Bursa Su Kolektifi: Bursa'nın suyunu şirketler kuruttu

Son yıllarda Bursa'da artan su kirliliğine ve suyun özelleştirilmesine dikkat çekmek için kurulan Bursa Su Kolektifi, kentin bugün temiz suya muhtaç hale geldiğini söylüyor. Bütüncül bir su koruma planının gereklilik olduğunu düşünen Kolektif, halkın ucuz ve sağlıklı suya erişiminin hak olduğunu belirtiyor.

Google Haberlere Abone ol

Osman Çaklı

BURSA - Geçmişte "su kenti" olarak anılan Bursa bugün su kıtlığı ve kirlilik ile karşı karşıya. Uludağ'dan doğan kaynak sularının özelleştirilmesi, insanların ucuz ve sağlıklı suya erişimine engel oluyor. Öte yandan organize sanayi bölgelerinin atık deşarjları ile enerji ve maden sahalarının su havzalarında yarattığı tahribat da ekolojik sistemi tehdit ediyor. Yaklaşık 2 ay önce bir araya gelen doğa severler Bursa'nın su problemine dikkat çekmek için Bursa Su Kolektifi'ni kurdu. Kolektif üyesi Habib Göbelez ile kentin su sorunu üzerine konuştuk.

'BURSALILARIN SUYUNU ÖZEL ŞİRKETLER KURUTTU'

Bursa'nın yanlış kamusal politikalar sonucunda suya muhtaç bir coğrafya haline geldiğine dikkat çeken Habib Göbelez, "Yer altı ve yer üstü sularımız endüstriyel ve tarımsal faaliyetler için vahşice tüketilmekte, üstüne üstlük bu faaliyetlerin atık suları ile de hunharca kirletilmektedir" dedi. Su kaynaklarının özel sektöre satılması ve kiralanmasının önünün neoliberal politikalarla açıldığını belirten Göbelez, Bursa'nın kaynak suyu ve maden suyu pazarlayan markaların Türkiye'deki dolum merkezine dönüştüğünü kaydetti. 30'dan fazla firmanın Bursa'da bulunduğuna dikkat çeken Göbelez, "Son yıllarda Bursa Büyükşehir Belediyesi de 2 marka ile bu pazarda yer almaktadır. Bu sektör yıllık yüzde 4 büyümektedir, ülkemizde pet şişelerin yarattığı geri döndürülemez kirlilik de buna paralel olarak hızla artmaktadır. Eskiden su şehri olan Bursa'da tüm canlıların kaynak sularına ulaşma hakkı yok edilmiş, her köyde, mahallelerde bulunan çeşmelerimiz kurutulmuş" diye konuştu.

'SUYUN ÖZELLEŞMESİ İLE ÇEŞMELERDEN DAHA KALİTESİZ SU AKMAYA BAŞLADI'

Yerel yönetimlerin aldığı kararların günlük yaşam kalitesini doğrudan etkilediğini söyleyen Göbelez, "Suyun ticarileştirilmesi ile kaliteli içme suyu pınarları sularının pet şişelerde pazarlanması ya da yöre halkının kullanımına çeşme suyu olarak sadece işletme maliyeti karşılığı sunulması tamamen belediyelerin sahip oldukları politikalarla şekillenmektedir. Örneğin; Tunceli Belediyesi Munzur Dağlarındaki 2 değişik kaynak noktasından şehre taşıdığı hatlar ile çok kaliteli kaynak sularını şehrin her noktasına, sokak hayvanları için oluşturduğu barınak noktaları da dahil olmak üzere çeşmelerden sunarken, Bursa Belediyesi karlı bir yatırım alanı olarak gördüğü içme suyu pazarlama sektöründe yatırımlarını ilerletmekte, çeşmelerden akan içme suyunun kalitesi ise giderek düşmektedir" ifadelerini kullandı.

'BURSA'DA BÜTÜNCÜL BİR SU KORUMA PLANINA İHTİYAÇ VAR'

Su yatakları çevresine kurulan maden, enerji sahaları ve organize sanayi bölgelerinin atık borularının yüzey sularına deşarjı ile oluşan kirliliğe dikkat çeken Göbelez, bütüncül bir su koruma planının gerekliliğine vurgu yaptı. Bursa'nın üç havza üzerinde yer aldığını belirten Göbelez şöyle konuştu: "Madencilik sektöründe bire iki-üç oranında su kullanılmakta ve yüz binlerce ton kapasiteli bu tesislerin çok büyük miktarlarda su ihtiyacı bulunmaktadır. Bu ihtiyaç ise yer üstü veya yeraltı su kaynaklarından verilen izinlerle karşılanmaktadır. Ekonomik cevher tanımı mevcut yasadan çıkarıldıktan sonra madencilik faaliyetleri daha büyük alanlarda yapılmakta ve böylece mevsimsel akışkanlığa sahip dereleri veya dereleri besleyen kolların üzerinde pek çok proje yürütülmektedir. Maden ve taş ocaklarında malzemenin gevşetilmesi için binlerce kilogram ağırlığında patlayıcı kullanılmakta bu da yer altı suyunu olumsuz etkilemektedir. Bunun yanı sıra atık barajı gibi tesislerin sızdırmaz olduğu iddia edilse de yeraltı veya yer üstü sularına bu atık suların karıştığı bilinmektedir"

'ARITMA TESİSLERİNE RAĞMEN SULARIMIZ KİRLİ AKIYOR'

Göbelez, son olarak sağlıklı su kullanımın bir hak olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: "Tüm canlıların sağlığı için sularımızın sağlaması gereken etmenler vardır, bunlardan birkaçı; çözünmüş oksijen, fecal coliform bakteriler, organik maddeler, çözünmüş katılar, ağır metaller ve patojenlerdir. Eğer kaynaktan kullanıcıya, biz gerekli parametreleri sağlayamıyorsak su aracılığı ile bulaşan birçok hastalığa kapı açmış oluruz. Bugün Nilüfer Çayı’ndaki kirlilik izleme noktalarına baktığımızda neredeyse tüm gözlem istasyonlarında suyun kalitesini dördüncü sınıf kategorisinde göreceksiniz. Nilüfer Çayı’mız temiz mi, sağlıklı mı? Hiçbirisi değil…"