‘Burayı dinleyin’: Kaganoviç anlatıyor!

Lazar Moyiseyeviç Kaganoviç, Sovyetlerin 1917’den 1957’ye dek idari, teknik ve siyasi yönetiminde büyük sorumluluklar üstlenmiş, büyük başarılar elde etmiş, aynı zamanda dönemin tüm tartışmalarında da öncelikli bir aktör olarak öne çıkmış bir isim. Kaganoviç’le yapılan nehir söyleşiden oluşan 'Böyle Dedi Kaganoviç-Stalin'in Son Havarisi', Hruşçovcu karşıdevrimin SSCB’yi ele geçirdiği döneme dek olan tartışmaların ‘tüm taraflarını’ ilgilendiren tanıklıklara, belgelere ve düşüncelere sahip...

Google Haberlere Abone ol

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 1917 Ekim Devrimi’nden sonraki kuruluşundan itibaren, yeryüzündeki uzun soluklu ilk işçi devleti olarak; uluslararası siyasetin ve küresel sınıf mücadelelerinin yanı sıra Marksist hareketler açısından da hem teorik/ideolojik tartışmaların hem de pratik sorunların çözümüne (sosyalizmin ve komünizmin inşasına) dair tartışmaların bir odak noktası oldu. SSCB tarihi ve bu ülkenin inşası sırasında yaşanan teorik-pratik çatışmalar, işçi sınıfı siyaseti ve uluslararası komünist hareketin morfolojisini belirleyecek bir etkiye sahip oldu. 1917 ile 1957 arasındaki 40 yıl, bu tartışmaların esas zeminini oluşturur. 1917 ile Lenin’in 1924 başındaki ölümüne dek olan dönem, gerek karşıdevrimcilerle yıllar süren iç savaş, gerekse genç Sovyet iktidarının çözmek durumunda kaldığı ağır ve acil sorunlar nedeniyle ‘pratik’ etrafında şekillenen bir devrimci gerilim ve hareketlilik üretti. 1924 ile Stalin’in Mart 1953’teki ölümüne dek olan 30 yıllık dönem ise gerek sosyalizmin inşasına yönelik pratik sorunların, gerekse devrimi gerçekleştiren Bolşevik Parti içindeki siyasal ayrılıkların damga vurduğu, çok daha önemli sonuçlar yaratan bir dönem oldu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) 1956’daki ünlü 20. Kongresi’nde, Nikita Hruşçov’un (Kruşçev) öncülük ettiği klik, parti içi mücadeleyi ‘kazanmış’ olarak, Stalin yönetimiyle sert bir hesaplaşmayı SSCB’nin ‘resmi’ politikası haline getirene kadar süren bu dönem, uluslararası komünist hareket nezdinde ürettiği sonuçlar bakımından halen güncel olan tartışmaların konusudur. Sovyetler Birliği’ni ve onun şahsında sosyalizmi itibarsızlaştırmak için bir ‘gelenek’ halinde süregelen, küresel ölçekli, çok yönlü ve genellikle karikatür düzeyindeki karşıdevrimci propaganda bir yana; 1930’lar ve 40’lar, kendinden önceki yıllarla birlikte, sosyalizmin inşasına dair yarın da çok ihtiyaç duyulacak bir büyük deneyim alanıdır. Dolayısıyla bu döneme ilişkin tartışmalar, çoğu malumatfuruş kimseler tarafından söylence olarak yayılan ve birer ‘önyargı’ya dönüşen menkıbeler yerine döneme ilişkin belgeler ve tanıklıklar üzerinde sürdürülmeye ihtiyaç duyar.

Böyle Dedi Kaganoviç-Stalin'in Son Havarisi, Feliks Çuyev, çeviri: Ahmet Açan, 320 syf., Verba Yayınları, 2021.

Bu uzun giriş, yukarıdaki mahfilde yürüyen tartışmalara ilgi duyan ‘her taraftan’ okura ve özellikle genç kuşaktan komünistlere, ilgili dönem için önemli bir başvuru kaynağı olabilecek bir kitabı takdim etmek içindi: Böyle Dedi Kaganoviç: Stalin’in Son Havarisi… Ahmet Açan tarafından Rusçadan Türkçeye aktarılan ve Verba Yayınları tarafından şubat ayında yayınlanan kitap, Sovyet şair ve gazeteci Feliks Çuyev’in (1941-1999), Bolşevik devrimci ve SSCB yöneticilerinden Lazar Moiseyeviç Kaganoviç ile 1986’dan 1991’deki ölümüne dek 5 yıl süren nehir söyleşiden oluşuyor. Söyleşilerin yapıldığı dönem itibariyle fonda dağılmakta olan SSCB’nin bulunması, bu kitaptaki tanıklıklara ve tartışmalara ikinci bir tarihsellik daha katıyor. Görüşmelerin içeriği büyük oranda devrimin ilk yıllarından başlayarak 1957’de Kaganoviç’in SSCB yönetiminden tasfiyesine dek geçen dönemde yaşananlara ilişkin. Ancak ikinci kuşaktan sosyalist bir gazeteci ile 1911’de, henüz genç bir deri-kundura işçisiyken partiye katılmış ve aradan geçen 80 yıla bizzat tanıklık etmiş birinci kuşak bir Bolşevik arasında geçen, “Gorbaçov döneminin güncel gelişmeleri”ne dair kısa sohbetler; metnin ana gövdesini oluşturan dönemin yanında bir başka dönemi de birincil tepkilerle görmemizi sağlıyor.

