran 4. maddesini tartıştı. Oysa muhalefetin yüksek sesle sahiplendiği ilk 3 maddenin büyük ölçüde işlevsiz olduğunu şöyle bir bakınca hemen anlıyorsunuz. Sosyal, demokratik ve hukuk devleti, laiklik demek yeterli. Ayrıca Cumhurbaşkanının yemin metni de bir başka tartışma konusu. Yani yazılı metinlerin bir anlam taşımadığı dönemden geçiyoruz. Cumhurbaşkanı bile yetkilerinin alanını ve nasıl kullanacağını tam bilemiyor. Cumhurbaşkanı tarafından, sisteme geçildikten sonra 1,5 yıl içinde 55 kararname çıkartıldı, bu kararnamelerin yeniden düzenlenmesi için de 31 yeni kararname çıkarılmak zorunda kalındı. Yani sistemi, deneme yanılma yöntemiyle hep birlikte öğreniyoruz. 

Şimdi bu sistemi yönetmesi için muhalefetin adayının kim olması ya da aday belirleme, gösterme yönteminin nasıl olması gerektiği tartışmaları, kimi isimler de gündeme getirilerek yapılıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son açıklamaları aslında bu flu alanı biraz netleştirdi. 

EKMELEDDİN MESELESİ

Cumhurbaşkanlığı sisteminde ittifaklar bir tercih değil, bir zorunluluk olarak siyasetin önüne geldi. Türkiye’de ilk kez halk doğrudan cumhurbaşkanı seçecekti. İktidar, gerçekleştirdiği anayasa değişikliği ile seçimi kendi yararına kurgulamıştı. Muhalefete göre avantajlıydı. Muhalefet ise teorik fikir yürütmelerle pozisyon almaya çalışıyordu. Çünkü elinde değerlendirebileceği bir veri, deneyim yoktu. Çünkü bir ilk yaşanıyordu. CHP ve MHP muhalefet bileşenleri olarak bir araya geldi ve Erdoğan tarafından bloke edilmiş 'muhafazakâr seçmenden de oy alabilir' hesabıyla Ekmeleddin İhsanoğlu’nu “çatı adayı” gösterdi. Aday olarak gösteren CHP idi ama bulup ikna eden MHP’nin kendisiydi. Tartışmalar sonrasında seçime gidildi, çatı adayı MHP ve CHP’nin oylarını almayı başardı. Erdoğan ise kendisini ilk turda Cumhurbaşkanı seçecek yüzde 51 oyun üzerine çıktı ve seçildi. Bu oran daha sonra her seçimde karşımıza çıkacaktı. CHP ile MHP’nin aynı çizgiye gelebilme yeteneğinin yanı sıra ilk halk tarafından cumhurbaşkanı seçilme deneyimini de ortaya koydu. Artık muhalefetin elinde değerlendirebileceği bir seçim deneyimi ve sonucu vardı. 

İNCE DE ÇATI ADAYIYDI

Anayasa değişikliklerinin ardından, Erdoğan’ın yaptığı politik hesap uyarınca Türkiye normal süresinden tam 17 ay önce hem erken hem de bir baskın seçime gitti. Bu arada Anayasa değişiklikleri oylamasındaki, -tartışmalı da olsa- evet-hayır oranının yüzde 51’e 48 küsur olduğunun altını çizelim. Bu oran önemli çünkü. Muhalefet bu seçimde de bir çatı aday deneyimi için girişimde bulundu; Abdullah Gül. Meral Akşener son anda vazgeçmeseydi Gül muhalefetin çatı adayı olarak Erdoğan’ın karşısında yer alacaktı. Ama olmadı. Gül olmayınca her parti kendi adayını çıkardı ve Erdoğan yine o sabit oran olan yani yüzde 51 küsur ile ilk turda yeni yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanı olarak seçildi. İnce CHP’den daha çok oy alırken, Akşener ile Demirtaş ise partilerinden daha az oy aldı. Bu oranlar da gösterdi ki İnce’ye de seçmen sandıkta bir “çatı aday” muamelesi yaptı. Şu detayı da unutmamak lazım; hem İhsanoğlu’nun hem de İnce’nin aday olduğu seçimlerde sonuç 2. tura kalsaydı, Erdoğan kıl payı değil yüzde 60’lara yaklaşan bir oyla seçilen cumhurbaşkanı olurdu ki, bu yapmakta sıkıntı çektiği bazı işlerini kolaylaştırabilirdi. Çünkü, İhsanoğlu veya İnce’ye ilk turda oy vermeyen seçmenin 2. turda oy vereceğinin garantisi yoktu. Hatta katılım oranının düşmesi Erdoğan’ın oranının artması demekti. 

