Büyüyen tehlike: Nefret söylemleri ırkçı çeteler yaratıyor

Mültecilere yönelik nefret söylemleri ve saldırıların cezasız kalması ırkçı grupların şiddet eylemlerinin önünü açıyor. Aktivistler tehlikeye dikkat çekiyor: "Üzerine gidilmezse kontrolden çıkar."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Mültecilere yönelik nefret suçlarındaki artış ve şiddet olaylarına karşı uygulanan cezasızlık politikası, ırkçı oluşumların önünü açıyor. Aralarında çocuk yaşta kişilerin de bulunduğu ve 'Ataman Kardeşliği' adını kullanan bir grup sosyal medya hesaplarından 'Türk' olmayan herkesi hedefe aldıkları saldırıların görüntülerini paylaşıyor. 

Askeri üniforma ile yüzleri kapalı olacak şekilde 'örgütün logosu'nun önünde poz veren gruptakiler 'Saf Türklük' ifadesini kullanarak Türkiye'de Türk olmayan tüm etnik kökenlere karşı açtıkları 'savaş'a katılım çağrısında bulunuyor. Yine sosyal medya hesaplarında ormanlık bir alanda, askeri üniformalarla, silah atış talimleri ve ellerinde bıçaklarla eğitim yaptıklarına dair görüntüleri de paylaşan grup Almanya'daki Nazi haçını andıran bir logo kullanıyor. 

Örgüte katılım için sadece bir mail hesabının bulunduğu hesapta "Türk Tanrısı ve atalarımız bizi izliyor. Öldüğümüzde atalarımızın yüzüne bakabilmek istiyorsak, bu işgale bir dur demeli ve etniklerin kanını akıtmalıyız. Size ırkçı ya da faşist denilmesinden korkmayın. Eğer bugün ırkçı olmazsak, yarın vatansız oluruz" gibi ifadeler kullanılıyor. 

Mültecilere yönelik darp görüntülerini de hesaplarından paylaşan gruba karşı bugüne kadar herhangi bir polis soruşturmasının başlatıldığına dair açıklama yapılmadı. Hak örgütleri, kolluk kuvvetlerinin açık şiddet çağrısına ve şiddet görüntülerine rağmen hareketsiz kalmasını eleştirdi. 

'SALDIRILAR TOPLUM GÜVENLİĞİ İÇİN TEHLİKELİ'

Söz konusu grup tarafından saldırıya uğradığı iddia edilen Afgan göçmene ilişkin konuşan Afgan Mülteciler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Zakira Hekmat şu bilgileri verdi:

"Yaklaşık 6 ay öce 'Her gün bin Afgan mülteci sınırdan Türkiye'ye giriyor' denilmişti. O zamanlarda da buna benzer provakatif görüntüler, eylemler ve söylemler ciddi bir ön yargı oluşmasına neden oldu. Bu nefret söylemi sonrasında saldırılar gerçekleşti. Olayın insani boyutuna bakmamız gerekiyor. Ama söylentiler, eylemler, saldırılar Ankara Altındağ olaylarına kadar vardı. İzmir'de saldırılar gerçekleşti. Sosyal medyada politikacılar dahil, mülteci olaylarını kullanarak siyaset üretiyorlar. 'Bunlar gelip bizim ekmeğimiz yiyor. İşlerimiz elimizden alıyor' diyorlar. Ama Afganistan ve Suriye'den gelen iş insanların yatırımları da var. Bunlar görmezden geliniyor. Bu saldırılar hem ülkenin hem toplumun güvenliği için tehlikeli. İnsanların düşünce alt yapılarına zarar veriyor.”

