Cannes 2022: Festival’in 75. yılında bizi neler bekliyor?

Herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var ki o da Fransa’nın kalbinin iki hafta boyunca Cannes adındaki küçük Akdeniz kentinde atacağı...

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

2020 yılında pandemi nedeniyle yapılamayan, 2021’de ise sınırlı bir katılımla gerçekleştirilen Cannes Film Festivali, 75. yılını kutluyor. Geçen yıl aşılarımız eksik olduğu için gidemediğimiz festivalde bizi neler bekliyor? Bu yıl, festivalin iki önemli konunun gölgesinde yapılacağını söylemek mümkün.

Birincisi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağ ile aşırı sağ arasında tercih yapmak zorunda kalmış bir ülkeye gidiyoruz. Sol, kendi içinde birçok küçük parçaya ayrılınca ortaya böyle bir tablo çıktı. Demek ‘Bülent Ecevit Sendromu’ her ülkede yaşanabiliyor... Şimdi haziran ayındaki seçimlerde toparlanıp mecliste çoğunluk sağlamaya çalışan solun çabalarını izleyeceğiz.

POLİTİKACILAR SAVAŞIYOR, OLAN SANATÇILARA OLUYOR

İkinci önemli konu, tabii ki Rusya–Ukrayna savaşı. Festivalin savaşın gölgesinde yapılacağı kesin. Öyle ki açılış filmi olarak seçilen Michel Hazanavicius imzalı "Z gibi" (Comme Z) adlı filmin adı, Ukrayna’nın ricası üzerine değiştirildi, "Final Cut" (Coupez) oldu. Çünkü televizyon ekranlarında gördüğümüz Rus tanklarının üzerindeki 'Z', zafer işareti imiş. Bu da herhalde bir daha yaşanmayacak ve festival tarihine geçecek bir olay. Diğer yandan, Rus sinemacıların durumu da içler acısı. Cannes Film Festivali kapsamında düzenlenen Film Pazarı’nda Rusya’nın stant açması yasaklandı. Sanki savaşı Rus sanatçılar çıkartmış gibi bir duyguya kapılıyor insan. Benzer bir tavrı, biz de 30 yıl önce Ankara Film Festivali’nde yaşamıştık. Aki Kaurismaki, festivale yolladığı bir mesajda, "Türkiye gibi insan haklarının çiğnendiği bir ülkeye filmini göndermeyeceğini" açıklamıştı. Politikacılar savaşıyor, olan sanatçılara oluyor. Kader.

Cannes Film Festivali’nin yıllardan beri süregelen tutumunda hiçbir değişiklik olmadığını ana yarışma seçkisine bakınca anlamak mümkün. Daha önce Altın Palmiye kazanmış dört yönetmenin filmlerinin yarışacak olması bile Festival’in yeni yetenekleri keşfetmek gibi bir derdinin olmadığının kanıtı... Üstelik bu yıl seçkide o kadar çok ünlü yönetmen var ki mutlaka birkaç filmi dışarıda bırakmak ya da bir yıl sonrası için söz kesip, bekleme odasına almak zorunluluğu doğmuştur. Festivalin ilk günlerinde dedikodusu çıkar kesinlikle.

Festival öncesi gelen haberlerde beni en çok şaşırtan, yıllardır Cannes’da ünlüleri taşıyan Renault firmasının artık sponsorlar arasında yer almaması oldu. Festivalin resmi taşıyıcısı artık BMW. Bu işin elektrikli araçlar ile yapılacağı da özellikle belirtilmiş. BMW, bildiğiniz gibi bir Alman firması. Oysa Cannes Fransızdır, üstelik her konuda Fransızdır. Yıllar önce havaalanı işletmeciliği yapan bir Türk şirketi olan TAV, Cannes Film Festivali'ne sponsor olmak istemişti. Bu isteği festival yöneticilerine ilettiğimizde, "Bizim sponsorlarımızdan biri Air France. TAV’ı kabul edemeyiz" cevabını aldık. Fransızlara TAV’ın havaalanı işletmecisi olduğunu, Air France’ın da TAV’dan hizmet aldığını anlatamadık. Konu kapandı, gitti. Fransa’da Renault yerine BMW’nin gelmesini vatan hainliği olarak değerlendirenler de çıkacaktır. Buna eminim.

FESTİVALDE FRANSIZ SİNEMASININ AĞIRLIĞI SÜRÜYOR

Festivalin yönetmeni Thierry Fremaux sonunda, "Cannes bir Fransız festivali değildir, Fransa’da yapılan bir festivaldir" demek zorunda kaldı. Ana yarışmada sadece üç Fransız filmi olsa da festivalin tümüne bakıldığında farklı bölümlerdeki filmlerin yüzde 23’ünün Fransız yapımı olduğu bilgisi geldi. Son anda programa eklenen filmlerle bu oran daha da artmış olabilir. Örneğin Cannes Classics Bölümü’nde gösterilecek on iki filmden beşi Fransız yapımı. Sonuçta her yıl olduğu gibi festivalde Fransız sinemasının ağırlığı sürüyor.

2007 yılında, Festival’in 60. yıldönümünde açılan ve 'Altmışıncı Yıl Salonu' adını alan salonun adı, 'Agnes Varda Salonu' olarak değiştirilmiş. Festival, böylece önemli bir Fransız kadın sinemacıyı ölümünden sonra onurlandırmış oluyor.

Pandemi sonrası festivalde ne gibi değişiklikler yaşanacağını hep birlikte göreceğiz. Bu yıl Çin, Amerika ve Japonya’dan çok fazla katılım olmayacağı konuşuluyor. İnsanların seyahat etme alışkanlıkları da değişti. Jürinin açıklanmasının gecikmesi de pek çok polemiğe neden oldu. Jüri başkanı olarak adı geçen Asghar Farhadi’nin son filminin senaryosunun çalıntı olduğu ve Farhadi’nin bir öğrencisi tarafından mahkemeye verildiği haberleri geldi önce. Ancak Farhadi yine de festivalin başlamasına birkaç hafta kala açıklanan jüride yer aldı. Jüri başkanlığını Fransız oyuncu Vincent Lindon üstleniyor. Ayrıca Fransızların yıl dönümlerinde jüri başkanlığını Fransız oyunculara verdiğini de öğrendik. Festivalin 40. yılının kutlandığı 1987’de Yves Montand, 45. yıl dönümünde Gerard Depardieu, 50. yıl dönümünde de Isabelle Adjani jüri başkanı olmuşlar.

Herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var ki o da Fransa’nın kalbinin iki hafta boyunca Cannes adındaki küçük Akdeniz kentinde atacağı. Fransa’da devlet de, halk da sinemayı gerçekten çok seviyor. Darısı bizim başımıza...