ÇATI ADAY OLARAK GÜL TARTIŞMASI

Muhalefetin gündemine çatı adayı olarak Gül ismi ilk kez 24 Haziran seçimleri öncesinde gelmedi. Cumhurbaşkanlığı görevini devretmeden önce bizzat Devlet Bahçeli Gül’e, Erdoğan’a karşı aday olmasını önerdi. Ama Gül bu teklifi reddetti. Hatta bu teklifi Erdoğan ile paylaştı (O süreç Erdoğan-Gül denklemi açısından başka bir yazı konusu). Gül’e ikinci teklif Temel Karamollaoğlu’ndan geldi. Karamollaoğlu Gül’den olumlu yanıt alınca bunu ittifak bileşenleri ile paylaştı. Son seçimler ve referandum oylamaları göstermişti ki, Erdoğan’ın bloke ettiği seçmen kitlesinden oy alacak aday bulunmalıydı. Ekmeleddin İhsanoğlu deneyimi ile sıradan muhafazakâr aday ile bunun olmayacağı görüldü. Daha çok, seçmenin “kendinden” görebileceği bir aday olmalıydı bu. Akşener’in ilk önceleri soğuk bakmadığı Gül’ün adaylığına, kendisinin aday olacağını açıkladığı gerekçesiyle son anda karşı çıktı. Oysa model bile hazırdı; yetki sınırları tamamen belirlenmiş, parlamenter sisteme dönüşü sağlayacak, görev süresi net bir cumhurbaşkanı, hükümet modelini ise Millet İttifakı bileşenleriyle oluşturacaktı.

Gül aday olduğu zaman kazansaydı ya da kaybetseydi bugün Türkiye siyasetinin çok başka bir noktada olacağı kesin. Gül’ün aday olma ihtimalinin yarattığı tedirginliğin de altını çizmek lazım. Erdoğan seçim boyunca Meral Akşener’in de Temel Karamollaoğlu’nun da adını ağzına almamaya özen gösterdi. İnce’yi kendisine rakip yapıp CHP üzerinden kendi kitlesini bloke etti. Oysa, Gül’ün adı dillenmeye başladığında, Türk siyasetinde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde müdahale etti ve Genelkurmay Başkanı ile sözcüsünü Gül’e “ikna” etmek üzere gönderdi. Askeri bir helikopter ile Gül’ün ofisinin hemen yanındaki askeri alana indi, muhtelif görüşme talepleri reddedilen Hulusi Akar ve İbrahim Kalın’ın Gül ile görüşmesi de böylece sağlandı. Bu mesele bile hakkıyla tartışılmadı. Gül de bunu sıradan bir mesele gibi gündemde tutmamayı tercih etti. 27 Nisan “e-muhtırası” üzerinde tepinen muhafazakâr siyasetin bunu geçiştirmesi hiç de normal olmamalıydı.

YENİ ADAY MODEL

Kemal Kılıçdaroglu TBMM’de kendisinin de aday olabileceğine ilişkin yorumlar yapılan konuşmasına açıklık getirdi. Adayın isminden öncelikli olarak bir sistem ve bir projeden söz etti. Ülkeyi belirli bir takvim ile parlamenter sisteme geçirecek, bu süreci de yazılı hale getirilen protokol ile ittifak bileşenlerinin denetiminde gerçekleştirecek bir proje. Tabii doğal olarak seçimlerde bu proje aday olmayacak. Sürecin nereye everileceği bugünden bilinmez ama seçim konjonktüründe aday meselesine, yani isimlere bakmak lazım. Çatı aday da olabilir, seçimi 2. tura taşıyarak en çok oyu alan adaylardan birisinin üzerinde mutabık kalmak da. Bu yöntemlerin hepsinin tartışılabilir olduğunu Meral Akşener’in açıklamalarından da anlıyoruz. Millet İttifakı açısından en net mesele Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı. Aday olursa arkasına ittifakın firesiz mutlak desteğini alacak. Bu destek şu an Kılıçdaroğlu’nun cebinde. Başkası için de bu desteği kullanır mı onu göreceğiz.

Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’na göre içinde çok daha fazla “taraf” barındırıyor. Bu katılımcılığı sağlama açısından çok olumlu olsa da karar alma ve uygulama anlamında sıkıntı yaratıyor. Öncelikli olarak cumhurbaşkanı seçilen kişinin, halen tanımlanmakta sıkıntı duyulan olağanüstü yetkileri kullanırken Millet İttifakı’nın tüm bileşenlerine güven vermesi gerekiyor. Ardından parlamentoda anayasa değiştirecek çoğunluğa sahip olmak. Ve sonrasında parlamentoyu daha etkin hale getirecek adımlar atılacak. Bu arada cumhurbaşkanının yetkileri de belirlenecek, parlamentonun seçeceği de kesinleştirilecek. Tabii sadece bu madde üzerinde bile tartışmalar yaşanacak. Cumhurbaşkanı sembolik mi, müdahaleci mi olacak? Ayrıca tarihsel pratiklere bakınca parlamentonun da çok kolay cumhurbaşkanı seçemediği ortaya çıkıyor. Tabii bir yandan bu düzenlemeler yapılırken bir yandan da gerçekten devir alınan bir enkaz, ekonomik ve politik olarak devlet yönetimi gerçekleştirilecek. Ve bunu, seçim öncesi kurulan ittifakın oluşturduğu bir koalisyon yapacak. Yani işler hiç de kolay olmayacak gibi. Tabii ilk olarak bir seçimin yapılmasına karar verilmesi gerekiyor ki, buna karar verecek olan bütün bu tartışmaların dışındaki bir isim ve tek kişi….

*Gazeteci