'ARTIK KİMSE HAKLARINI KAYBETMESİN'

Sosyal medyaya yansıyan görüntüler karşısında mültecilerin tedirgin olduğuna dikkat çeken Hekmat şöyle devam etti: “Birçok kişi Altındağ olayları sonrasında evlerine kapandı. Güvensizlik hâkim olduğu için işlerine bile gidemediler. Zaten can güvenlikleri olmadığı için Türkiye'ye geldi bu insanlar. Burada bu tür görüntülerin paylaşılması, provakatif söylemler ve eylemelerle halk kışkırtılıyor. Mültecilere karşı halkı ayağa kaldırmaya çalışıyorlar. Koz olarak kullanılan mülteciler de bu tür eylemler nedeniyle hayatlarına devam edemiyorlar. Bu tür eylem ve söylemlerden önce medya ve siyasetçiler bir kez daha düşünmeliler. Mültecileri koz olarak kullanmak, onların olumsuz yanlarını halka göstermek kimsenin faydasına olmaz. Önyargıların bırakılması gerekiyor. Artık kimse haklarını kaybetmesin. Biri mülteci diye insan değil gibi davranılmasın. Bunun farkında olmamız gerekiyor. Onların da yaşam hakkı var. Herkes elini taşın altına koysun, bunlar bir daha yaşanmasın.”

'SİYASİLERİN SÖYLEMLERİ ETKİLİ OLUYOR'

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, uzun süredir mültecilere yönelik ırkçı yaklaşımları, nefret saldırılarını takip ettiklerini söyledi. “Tehlikeli bir durum olduğunu düşünüyoruz” diyen Yoleri şöyle konuştu: “Bu tehlikeli durumun oluşmasında hem hükümetin hem de diğer siyasi parti temsilcilerinin söylemlerinin etkili olduğunu düşünüyoruz. Mültecilerin bir hak öznesi olarak tanımlanmamaları çok ciddi bir problem. Özellikle seçimlerinin tartışıldığı bu günlerde, seçim malzemesi olarak kullanılmaya başlandı mülteciler. Muhalefet partilerinin yaklaşımları, İYİ Parti'nin kimi milletvekillerinin çok olumsuz ırkçı yaklaşımları söz konusu olmuştu. Duyulduğunda masummuş gibi gelen pek çok söylemin de aslında ırkçı ve ötekileştirişi yaklaşımları beslediğini görüyoruz. Mültecilerin burada yaşamaya hakkı olmadığı algısını besliyor. Bu da çalışma, sosyal ve kültürel alanda ırkçı ayrımcı yaklaşımların güçlenmesine neden oluyor. İzmir'de 3 genç yakıldı. Bu olay 35 gün sonra ortaya çıktı. Kamuoyundan saklanmaya çalışılan çok vahim olaylar olduğunu görüyoruz.”

'TEHDİT ALGISINI GÜÇLENDİRECEK ŞEKİLDE DEĞİL, IRKÇILIK KARŞITI PAYLAŞIMLAR YAPILMALI'

Türkiye vatandaşlığı alan mültecilerin de zorluklarla karşılaştığını belirten Yoleri, sözlerine şöyle devam etti: “Sosyal medyaya yansıyan görüntülerin nasıl paylaşıldığı da önemli. Tehditkâr bir şekilde bu görüntülerin paylaşılıyor olması, alttaki yorumlarla desteklendiğinde aslında tehdittin daha büyük hissedilmesini sağlayabilir ve etkisini daha büyük hissettirebilir. Bu anlamda sosyal medyada bu tür paylaşımların çok dikkatli olunması gerekiyor. Tehdit algısını güçlendirecek şekilde değil ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı duruşu güçlendiren paylaşımlar yapılması gerekiyor. Bu yüzden sosyal medya paylaşımlarına dikkat edilmesi gerekiyor. Görüntülerin çıplak halinin servis edilmesi, toplumdaki korkunun çok daha büyüdüğünü ama aynı zamanda saldırgan tarafı da güçlendirdiğini gözlemleyebiliyoruz. Mültecilerin yasal mekanizmalara başvurmalarının önünde ciddi bir engel var. Hem de bize yapılan başvurulardan anlıyoruz ki Türk vatandaşı olmuş yabancılar da aynı durumu yaşıyor. Vatandaşlık alanlar aslında yasal güvenceye de kavuşmuş olanlar. Mesela Suriyelilerle ilgili bize başvurular oldu. Bu kişilerin bile karakola ya da adliyeye gitmekten ısrarla kaçındıklarını biliyoruz. Kamu kurumlarıyla hiçbiri yüz yüze gelmek istemiyor. Çünkü vatandaşlık almış olmaları onların aleyhine bir baskı aracı olarak kullanılıyor. 'Türkçe konuş' baskısı, 'ülkenden geldin bizim ülkede vatandaşlık aldın', diye hakarete ve şiddete uğrayan mülteciler söz konusu.”

