YAZARLAR

Büyük salgın ve ‘küçük insanlar’

Pınar Ögünç'ün, Duvar Medya Vakfı desteğiyle kaleme aldığı “Pandemi Zayiatı: Bir Yıldan 35 Hayat Hikâyesi” kitabı, “Virüs hepimizi eşitledi” palavrasının maskesini indiriyor.

20. yüzyılın ilk çeyreğinde, insanlık büyük ve yıkıcı bir savaşın sonundayken, karşısına amansız bir salgın çıkmış, “İspanyol gribi” olarak bilinen virüs salgını 1918 ile 1920 yılları arasında 50 milyon can almıştı. Bu, modern sanayi toplumunun karşılaştığı ilk küresel salgındı ve yıkıcı maddi sonuçlarının yanında pek çok değişime yol açmıştı. İspanyol gribi, zaten yaygın bir işçi sınıfı muhalefetiyle baskı altında olan kapitalist düzenin, toplum sağlığı konusundaki ‘açmaz’larını, esasen de bu konuda hiçbir fonksiyon üretemediğini açığa çıkaran bir işlev görmüştü. ‘Halk sağlığı’ diye bir kavramın ortaya çıkması, toplumun geniş kesimlerinin yaygın ve ücretsiz olarak yararlanabileceği sağlık hizmetlerinin ihdas edilmesi, halk sınıflarının basıncı altındaki sermaye rejimlerinin kaçınamayacağı reformlar olarak böylelikle gündeme geldi.

Bu faciadan yaklaşık yüz yıl sonra, ‘modern toplum’ yeni ve yine oldukça yıkıcı bir virüs salgınıyla karşı karşıya kaldı. 2019 sonunda Çin’den başlayarak küresel ölçekte yayılan Covid-19 pandemisi, aradan geçen yüz yılda, ‘sistem’in hiçbir anlamlı sonuç üretmeyip, toplumu yine salgının amansız sonuçlarıyla karşı karşıya bırakacak şekilde kurumsallaştığı gerçeğini de açığa çıkaran bir rol oynadı. Bu yönden hem evrensel sonuçlar üretti hem de tek tek ülkeler için yerel sonuçlar.

Türkiye, bu sonuçların en ‘açık’ yaşandığı ülkelerden biri oldu. Geçtiğimiz yıl mart ayında, Covid-19 vakalarının Türkiye’de de görüldüğünün resmen kabul edilmesinin ardından, alınan/alınmayan önlemler, sağlık hizmetlerine erişim gibi doğrudan salgınla ilgili konuların yanında, ‘mutat’ günlerde bir sis perdesinin arkasında belli belirsiz duran o devasa sınıf farklılıkları ortaya çıktı. “Çarklar dönecek” mottosuyla girişilen sözde seferberlik, toplumu birkaç küme halinde ve insanları maddi üretimin dolaysız bir uzantısı, bir makinesi gibi gören bir anlayışla hayata geçirildi.

Şaşkınlık ve endişe dolu o ilk günlerde tabloyu bu kadar net görmek, o bulanık sisi dağıtmak çok kolay değildi belki... Ama işte, yaşamın akışına, olgulara, ‘haber’e; özüyle, birincil anlam ve sonuçlarıyla bakan aydınlar, gazeteciler, yurttaşlar da var bu ülkede. Pınar Öğünç de, fantastik kurgulardan rol çalan felaket senaryolarının, komplo teorilerinin, ‘krizi fırsata çevirme, tedarik yollarını ele geçirme’ fırsatçılıklarını terennüm ederek satılan sahte hayallerin bulanıklaştırdığı havada, bir günebakan gibi sorunun en can alıcı yanına yöneldi: Gazete Duvar’da bir dizi röportajla, emeğiyle geçinen, ‘sıradan’ ve ‘küçük’ insanların, çarklar dönsün diyerek işyerlerine sürülenlerin, kalabalık taşıma araçları ve servislere binmek zorunda bırakılanların, salgının dev dalgalarını neredeyse çıplak elleriyle durdurmaya çalışan sağlık emekçilerinin, kapatıldıkları evlerde bir uzaktan erişim aygıtı gibi çalıştırılanların, hiçliğe terk edilmiş küçük esnafın, işten atılanların, ücretsiz izne çıkarılanların, kâğıt toplayıcılarının, işsizlerin, ezcümle ‘bizim’ yaşadığımız salgını ve kayıpları anlatmaya girişti.

Pınar Öğünç, daha krizin ilk ayında, 23 Mart’ta başlayarak 22 Mayıs 2020’ye dek Gazete Duvar’da tefrika edilen 35 röportajla toplumun bir resmini çekti. Çorap fabrikasında çalışan bir kadın işçiyle ilk röportajını yaparken Covid-19 kaynaklı resmi ölüm sayısı sadece “1” idi. Türkiye’nin salgınla ‘mücadele’ yönteminin, onu sermaye birikimi için bir fırsata çevirme hilesi olarak tasarlandığının dolaysız bir tablosunu; nesnel olgularla, büyük dalganın altında başının çaresine bakmaya terk edilmiş kalabalıkların hikâyeleriyle aktardı. Gündelik yaşamın sorunlarını, ekonomik ve sosyal düzenin doğrudan sonuçları olarak çerçeveleyen bir bakış sundu.

Aradan bir yıl ve milyonlarca Covid-19 vakası, on binlerce can kaybı, işini, evini, kurulu düzenini kaybeden yüzbinlerce insan geçtikten sonra aynı kişilerle yeniden konuştu Pınar ve dizi-söyleşi güncel niteliğinin yanında tarihsel bir nitelik de kazanarak kitaplaştı. İletişim Yayınları tarafından, Duvar Medya Vakfı’nın katkılarıyla yayınlanan “Pandemi Zayiatı: Bir Yıldan 35 Hayat Hikâyesi” kitabı (*), Covid-19 salgınının, sadece biyolojik bir süreç olarak değil, Türkiye’nin sıradan insanlarının yaşamına bir ok gibi saplanan sosyal bir süreç olarak da ele alınması gerektiğini gösteren bir belge niteliğinde. Salgının ilk günlerinde ortaya çıkan o cilalı “Virüs hepimizi eşitledi” palavrasının maskesini indiriyor. Bugünleri anlamak ve yarına taşımak için, edebiyattan kurama, felsefeden siyasete dek pek çok alan için işlevli bir malzeme üretiyor. Öğünç’ün söylediği gibi, “Bu barbarlık tablosuna uzun bakmaktan, ortasında bu kadar durmaktan alışan gözleri kırpmak” için, yalnızca öfkeyi taze tutmaya değil değiştirmeye yarayan bir ‘hatırlama’ için ileride de okunacak bir kitap bu.

 (*) Kitapta her bir söyleşi için Murat Başol tarafından yapılan çizimler de yer alıyor.


Hakkı Özdal Kimdir?

1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.