Çağın derdi: Aptallarla Ne Yapmalı?

Yazar Maxime Rovere’nin son kitabı 'Aptallarla Ne Yapmalı? – Onlardan Biri Olmamak İçin' Kolektif Kitap tarafından yayımlandı. Doğaçlama nasihatler biçimindeki, yazarın deyimiyle “etkileşimsel etik” içeriğindeki denemeler, çağın en güncel meselelerinden birini odağa alıyor.

Google Haberlere Abone ol

Bugün, sosyal bir varlık olarak insanın, Covid-19 salgınını saymazsak, uğraştığı en gözde sorunlardan biridir aptallık. Çarşıda pazarda, işte okulda, apartmanda otobüste, hep bu dertten mustarip olduğumuzu defaatle söylenegeliriz. En basiti, bugün sokakta yürürken bile maskesini ağzına değil de koluna takan birini gördüğümüzde, aklımıza ilk olarak onun aptal olduğu gelir. Bahse konu olan kişinin toplumsal ahlaki ve hukuki normları takmadığını düşünürüz. Bu düşünme hali de, o kişiyi aptal olarak tanımlamamıza sebep olur.

Aptallık meselesinin en temel tartışmalarından biri, bir zıtlık ilişkisine ihtiyaç duymasından kaynaklanmaktadır. Birini aptal olarak niteleyebilmemiz için, bir akıllıya ihtiyaç duyarız ve eğer bu nitelemeyi biz yapıyorsak, -doğal olarak- akıllı olduğumuzu düşünürüz. Fakat konunun çetrefilleşmesini sağlayan mesele ise bir başkasının da bizi aptal olarak nitelemesidir. Zira dolaylı olarak her birimiz bir diğerinin aptalı konumundayız ve muhtemelen yeryüzünde tek bir insan kalana dek, bu durum değişmeyecek.

Buenos Aires, Princeton ve Montreal üniversitelerinde ders veren felsefeci ve yazar Maxime Rovere’nin son kitabı yukarıdaki tartışmalardan hareketle aptallık meselesini tartışıyor. 'Aptallarla Ne Yapmalı? – Onlardan Biri Olmamak İçin' isimli kitap, sosyalleşmek zorunda kalan insanın niteleme sorununu masaya yatırırken, tahammül sınırlarını genişletmeye çabalayan bir kılavuz olma çabasında.

Aptallarla Ne Yapmalı? Onlardan Biri Olmamak İçin, Maxime Rovere, Çevirmen: Servet Ugan, 160 syf., Kolektif Kitap, 2020.

Yazar çalışmasında, aptallığı hukuksal değil olgusal olarak ele alıyor. Dolayısıyla kitapta bir suç ve ceza algoritması yok. Yazarın ilgilediği şey, ahlaki, politik ve toplumsal bir mesele olarak aptallığın engellenebiliyor olması. Yazar, aramıza yeni aptallar katılmaması için, yeni bir yaşam biçiminin örgütlenmesi taraftarı. Aptallık karşıtı düzenlemelerin aptalların niceliğini düşürüp, hukuki olarak yeni aptallıkların önüne geçilmesini sağlasa da, -en az bir kişinin bile- olgusal olarak aptal kalacağını aşikâr.

Dolayısıyla yazar, aptallığın –ve aptalların- kaçınılmaz olduğunu ve buna karşı ne yapılabileceğini sorguluyor. Bu sorgulamadan hareketle, meselesinin felsefi bağlamına odaklanmak zorunda olduğunu dile getiren yazar, aptal çeşitlemesinden ya da kişilik biçimlerinden öte, kavramlardan yola çıkıyor. Niyeti de yeni bir tanımlamadan yahut bir metottan ziyade meselenin özüne inmek ve onu anlamaya çalışmaktır.

Yazar, ilk olarak aptallık için bir “seviye tespit çalışması” yapıyor ve seviyeyi tespit edenin eline geçen sonucun öznel olduğu kanaatine varıyor. Ahlaki bağlamda bizden daha yetersiz ve eksik olduğunu gördüğümüz kişiyi, doğal olarak aptal sınıfına koyduğumuzu söyleyen yazar, göreli bir gerçekliğin mutlakmış gibi algılandığını, bu algılama biçiminin ise kişiyi bir yargıç haline getirdiğini, kişinin ise kendi görüşünü nesnel ve mutlak olarak düşünmesini sağlıyor. Yazara göre bu durum, “…kendini tanrı gibi gören aptalın özelliklerinden biridir.”

Bu düşünceden yola çıkarak, daha genel bir tanıma ulaşmaya çalışan yazara göre, aptallık tıpkı bilgelik gibi kişinin özü değildir. İnsan doğuştan aptal ya da doğuştan bilge olmaz. Bahse konu olan, bir davranış biçimidir. Bu nedenle, der yazar, “…hem eylemini hem de ona yüklediğiniz ahlaki niteliği belirten ‘aptallık’ sözünün çifte anlamı üzerinde oynamak gereksiz.” Dolayısıyla, aptallıkla ilgili verilecek en nesnel yanıt, eylemi izole ederek değerlendirip üzerine öyle yoğunlaşmak ve olduğunuz şeyle –insan- aptalların aptallıkları yüzünden olmadıkları ama olmaları gereken şey, yani başka insanlar arasındaki bağı koparmaktır.

Yazarın kitapta ele aldığı temel meselelerden biri de, aptalların değerler sistemidir. Günümüzde, gerçekten aptal olanların çoğumuzun yapılmaması gereken bir değer olarak atfettiği şeyleri bilinçli bir şekilde yapması ve bu eylem biçimine meşruiyet kazandırmaya çalışması, yazarın deyimiyle, yanlışlıkla, tesadüfen, eksiklikten veya aşırılıktan, şartlardan veya güya kendilerine rağmen, aptallıklarından değildir. Onlar, sistemin aptallarıdır. Bu bağlamıyla yazar, nesnel aptal olmanın da sınırlarını çizer.

Yazar, aptallarla savaşmanın, herkesin herkesle savaşması anlamına geleceğini ve dolayısıyla bundan kaçınmak zorunda olduğumuzu dile getirirken, üç temel strateji koyar önümüze: yapabilenlerle müzakere etmek, buna izin verenleri geliştirmek ve reddedenleri kendi hallerine bırakmak.

Doğaçlama nasihatler biçimindeki, yazarın deyimiyle “etkileşimsel etik” içeriğindeki denemeler, çağın en güncel meselelerinden birini odağa alıyor. Kolektif Kitap’tan çıkan çalışma, insanlık devam ettiği gündemde kalacak gibi gözüküyor.