‘DAHA ÖNCEKİ SALDIRILAR HAKKINDA ETKİLİ BİR SORUŞTURMA YAPILMADI’

Mülteci Hakları Savunucusu Hukukçu Abdulhalim Yılmaz ise mültecilere yönelik saldırıların cezasız kalması durumunda daha vahim olaylarla karşılaşılabileceğinin altını çizdi. “Suç işleyen kişilerin cezasız bırakılması benzer suçların işlenmesinin önünü açar” diyen Yılmaz, şunları söyledi: “Suç işleyen kişilere kesinlikle müsamaha gösterilmemesi, soruşturmasız bırakılmaması ve bir daha benzer suçlar işlememesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Failler için tutuklama ve benzeri tedbirler alınmalı; nefret ve ayrımcılık yapmak, işkence ve eziyet yapmak, yaralama, kötü muamele, öldürmeye teşebbüs gibi suçlardan soruşturma ve yargılama yapılması gerekir. İşlenen suçun kesinlikle cezasız bırakılmaması gerekiyor. Daha önce benzer olaylara baktığımızda, İstanbul ve Ankara’da pogrom benzeri linç ya da evlere saldırı olaylar oldu. Bunların bir kısmı hakkında işlem yapıldı ancak görebildiğimiz kadarıyla maalesef bu tür saldırıları işleyenler hakkında ciddi, caydırıcı, etkili bir soruşturma yapılmadı. Bu tedbirlerin alınmaması benzer fiilleri işleyecek kişilere suç işleme cesareti veriyor. Bu durumda da yaptıkları eylemin meşru ve hukuka uygun olduğunu düşünüyorlar. Bunlara caydırıcı bir yaptırım uygulanmadıkça, maalesef bu tür olayların önüne geçilmesi ihtimali yok.” 

‘SALDIRILARIN ÜZERİNE GİDİLMEZ İSE, KONTROL EDİLEMEZ BİR HAL ALIR’

Yılmaz, saldırıların önlenmesi için yapılması gerekenlerle ilgili şunlara dikkat çekti: “Hem yargısal hem de idari makamların bu suçları işleyen kişiler hakkında ciddi bir şekilde soruşturma yapması ve üzerine gitmesi gerekiyor. Aksi halde, Allah korusun kontrol edilemez bir noktaya gelir. Bu aynı zamanda kamu düzeni için de ciddi bir tehdit. Çünkü bu tür eylemler artmaya devam ederse, insanlar sokağa rahat çıkamaz hale gelecektir. Ve herkes kendi komşusundan şüphelenir, insanlar doğru düzgün evden çıkamayacak, işe ve hastaneye gidemeyecek. Savcılara bu konuda çok ciddi bir iş düşüyor. Sosyal medyadan başlayarak mültecilere yönelik olarak saldırı, nefret ve öldürme tehdidinde bulunan, onlara zarar verici eylemlerde bulunan, tehdit eden herkesin soruşturulması gerekiyor. Bunun dışında fiziksel olarak saldırılarda bulunan suç işleyenlerin kesinlikle cezasız bırakılmaması gerekiyor. İnsanlar bu tür eylemlere 'vatan sevgisi' adı altında ya da başka nedenlerle ruhsal bir hastalık gibi aşırıya kaçabilirler. Buna kesinlikle engel olunması gerekiyor. Kim olursa olsun, bir insana karşı suç işlenmiş ise, onun soruşturulması ve cezalandırılması gerekiyor. Soruşturma ve cezalandırma halinde saldırganlar çekinecek, bu tür olaylar azalacak.”