YAZARLAR

Bütün gün hiçbir şey yapmazsan kendini nasıl hissedersin?  

Yapılacak işler listesinin başına “ölmeden önce”, “yatana kadar” gibi sınırlar koyduğumuzda hayatla ilişkimizi bir yarışa çeviriyoruz. Sanki ne kadar çok şey yaparsak o kadar yaşamış olacağız, o kadar kazanacağız gibi düşünüyoruz. Bu nedenle listeye durmadan yeni şeyler ekliyoruz. Yeni etkinlikler, yeni yerler, yeni işler… İhtiyacım ne diye düşünmüyoruz, ne istiyorum, bunu yapmak istiyor muyum?

Ev sahibim Zehra teyze, çocukluğundan beri mutfağa aşina. Yemek pişirmek onun için nefes almak kadar doğal. 80’li yaşlarının ortasına yaklaştığı bugünlerde canı ekmek istese bakkaldan almak yerine mutfağa girer hamur yoğurur. Uzunca bir süre, iş dönüşü akşam yemeğinde beni konuk etti. Geliş saatimde kapıda karşılar, “Gel gel uğraşma, burada sıcak yemek var, sofra da hazır” derdi. Yorgun bir günün sonunda hiç reddedilemeyecek bir teklif.

Günün nasıl geçti Zehra Teyze diye sorardım, “Hiçbir şey yapmadım, yat, yuvarlan…” derdi. Böyle günlerden birinde yatak odasında çarşafın üstüne kurusun diye serilmiş erişteler gördüm. Yaprak sarma, elde açma börek, domates soslu kızartma… Bunlar hep yat yuvarlan arası yapılan hiçbir şey’ler…

Zehra Teyze bunları “bir şey”den saymazdı çünkü. Bir sürü şey yapmışsın işte dediğimde de onlar ufak işler derdi. Köyde büyümüş Zehra Teyze. Gün ağarırken kalkıp, güneş batana kadar çalışmış. Hasta olduğunda tarladan eve yollanmış. Yemek yapıp çamaşır yıkadığını anlatmıştı. Bahçeye kazan koyup kaynatarak ve tek tek elde…

Zehra Teyze

Zehra Teyze’nin bir şey yapması bir tür refleks gibi. Televizyon seyrederken hiçbir şey yapmasa elinde ya bir örgü, ya kenarı işlenecek bir mendil olur. Bir gün birine veririm diye küçük çocuk yelekleri ördü yıllarca, atkılar, çoraplar.

Gayri ihtiyari bir şey yapar Zehra Teyze. Gerektiği için yapar, canı istediği için, birilerini mutlu etmek için. Bir şey yapmak hiç zor gelmez, çok yorulmaz, sıkılmaz, bıkmaz.

Bir şey yapıyor olmak için yapmaz, bir şey yapıyor olmanın kendisini önemsemez, yaptığı "bir şeyi" önemser.

“Bütün gün hiçbir şey yapmazsan kendini nasıl hissedersin?” sorusuna bir çöpçatan sitesinin profil anketinde rastladım. İki seçenek vardı yanıtlarda: İyi-kötü.

Bu soruya kötü hissediyorum yanıtını veren insan muhtemelen yaptığı her şey için bir çentik atıyordur diye düşündüm. Yaptığından çok o listenin uzunluğu ile ilgileniyordur. “Ölmeden görülecek yerler listesi” gibi, “gün doğumundan karanlık çökene kadar yapılacaklar listesi” yapıyordur belki. Meselenin bir tarafı sosyal medyaya dayanıyor. Orada paylaşmak, beğenilmek, ilgi görmek, yorumlarla sosyalleşmek, iyi görünmek, iyi yaşıyor denilmesi bir motivasyon yaratıyordur muhtemelen.

Ama asıl mesele hayatı kavramakla ilgili, listenin başına “ölmeden önce”, “yatana kadar” gibi sınırlar koyduğumuzda hayatla ilişkimizi bir yarışa çeviriyoruz. Sanki ne kadar çok şey yaparsak o kadar yaşamış olacağız, o kadar kazanacağız gibi düşünüyoruz. Bu nedenle listeye durmadan yeni şeyler ekliyoruz. Yeni etkinlikler, yeni yerler, yeni işler… İhtiyacım ne diye düşünmüyoruz, ne istiyorum, bunu yapmak istiyor muyum?

Tüketim alanlarının sınırsızlığını çok rahat görebileceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Haber okurken, sosyal medyada gezinirken; bir diziyi izlerken pat karşımıza aklımızı çelecek onlarca ürünün reklamı çıkıyor. İhtiyacımız var mı diye düşünmeden önce “ne güzelmiş” diyoruz. Yapılacak işler listeleri de böyle belki. Biz neyin yoksunluğunu hissediyoruz, bizi doyuracak, hayatımızı güzelleştirecek, ruhumuza iyi gelecek, hayatımızı anlamlı kılacak olan şey ne? Ve bizim enerjimiz, bedenimiz, ruhumuz kendimiz için bir olanaksa, bunu da yine kendimizi onaracak, doyuracak şeyler yaparak daha iyi hissedebiliriz. Gösteri dünyasına yeni bir skor eklemek yerine, içeriğe odaklanabiliriz. Kendimizi “tüketirken” de tasarruf yapabiliriz.

Bir şeyler yapmanın getirdiği huzur bu olsa gerek... Bir de ayaklarına vuran güneş... 

Olanakları kısıtlı insanlar, kaynaklarını da en çok ihtiyaç duydukları şeyler için kullanıyorlar. O yüzden de belki bu kullanımın sonunda yaşadıkları tatmin bütün bu sorulara karşılık geliyor. Bir yoksunluğu gideriyor, bir yerleri onarıyor, bir anlam katıyor. “Fakirdik ama mutluyduk” sözünün arkasında bu tatmin vardır belki.

Ben böyle bir günün sonunda kendimi harika, keyifli, dinlenmiş, kendimle vakit geçirmiş hissedebilirim. Kendimi tüketmek yerine, kendime yatırım yapmış, kendimi biriktirmiş ve iyileşmiş…