Büyüme kimin için?

Rejimin kaymağını yiyen bir kesim zenginleşirken, kendisinin pandemi döneminde sıkıntı yaşadığını ve bu sıkıntıların asıl nedeninin “muhalefet” veya “dış güçler” olmadığını artık vatandaş da görüyor.

Google Haberlere Abone ol

Cem Oyvat*

Biliyorsunuz yeni ekonomik büyüme sayıları açıklandı ve TÜİK’e göre Türkiye 2021’in 1. çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7 büyüdü. Ne var ki, halkın geneli bu büyümeyi hissetmiyor. Mesela Metropoll’ün mayıs ayında paylaştığı ankete göre, halk Türkiye’nin en önemli sorunlarının açık arayla ekonomi ve işsizlik olduğunu düşünüyor (1). Dahası TÜİK’in işsizlik sayıları da çok iç açıcı değil, zira geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 27.4’e çıkmış durumda.

Peki TÜİK yalan mı söylüyor? Yani TÜİK, sayılarla oynadığı için mi yüzde 7 büyüme tespit ediyor?

Malum TÜİK son dönemde oldukça güven kaybetti, bu yüzden açıkladığı sayılar kuşkuyla bakılıyor. Ama yazımızın konusu bu değil... Sadece TÜİK’in eğer enflasyonu olduğundan düşük tespit ediyorsa, diğer her şeyi doğru yapsa bile fiyat deflatörü yanlış olduğundan, ekonomik büyümeyi de gerçekte olduğundan yüksek tespit edeceğini belirtelim. Ama TÜİK’in söylediği büyüme sayılarına göre bile emekçi sınıfı yaklaşık 5 yıldır büyümeden fazla faydalanamıyor. Çünkü gelir dağılımı uzun bir süredir ve özellikle de pandemi döneminde emeğin aleyhine bozuluyor.

EMEK PAYLARINDAKİ DÜŞÜŞ

Detaylara girmek için Grafik 1’e bakalım. Grafik 1, çalışanlara giden toplam işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payını gösteriyor. Grafikteki yüzde oranlar, çeyreklik değişimleri yakalayabilmek için mevsimsellikten arındırılmış. Grafik 1’e göre emeğin milli gelirden aldığı pay ilk olarak 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu ve OHAL’in başladığı 2016’nın 3.çeyreğinde darbe yemiş. 2016 3Ç’den 2018 3Ç’ye kadar işgücü ödemelerinin GSYH’deki payı yüzde 33.1’den, yüzde 29.4’e düşmüş.

 

Kuşkusuz OHAL dönemi grev yasakları emek hareketlerine ciddi bir darbe vurdu. Dolayısıyla düşen ücret payında bu yasakların önemli bir etkisi var. Malum OHAL döneminde grev ertelemeleri artık otomatiğe bağlanırken, Tayyip Erdoğan da bir konuşmasında “şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” diyerek OHAL’in emek hareketlerine karşı kullanıldığını açıkça belirtmişti. Aslında benzer hikayeleri biz yine otoriter yönetimlerin emek hareketlerini baskıladığı 12 Eylül Darbesi veya Latin Amerika’daki sol hükümetlere karşı yapılan darbelerden biliyoruz. Tabii pazarlık gücü zaten zayıflayan emek kesiminin, 2016 3Ç ve 2018 3Ç arasında yüzde 7-8’lerden, yüzde 15-25’lere yükselen tüketici enflasyonu karşısında ücretlerini reel bazda anlamlı bir şekilde arttırması da iyice zorlaştı.

Sonrasında bir miktar toparlayan emeğin gelirden aldığı pay, pandemi ile tekrar büyük darbe yiyerek 2019 4Ç ve 2021 1Ç arasında, yüzde 31.2’den yüzde 27.2’ye geriledi. Bu kadar bir büyük düşüş, ancak ekonomik kriz veya askeri darbe gibi sıra dışı olaylarda görülüyor. Pandemi döneminde de, bir yandan artan işsizlik, diğer yandan işverenin çalışanını ücretsiz izne gönderme tehdidi çalışanın yine elini zayıflatırken; bunların üzerine yeniden fırlayan enflasyon işgücü ödemelerinin milli gelirdeki payının aşağı çekilmesinde önemli rol oynadı (2).

Bu arada sermaye sahiplerinin de, brüt işletme artığı/karma gelir olarak milli gelirden aldıkları pay 2016’nin 3.çeyreği ve 2021 1.çeyreği arasında; yüzde 56.6’dan yüzde 62.8’e çıktı (3). Bu artışta, sermaye sahiplerinin emek karşısındaki pazarlık gücünün artmasının yanında, ellerindeki döviz varlıklarının değerlenmesi de etkili oldu.

