Çağatay Yaşmut: Edebiyat akla gelebilecek tüm yönleriyle hayatı anlatır

Çağatay Yaşmut'un son kitabı 'Felsefe Cinayetleri-Bir Başkomiser Galip Polisiyesi' Oğlak Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkçe polisiyenin önde gelen isimlerinden Çağatay Yaşmut'un yeni romanı 'Felsefe Cinayetleri - Bir Başkomiser Galip Polisiyesi' Oğlak Yayınları tarafından yayımlandı. Birbirini takip eden seri cinayetlerin 'adalet' teması etrafında işlendiği romanda Yaşmut, aşina olduğumuz tavrını sürdürüyor ve yüzünü toplumun sosyo-ekonomik sorunlarına dönüyor. 

Çağatay Yaşmut'la son romanını ve polisiye edebiyatın güncel sorunlarını konuştuk. 

Felsefe Cinayetleri, Çağatay Yaşmut,  280 syf., Oğlak Yayınları, 2021.

Bir Başkomiser Galip Polisiyesi serisinin yeni kitabı Felsefe Cinayetleri geçtiğimiz günlerde okurla buluştu. Yeni kitaba nasıl hazırlandınız?

Biliyorsunuz, ben felsefede yüksek lisans eğitimi aldım. Çok sevdiğim ve önemsediğim felsefe disiplinini hayatımın odağında bulunan polisiyeyle buluşturmak nicedir zihnimi meşgul eden bir düşünceydi. Felsefe Cinayetleri proje olarak kafamda netleştiğinde, tüm romanların yazılma sürecinde yaptığım gibi öncelikle temayı belirledim. İkinci adım çerçevelediğim temayı besleyecek ve hikayeyle örtüşecek filozof metinlerini incelemek oldu. Felsefi söylemlerinin metnin kurgusu ve üslubuyla uyumlu olduğunu gördüğüm için Boethius ile ilerlemeye karar kıldım. Bundan sonra

onun şiirlerini ayrıntılı olarak okudum ve karakterlerimin yapısına, romandaki yolculuğuna uygun olanlarını ayırdım. Fakat elbette romanın konusu sadece bu felsefi şiirler üzerine kurulu olmadığı için felsefe dışındaki kaynaklardan da okumalar yaptım.

Roman, farklı cinayetleri bir noktada kesiştirirken aynı zamanda bir ‘adalet’ tartışmasını da yürütüyor. ‘Adalet’ ve edebiyat nasıl bir araya geliyor?

Edebiyat akla gelebilecek tüm yönleriyle hayatı anlatır. İnsan hayatı da adalet üzerine kurulursa insanca olabilir ancak. Toplumun tek bir bireyi için dahi adalet yerine gelmezse toplumun tamamı yara alır. Polisiye suçu, suçlunun yakalanması ve adalete teslim edilmesi sürecini konu edindiğinden “adalet” kavramı ile bağlantısı belirgin ve güçlü olan bir türdür. Üstelik yakın dönem polisiyeleri toplumsal gerçekçi romanın vazifesini de üstlenmiş olduğundan toplumsal sorunları sıklıkla suçun artalanına konumlandırmaktadır. Bu anlamda adalet ve edebiyat-bilhassa polisiye edebiyat işbirliği son derece normal, hatta gereklidir aslında. Polisiye romanlarda “adalet” altın tepside sunulur.

Yine romanda en dikkat çeken mesele Türkiye’nin içinden geçtiği sosyolojik ve politik atmosferi eleştirel bir gözle ele alması. Sizin için edebiyatta politik gerçekliğin tanımı nedir?

Politik gerçeklik perspektifinden bakıldığında en sık görülen temalar cehalet, yozlaşma, dinsel sömürü, etik değerlerin yitirilmesi, şiddet eğilimi, cinsiyetçilik, empati yoksunluğu, kayırmacılık, adalet mekanizmasının sağlıklı işlememesi… biraz karanlık toplumsal bir tablo çizdiğimin farkındayım ama maalesef içinde yaşadığımız gerçek bu. Bir diğer gerçek de bütün bu toplumsal meselelerin bir ucunda devlet ve devlet kurumlarının bulunuyor olmasıdır.

Aristoteles insanı “zoon politicon-politik hayvan” olarak tanımlar. Politika sadece oy verirken ortaya çıkan bir duruş değildir, politik anlayış kişinin bütün tavırlarında görülen bir şeydir. Ben toplumsal gerçekçiliği önemseyen bir yazar olarak kişilerin bilinçlerindeki politik kavrayışı görünür kılmaya dikkat ediyorum. Fakat bunu yaparken didaktik bir üslup benimsemekten kaçınıyorum. Dayatmacı bir tutumla yazmak yerine sadece olan biteni gözler önüne serip anlattıklarıma dair düşünmeyi okura bırakıyorum. Bunun nedeniyse bir polisiye yazarının olayları yorumlayıp sorunlara teşhis koymak ve çözümler üretmek gibi bir görevi olduğuna inanmıyor oluşumdur. Ben bir siyaset uzmanı, bir sosyolog, bir psikolog ya da bir araştırmacı yazar değilim. Sadece çevresinde olan biteni iyi takip eden duyarlı bir yazarım.

Romanınızda İstanbul’u bir motif olarak görüyoruz. Anlattığınız sokaklarla kurduğunuz ilişki, metnin ana meselesiyle de bir hayli uyumlu… Şehirler, sokaklar ve edebiyatta atmosfer oluşturmaya dair neler söylersiniz?

