Can Serez: Gerçekler genelde hayal kırıklığı yaratır

Can Serez'in ilk öykü kitabı 'Zehir Kapanı', Antares Yayınları tarafından yayımlandı. Serez ile kitabını, öykülerindeki dili ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Nilgün Taylan

DUVAR - 2000 yılında, İstanbul’da doğan Can Serez, dünyanın pek çok ülkesinde bulunup farklı kültürlerle tanışma fırsatı yakalamış genç bir yazar. 'Zehir Kapanı' ismini tanışan ilk öykü kitabı Antares Yayınları etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Bu vesileyle kendisiyle keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

'EDEBİYATIN BİR EMPATİ GERECİ OLDUĞUNU VARSAYIYORUM'

Kitabın yazılış aşamasıyla başlamak istiyorum. 'Zehir Kapanı' nasıl bir derdin ürünü? Kitabın yazılış sürecine dair bizimle paylaşmak istediğiniz neler var?

'Zehir Kapanı', birbiriyle herhangi bir bağı bulunmayan dört uzun öyküden oluşuyor. Bunlar benim durduğum yerden, deneyimlerimden, ilişkilerimden yakaladığım ve bir bakıma insan ve toplumu yorumladığım enstantanelerdir. Kendi çevremizde veya çeşitli haber kanallarında her gün onlarca garip vaka görüyor, duyuyoruz. Bazen “şu haber şöyle gelişseydi acaba nasıl olurdu?” diye kendi kendimize sorarız. Öykülerimin çoğu böyle bir fikrin ürünüdür. Hepsi kurgu olsa da her öykünün üzerine inşa edildiği bir tema mevcut. Kiminde arkadaşlık bağlarını, kiminde insanın hayatının kendi elinde olmadan karanlığa yol almasını, kiminde yanlış seçimleri, kiminde de yaşadığımız ve hatta çalıştığımız ortamda farkında bile olmadığımız bazı durumların bizi sürüklediği yerleri ele aldım. Kısa öyküden uzun, romandan kısa bir format anlatmak istediklerim için uygun bir form sağlıyordu. O yüzden ne fazla kısarak ne de uzatarak yazdım, her birini tadında bırakmak istedim.

Kitap dört ayrı uzun öyküden oluşuyor. Arkadaşlar, Hayat Hırsızlarından İntikam, Bir Tayland Macerası, Bir Paket Günah isimlerinden oluşan bu öyküler birbirlerini besleyen duygu ve aksiyona sahipler ve dördünün de hayat üstüne bir çıkarımı var. Sizce edebiyat, sunduğu eleştiriler üstünden iyiye, bir doğruya yönelik bir alan yaratmalı mıdır?

Dört öykünün beslendiği duygu ve düşünceler insanın genelde gün içinde hissettiklerine benzer. Sonuçta biz edebiyatta temel duygu ve dürtüleri farklı varyasyonlarıyla ele alıyoruz. Dolayısıyla okurun yazdıklarımızla empati yapması bu şekilde kolaylaşıyor. Arkadaşlık ilişkileri, dostça bağlar, intikam arzusu, en hedonist hareketlere yol açmamıza neden olan o kendini kaybetme hali, bunların hepsi zaman zaman içine düştüğümüz durumlar. Hiç kimse baştan sona doğru dürüst, ölçülü bir hayat yaşayamaz. Sanırım herkes bir yerlerde hayat karşısındaki dersini alıyordur. Bize doğruyu ve ölçülü olmayı öğreten şey de hayatın kendisidir. Edebiyat, bir insana nasıl davranması gerektiğini gösteremez ancak düşünmesini sağlayabilir. Ben genelde edebiyatın bir empati gereci olduğunu varsayıyorum. Bunun içinde tüm duygular yer alıyor. O an bize iyi geleni belki algısal olarak daha net görüyoruz. 'Zehir Kapanı', adı üstüne insanın yaşam sürecinde takıldığı, tuzağa düştüğü, farkında olmadan derinlerine çekildiği bir kapan metaforuyla ilgili. Dolayısıyla öykülerim farklı olaylardan söz etse de insanı ve toplumu anlattığı için tüm unsurlar bir yerde kesişiyor.

Arkadaşlar öyküsünün belki de en keyifli kısmı farklı kültürlerin birbirilerine olan yaklaşımında. “Yeni biriyle tanışmak sanki yeni bir ülkeyi keşfetmek gibiydi,” diye yazıyorsunuz. Peki bunu günümüzün kutuplaşan dünyası açısından nasıl yorumlamak gerekir? Dünya globalleşip, teknoloji sayesinde sınırlar ortadan kalktıkça ırksal, dinsel çatışmaların artmasını neye bağlamak gerekir?

