YAZARLAR

Çalınmış zamanlara karşı eskimeyen bir dost

Momo tam kırk dokuz yıldır insan hayatından çalınarak kurulan besili düzene kafa tutuyor ve bugün artık söylediklerinde daha haklı. Düzen tıpkı onun dediği gibi yok edici noktaya geldi.

Sekiz-on yaşlarında yalınayak bir kız çocuğu… Her şeyin üzerini sisle kaplayan bir düzene karşı dimdik ayakta, tam kırk dokuz yıldır. Momo, çocuk edebiyatının en bilinen karakterlerinden biri. İlk kez yayımlandığı 1973 yılından beri, zamanın yaşamın ta kendisi olduğunu hem çocuklara hem yetişkinlere anlatıyor. Yaşamların çalınmasının sıradanlaştığı bugünlerde simgelediği tüm değerlerle aramızda daha sık dolaşmalı Momo.

Michael Ende’nin Momo’su şimdiye dek yaklaşık kırk beş dile çevrildi. İnsan hayatından çalınarak kurulan düzene kafa tutuyor en başından beri ve bugün elli yıl öncesinden daha haklı. Tüm öngörüleri misliyle gerçek oldu.

Romanlarda çocuk kahraman olmanın özel bir yanı var. Momo ve ben… En başta ikimiz de çocuktuk. Ben yetişkin oldum, o hâlâ aynı kız çocuğu. İnandığı şeylerden hiç vazgeçmedi. Her okuyuşumda zaman hırsızlarına karşı hep aynı kararlı mücadeleyi gösterdi. Benim çocukluğumsa bir tülün ardında artık. Düzen ise onun dediği gibi yok edici noktaya geldi.

Yoksulluğun tam ortasında başlıyor Momo’nun hikâyesi. Bir çam ormanında gizlenmiş amfi tiyatro kalıntısında yaşıyor. Üstü başı ve tavrı çoğu insandan farklı. Onu görür görmez bunu anlamak mümkün.  Ufak tefek, cılız... Tarak değmemiş kıvırcık saçları, kocaman siyah gözleri, en az gözleri kadar kara ayakları var. Üzerinde topuklarına kadar inen bir etek, sırtında eski bir erkek ceketi… Çevresindekilerin verdiği eşyalardan başka bir şeyi yok. Serçeler kadar küçük özgür bir kalbi, yıldızlar kadar çok arkadaşı ve sarsılmaz bir cesareti var. Dahası, vazgeçilmez bir yanı var Momo’nun. Yaşadığı kentteki herkes onun yüzünü görmeden bir gün bile geçirmiyor. Onun sırrı bir fiilde saklı aslında. Momo’nun hiç kimsenin yapamayacağı şekilde başardığı şey şu: Dinlemek. O, karşısındakileri pürdikkat dinliyor. Momo için yaşam bir bütün; tepedeki gökyüzüyle, ayağının altındaki toprakla… Bu yüzden böcekleri, otları, yağmuru, hatta ağaçlar arasında dolaşan rüzgârı bile dinliyor.

Almanya'nın Hannover kentindeki Michael Ende Meydanı’nda bulunan ve Ulrike Enders tarafından yapılmış Momo heykeli.

Ve anlayacağınız her şey bir zaman meselesi. Dostları, kuşları, böcekleri için zamanını gözünü kırpmadan harcayan biri Momo. Michael Ende’nin yarattığı Momo’nun tüm özeni burada saklı işte.

Momo’nun harcadığı zamanın güzelliğini ve zamanın ne olduğunu anlamak için aynı kentte yaşayan duman adamlara bakmak yeterli. Şık otomobillerle gezip ellerindeki not defterlerine sürekli bir şeyler yazan bu tuhaf adamlar her şeyleriyle Momo’nun tam tersi. Yaşama bakışları onunkinden çok uzakta. “Sevmek”le ilgili bir dertleri yok. Sevmenin ne demek olduğunu bilmiyorlar. Momo emekse, duman adamlar besili kapitalizm. Onlar kendi varlıklarını sürdürebilmek için insanları kandırıp zamanlarını çalıyorlar. Momo’nun kentinde yaşayanlar bu adamlara inanıyorlar. Önce işlerini ve arkadaşlarını sonra çocukları gözden çıkarıyorlar. Yaşamları gittikçe daha tekdüze bir hal alıyor. Zaman konusu Momo’nun kentinde kaosa dönüşüyor.

Momo, Michael Ende, çeviren: Leman Çalışkan, Pegasus Yayınları, 304 syf., 2017

Michael Ende bu noktada zamanın ne olduğunu apaçık koyuyor ortaya. “Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman yaşamın ta kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”

Sevgi ile sevgisizliğin, emek ile paranın karşı karşıya geldiği bir mücadele anlatıyor Michael Ende. Zaman kavramının omurga olduğu romanda en etkileyici alt metin ise dünyanın sevgiyle olan ilişkisi bittiğinde ne hale geldiği.

 


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.