Kent, kent yaşamı, kentin kozmopolit yapısı, kentleşememe halleri dahi polisiye açısından son derece önemlidir çünkü suç neredeyse her zaman kentte işlenir. Kırsalda veya taşrada da suç işlenir elbette fakat bu coğrafyaların “suç yaşantıları” daha kendine özgüdür. Böyle bakınca polisiyede kent ve suç “güçlü” bir ikilidir. Suçun artalanını oluşturan mekânın tasarımı hem yazar hem okur açısından romanın niteliğini belirleyen en önemli unsurdur bence: yazar-kahraman ve okur bu eksende buluşur. Kentte suça mekân olan coğrafya sıra dışı kişisel öykülere de mekân olur, olmalıdır.

“Görsel çağ” olarak adlandırabileceğimiz günümüz dünyasında insanlar bir roman okurken kahramanın yaşadığı, gezindiği, bulunduğu yerlere ve ortamlara dahil olmak, buraları zihinlerinde canlandırmak, başka deyişle romanların içine görsel olarak da dahil olmak istiyorlar. Polisiyede olayların geçtiği mekanların başarılı bir biçimde betimlenmesi gerçekliğin de güçlü yapılanmasını sağlar. Karakterlerin kâğıt üzerinde kalmaktan kurtulup bir ruh kazanması, cana gelmesi nasıl ki okurun olay örgüsünü merak içinde izlemesini sağlıyorsa olayların geçtiği yerlerden yeterince söz edilmemesi de zihinsel canlandırmada kopukluklar yaratır. Yazarlar bu talebe karşılık vermeye dikkat etmelidirler. Üstelik mekânsal betimlemeler yalnızca göze hitap etmekle yetinmemeli, işitme, dokunma, tat ve koku gibi diğer duyuları da uyaracak şekilde – olabildiğince- desteklenmelidirler.

Olayın öne çıktığı bir tür polisiye… Kimi zaman dil işçiliğinin üzerinde yeterince durulmadığına dair eleştiriler kamuoyuna yansıyor. Bu noktadan bakınca sizin için dil işçiliği ne ifade ediyor?

Polisiye, edebiyatın üvey çocuğu muamelesi görür gerçekten de. Fakat şunu unutmamak önemli: Edebi bir söylem doğası itibarı ile polisiyeye uygun değildir. Zira öncelikle polisiyenin tarzı üst düzey bir metin oluşturmaya uygun değildir. İkincisi, polisiye suçu anlatır, suçluyu anlatır; olaylar suçun geçtiği mekanlarda ve suçun ağırlıklı olarak ortaya çıktığı sosyoekonomik koşullarda geçer. Suçu ve suçluyu yakalamayı hayat tarzı edinmiş kişiler edebi bir üslup kullanmazlar, suçun, suçluların ve suçluların peşine düşenlerin jargonunu, en olmadı günlük dili, dilbilgisi kurallarından uzak, küfürle, argoyla dopdolu, suç dünyası gibi doğrudan ve acımasız bir dil kullanırlar. Bu karakterlerden edebi ifadeler duymayı beklemek işin doğasına uymaz, metni yapaylaştırır, bozar, gerçekliğe yakınlığı da zedeler.

Oğlak Yayınları, uzun yıllardır Türkçe polisiyenin kuvvetli örneklerini okurla buluşturuyor. Siz de bu isimlerin başında geliyorsunuz. Peki okur ve yazar ilişkisini, polisiyenin bugünkü durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

 Ülkemizde bu türe ilgi duyan ve yakın takip eden azımsanmayacak sayıda bir okur var.

Yayınevleri gerek Türkçe gerek yabancı polisiyeleri daha fazla basmaya başladılar. Polisiye edebiyatı konu alan ilk dergisi 221B var ve 221B’yi dijital ortamda yayın hayatına başlayan ve şimdilerde dergi olarak da çıkan Dedektif Dergi izledi. Dünya Kitap 2012 yılından itibaren, her yıl Altın Sayfa Polisiye Roman Ödülünü yılın en iyi polisiye romanına vermeye başladı. NTV Radyoda Sevin Okyay’ın hazırlayıp sunduğu Cinayet Masası isimli program yıllardır devam etmektedir. Bu arada 2015’ten itibaren gene ilk defa tümüyle polisiye edebiyatı konu alan bir edebiyat festivali, Kara Hafta (Black Week) düzenlenmeye başladı. Bu etkinliğe geçtiğimiz iki yıl içinde dünya çapında ünlü polisiye yazarları katıldı. Gene aynı şekilde, çeşitli üniversitelerde polisiye edebiyat üzerine atölye çalışmaları, seminerler ve benzeri etkinlikler düzenlendi ve halen düzenleniyor. Bu çalışmaların paralelinde birçok akademisyen de polisiye ve suç edebiyatı üzerine kapsamlı araştırmalar yapıp kitaplar yayınladı ve nihayet 2017’de Türkiyeli polisiye yazarı bir çatı altında toplanarak Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’ni kurdu.

Türün Türkiye’de henüz bir “Altın çağ” yaşadığını söylemek iyimserlik olacaktır ama oraya giden basamakları hızla tırmanarak eşiğe yaklaştığını, geleceğinin parlak göründüğünü söylemek son derece yerindedir.

Okurlarınızı bekleyen yeni çalışmalarınız nelerdir?

Yeni bir Galip romanı üzerinde çalışmaya başladım. Önümüzdeki kışa kadar bitirmeyi planlıyorum.