Aslında burada kendi deneyimlerim de mevcut. Özellikle okul zamanlarına değinen kısımlar hem benimle hem de çevremdeki insanlardan gördüklerimle ilgilidir. Ben de eğitim hayatım boyunca birçok ülkeye gitme şansı yakaladım, birçok kültürden insanla tanıştım. En sevdiğim aktivitelerden biri farklı kültürleri keşfetmektir. Ben yaşamın en keyifli katmanının olabildiğince renkli bilgilere, yerlere, kültürlere ulaşmak ve sonra bunların hepsini sentezlemek olduğunu düşünürüm. Aslında kutuplaşanlar dünyanın farklı yerlerindeki insanlar değil, yönetimin başındaki kişiler. Onların yaptıkları toplum mühendisliği bazen işe yarıyor ve insanların kafası karışıyor. Yine de büyük oranda ben farklı kültürlere sahip insanların birbirleriyle daha fazla ilgilendiklerini ve birbirlerine anlayışla yaklaştıklarına çoğu kez şahit oldum. Arkadaşlar isimli öyküm, gençlik duygularının yanı sıra yeni insanlarla tanışmanın yarattığı heyecanı da ele alır. İlklerin her zaman özel olduğunu vurgular. Gerçek dostlarımızla kurduğumuz hayallerin, yarattığımız hatıraların ne kadar kıymetli olduğu üzerinde durur.

Zehir Kapanı, Can Serez, 344 syf., Antares Yayınları, 2020.

'ÖYKÜLER TEKİNSİZLİKLER ÜZERİNE KURGULANIR'

Hayat Hırsızlarından İntikam’da, ailesinde belki de ilk kez bağımsız hareket eden bir genç, organ mafyasının kurbanı oluyor, Bir Tayland Macerası’ndaysa yabancı bir ülkenin tehlikeli cazibesi işleniyor. Her iki öyküde de yabancı olanın, bilinmeyenin yarattığı tehdidi görüyoruz. Sizce bilinmeyen her zaman korku mu yaratır?

Gerçekten de geçmişten bugüne, öyküler çoğunlukla bilinmeyen, cazibe yaratan tekinsizlikler üzerine kurgulanır. İki-üç adım ilerisinde nelerle karşılaşacağınızı bilemediğiniz bir maceraya atılmak, ortama girmek, olası sonuçları tahmin etseniz bile bazen kaçınılmazdır. İnsanlar özellikle daha önce adım atmadıkları yerlerin, tanışmadıkları kişilerin, tatmadıkları içki veya yemeklerin faydalı gizemleri olduğuna inanırlar. Bu bir bakıma hayal edilenle beklenen arasında kurulan bir bağdan ibarettir. Ne var ki gerçekler genelde hayal kırıklığı yaratır. Bazen filmler ve kitaplardan etkilenip giriştiğimiz işlerin hiç de göründüğü gibi olmadığını deneyimleriz. Bahsettiğiniz iki öykü hayatın birdenbire kararan akışını gösterir. Aslında ikisinde de tercihler ön plandadır. Sonucunu kestiremediğimiz o cazip eylemler bazen başımıza büyük belalar açar, hatta hayatımızı karartabilir, sonuçta bizim için yeni bir süreç başlar. Bu süreç genelde zorlu bir yoldur ve insanın hem kendiyle hem de diğerleriyle ilgili birçok şey keşfetmesini sağlar. Dolayısıyla hayat tecrübesi arttıkça insanlar olasılıklardan daha az korkar hale gelirler.

'KARAKTERLERİMİ YOL BOYUNCA KEŞFEDİYORUM'

Öykülerinizdeki görsel dil dikkat çekici. Filmle, senaryoyla uğraştığınızı da okuduğumuzdan yola çıkarak soruyorum; ileride 'Zehir Kapanı’ndan da bir film çıkar mı? Edebiyatla sinema ilişkisi sizce nasıl ilerliyor?

Bir öykü yazarken kişileri, mekânları tabii önce kafamda hayal ediyorum. Bazen de çok sevdiğim bazı yazarların yaptığı gibi onları bir kâğıda çizip hepsine birer özellik katmaya çalışıyorum. Ancak yazarken asıl olan edebiyat yani metindir. Eğer film yapılsaydı şöyle olurdu veya şu şekilde yazsam görsel hafızaya daha fazla hitap eder gibi bir düşünceye girmiyorum. Olayları akışına bırakıyorum, karakterlerimi yol boyunca keşfediyorum. Bu tazelik tempo anlamında işime yarıyor. Sinema ile edebiyat zaten iç içe iki disiplin. Genelde edebiyat yapıtları sinemaya uyarlanır, bu yüzden özellikle popüler türde eser üreten yazarlar işin bu noktaya gelebileceğini düşünüp kurgularını buna göre yapar. Karşılıklı bu ilişki çok satar yazarların eserlerini iki katmanlı düşünmesine yol açar. Kitap yayımlanır, bir süre sonra ikinci aşamaya geçilir, ya dizi ya da film yapılır. Estetik kaygıları kuvvetli diğer uyarlamalar içinse farklı dinamikler söz konusudur. İşin içine gişeden ziyade sanatın girdiği yapımlar için ayrı bir parantez açmak gerekir. 'Zehir Kapanı' için bir senaryo çalışmam şu an yok. İleride eğer uyarlamak isteyen biri çıkarsa üzerinde çalışabilirim tabii.