Bu ‘ikinci tarihsellik’ ilgi çekici olmakla birlikte kitabın gövdesi bir başka döneme ait. Lazar Moiyeseyeviç Kaganoviç, 1893’te Kiev’de topraksız köylü bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen, çok genç yaşlarda işçi olan ve aynı yaşlarda Bolşeviklere katılan bir devrimci. Devrimin öncesinden ve ilk anlarından itibaren aktif olarak sürecin içinde. SSCB kurulduktan sonra kolektif tarımdan sanayinin makine-teknik örgütlenmesine dek pek çok alanda görev üstlenen, partinin yerel ve merkezi faaliyetlerinde bulunan bir isim. Troçki ayrışmasında ve 30’lu yıllardaki parti içi gerilimde Stalin yanında tutum alıyor. 1935’te Ulaştırma Halk Komiseri (bakanı) olduktan sonra, Moskova’yı gören herkesin büyük hayranlık duyduğu ve neredeyse mucizevi bir süreçle inşa edilen Moskova Metrosu da dâhil olmak üzere pek çok altyapı projesini yürütüyor. Demiryollarının modernizasyonu ve yaygınlaşması işini yönetiyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası SSCB’ye saldırdığında, ülkenin temel sanayi kuruluşlarının daha güvenli doğu bölgelerine, Ural dağlarının doğusuna aktarılmasına dayalı başlangıç savunma stratejisinin uygulanabilmesinde bu demiryolu ağının büyük katkısı var. Yüzlerce sanayi kuruluşunun makine parkları, yüzbinlerce işçi, teknisyen ve mühendisin cephe gerisine taşınması anlamına gelen bu devasa harekât, Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’nda şu müthiş dizelerle başlayarak tasvir edilir:

"Karıncalar taşıyor sel basan yuvalarını.

   Bir memleket

        bir halı gibi katlanıyor bir ucundan.”

Velhasıl Kaganoviç, Sovyetlerin 1917’den 1957’ye dek, idari, teknik ve siyasi yönetiminde büyük sorumluluklar üstlenmiş, büyük başarılar elde etmiş, aynı zamanda dönemin tüm tartışmalarında da bir öncelikli aktör olarak öne çıkmış bir isimdir. Kaganoviç’le yapılan bu nehir söyleşi, Hruşçovcu karşıdevrimin SSCB’yi ele geçirdiği döneme dek olan tartışmaların ‘tüm taraflarını’ ilgilendiren tanıklıklara, belgelere ve zihin açıcı düşünce anahtarlarına sahip. Bu haliyle “Böyle Dedi Kaganoviç” kitabı, önemli bir kaynak olarak ilgilisinin önünde duruyor. (*) SSCB’nin çökmesinden sadece birkaç ay önce, 1991 yazında, 98 yaşında ve halen geleceğe umutla bakan bir Sovyetler Birliği işçisi Kaganoviç’in, konuşmalarında şakayla karışık tekrarladığı ‘Burayı dinleyin’ kalıbı da bu açıdan yazının başlığını oluşturuyor.

 BİR SON NOT: ‘–ç.n.’ ÜZERİNE

Kişisel yanı da olan bir notla tamamlamak istiyorum. Böyle Dedi Kaganoviç’in çevirmeni Ahmet Açan çok eskiden beri arkadaşım. Bir kişinin, kamuya açık bir konuşmada/metinde bir arkadaşına iltifat ederken daha dikkatli –hatta daha cimri– davranmasından yanayım. Ama şunu söylememek de emeğe haksızlık olur: Ahmet Açan, kitabı çok okunaklı şekilde Türkçeleştirmekle kalmıyor; son derece karmaşık ve çok sayıda olay/olgu/kişi ile dolu bir döneme ilişkin tartışmaları titiz bir dipnotlamayla çok daha anlaşılır hale getiriyor. Kitabın geneline teşmil eden 145 adet “–ç.n.” (çevirenin notu) döneme ait gündelik dilin tevilinden roman ve şiire, SSCB mitologyasından farklı kaynaklardan tanıklıklarla karşılaştırmalara dek pek çok alanda okuru destekleyen bir harita oluşturuyor.

(*) Feliks Çuyev’in, aynı dönemin SSCB Dışişleri Halk Komiseri olan ve Hruşçov darbesinden sonra Kaganoviç’le birlikte tasfiye edilen Vyaçeslav Molotov ile yaptığı nehir söyleşi de Türkçede yayınlanmıştı: “Molotov Anlatıyor: Stalin'in Sağkolu ile Yapılan 140 Görüşme”, Yordam Kitap, 2017.