Aslında Grafik 1’deki sayılar bile, gelir dağılımındaki bozulmayı tam olarak göstermiyor, çünkü brüt işletme artığı aslında genellikle ekonomik durumu emekçi sınıfına daha yakın olan kendi hesabına çalışanların ve ücretsiz aile işçilerinin de gelirlerini içeriyor. Bahsettiğimiz dönemde, proleterleşmenin devam ettiğini, yani kendi hesabına çalışanlar ve ücretsiz aile işçilerinin toplam istihdam içindeki payının yaklaşık 3 yüzde puan kadarının da ücretli çalışanlara kaydığını hesaba katarsak, gelir dağılımındaki bozulmanın Grafik 1’in gösterdiğinden de kötü olduğunu söyleyebiliriz.

PEKİ HANGİ KESİMİN GELİRİ NE KADAR ARTTI?

Gelir dağılımındaki değişimler önemli, çünkü gelir dağılımının bozulduğu bir ortamdaki büyüme, halkın geneline tam olarak yansımıyor. Nitekim Grafik 2’ye göre de, tüketici enflasyonundan arındırılmış işgücü ödemeleri 2016 1Ç’den 2019 4Ç’ye sadece yüzde 10.9 artarken, pandemi döneminde (2019 4Ç-2021 1Ç), yüzde 1.3 düşmüş. Dikkat edin bu dönemde nüfus artmaya devam ediyor, dahası kendi hesabına çalışan bir grup da ücretli işgücünün bir parçası oldu. Aynı dönemde (2016 1Ç-2021 1Ç), yine TÜFE’den arındırılmış brüt işletme artığı/karma gelir tam yüzde 43.4 artmış. Üstelik bu artışın yarıya yakını da pandemi döneminde gerçekleşmiş.

 

Aslında halkın genelinin cebine yansımayan büyüme, vatandaşın memnuniyetsizliğine yansıyor. Mesela son dönemde büyümenin emekten çok sermaye kesimine yaradığını gösteren bir başka gösterge, TÜİK’in güven endeksleri. TÜİK, ekonomik güven endekslerini oluştururken hem yöneticilerle, hem de tüketicilerle anket yapıyor. Tüketici eğilimine dayalı, yani halkın geneline sorularak oluşturulan endekse göre (Grafik 3, mavi çizgi), Türkiye 2018’de krize girmiş ve bir daha da dar boğazdan çıkamamış. Oysa ekonomiye yöneticilerin penceresinden bakıldığında bambaşka bir tablo var. İmalat sanayinde faaliyet gösteren işyerlerinin üst düzey yöneticileriyle yapılan anketlere dayalı reel kesim güven endeksine göre, ekonomi pandemi dışındaki birkaç ayı saymazsak, 2018 sonrasında yavaş yavaş toparlanmış.

 

Tabii halkın genelinde olan ekonomik gidişata duyulan memnuniyetsizlik, ister istemez AKP’nin oy kaybediyor olmasında etken. Hatta son anketlere göre hem Ekrem İmamoğlu, hem Mansur Yavaş, hem de Meral Akşener’in olası bir seçimde Erdoğan karşısında favori olduğu görülüyor (4). Çünkü vatandaş da TÜİK’in açıkladığı sayılardan çok kendi ekonomik durumuna bakıyor. İktidar, her ne kadar alternatiflerinin kara propagandasını yaparak aldığı oyu yukarıda tutmaya çalışsa da, iktidarın bu taktikleri sadece bir yere kadar işe yarıyor.

Neticede bir tarafta rejimin kaymağını yiyen bir kesim zenginleşirken, kendisinin pandemi döneminde sıkıntı yaşadığını ve bu sıkıntıların asıl nedeninin “muhalefet” veya “dış güçler” olmadığını artık vatandaş da görüyor. TÜİK verileri ne derse desin...

*Greenwich Üniversitesi, Ekonomi ve Uluslararası İşletmecilik Bölümü Öğretim Üyesi

Notlar:
1- Metropoll’ün mayıs ayında açıkladığı anketine göre araştırmaya katılanların yüzde 38.1’i ülkenin en önemli sorununun ekonomi olduğunu belirtirken, yüzde 23.4’ü işsizlik/istihdam olduğunu belirtti. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/metropollden-son-anket-turkiyenin-en-onemli-sorunu-ekonomi-ve-issizlik-1835470 

2- Meraklısı için TÜİK’in aslında büyük işletmeleri de kapsayan, Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri, ücret payının 2016-19 döneminde hangi sektörlerde düşmüş olabileceği hakkında bir fikir veriyor. TÜFE’den arındırarak yaptığım hesaplamalara göre bu dönemde toplam personel maliyeti imalat sanayinde yüzde 10.3 artarken, toplam katma değer yüzde 19.6 artmış. Bir başka büyük sektör, ‘toptan ve perakende ticaret; motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı’nda ise toplam personel maliyeti yüzde 6.8 artarken, toplam katma değer yüzde 12.4 artmış. Diğer çarpıcı bir değişim ise inşaat sektöründe. Zira inşaattaki toplam personel maliyeti yüzde 17.4 düşerken, katma değer bunun çok altında yüzde 6 düşmüş.

3- Gelir yöntemine göre GSYH’deki diğer kalemler, sabit sermaye tüketimi, üretim üzerindeki net vergiler ve ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar.

4- https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/imamoglu-olasi-cumhurbaskanligi-seciminde-erdogana-fark-atiyor-1838064