Üniversiteyi Hawaii’de okumuşsunuz. Dünyanın pek çok ülkesini geziyor, farklı spor dallarıyla da profesyonel olarak ilgilenmeyi sürdürüyorsunuz. Tüm bu deneyim ve birikimlerin edebiyata nasıl bir yansıması oldu?

Dedem kaptandı, babamın da işi dolayısıyla sürekli yurt dışına çıkması gerekirdi. Onlarla küçük yaşlardan itibaren sık sık farklı ülkeleri dolaştım. Özellikle yaz tatillerimin çoğu bu gezintiler, yeni yerler görmek ve dedemle babamın maceralarına ortak olmamla geçti. Bu yüzden Hawaii’de okumak benim için zor olmadı. ABD'de eğitiminizi okuldaki başarınıza, seçtiğiniz derslerden aldığınız kredi notlarına göre çok daha kısa sürede bitirebiliyorsunuz. Hayatıma Türkiye’de devam etmek istediğim için kendi ülkemde de meraklısı olduğum bir alanda, yani yeni medya üzerine eğitim almaya karar verdim, şu an ona devam ediyorum. İçinde yer aldığım farklı eğitim ortamları insan ilişkileri üzerine, özellikle saygı ve eleştirel düşünce anlamında çok şey öğrenmemi sağladı. Okuldaki sosyal aktivitelerim günlük yaşamıma da yansıdı ve böylece spor da hayatımın vazgeçilmezlerinden biri halini aldı. Sporun herhangi bir sahasında yüksek öğrenim görmek ve spor yöneticiliği yapmak gibi bir hayalim de var. Sporun çeşitli dallarıyla uğraşmak bedenimi daha iyi tanımamı ve iç sesimi dinlememi, dinginlik arayışında yolumu bulmamı sağladı. Hayatımda yer alan tüm bu katmanlar farklı şekillerde de olsa muhakkak yazdıklarıma yansıdı ve yansımaya devam edecek.

'ZENGİN ÖYKÜLER ANLAMAK NİYETİNDEYİM'

Bir de gelecek yeni bir kitap müjdesi var; Sneaker serisi… Biraz da bundan bahsedelim mi?

Sneaker, üzerinde uzun süredir düşündüğüm bir seri. Belki bir miktar süper kahraman yapımlarına benzeyecek ama tamamen hayatın içinden konularla ilerleyecek. Farklı kişilik ve güç özelliklerine sahip karakterlerin maceralarına ve çatışmalarına yer vereceğim. Sneaker için bana babamın ilham olduğunu söyleyebilirim. Onun yaşadıkları, içinde yer aldığı neredeyse fantastik maceralar kafamda yeni fikirler oluşmasını sağladı.

Şu sıra Nişantaşı Üniversitesi Yeni Medya bölümünde öğrenim görüyorsunuz. Bu alanda yaptığınız çalışmaları bizimle paylaşır mısınız, gelecek planlarınızda neler var?

Artık haber alma, reklam, iletişim ve insanlarla temas kurma kanalları birkaç yıl öncesine göre bile yüksek oranda değişmiş durumda. Kitlelere ulaşabilme, hikayeni anlatabilme konusunda birçok avantajımız var. Ancak bu avantaja aynı zamanda milyarlarca insan daha sahip. Peki birileri dijital kanallarda etkili olabilirken diğerleri neden olamıyor? Sosyal medya ne işe yarar, içerik üretirken nasıl bir strateji geliştirilmeli gibi konularda düşünmek yeni medyanın uğraşları arasında. Ben de tüm bu değişimin içinde yer almak istediğim için çeşitli projelerde aktif rol almaya çalışıyorum. Yazarlığım açısından da son derece faydalı bir süreç oluyor. Zira kısa bir sürede, kısıtlı bir alanda çok şey anlatabilmek yazarlık yeteneklerinin gelişimi için oldukça önemlidir. Aslında tüm ilgi alanlarımı birbirleriyle desteklemek ve ortaya bir sentez çıkarmak niyetindeyim. Akademik eğitim, spor, edebiyat ve sinemayı farklı katmanlarda buluşturmak ve ortaya yaratıcı fikirler çıkarmak güzel olmaz mı? Bu soru hem beni heyecanlandırıyor hem de bana daha fazla çalışma motivasyonu sağlıyor. Daha fazla şey öğrenmek, öğrendiklerimle daha zengin öyküler anlamak niyetindeyim.