Bulu geldiğinde istifa eden Prof. Murat Gülsoy: Yeni bir süreç başlıyor

Melih Bulu'nun rektörlüğe atanmasının ardından Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi'ndeki yayın kurulu başkanlığından istifa eden Prof. Murat Gülsoy, Bulu'nun görevden alınışını ve sonrasını değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Boğaziçi Üniversitesi, Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Gülsoy, Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasını ve daha sonra görevden alınmasını Gazete Duvar’a değerlendirdi. Prof Gülsoy, "akademik özgürlük gerekli dedik, sonucunda Melih Bulu atandığı gibi alındı ve yeni bir süreç başlıyor" dedi.
Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasının ardından, 16 yıldır Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nin yayın kurulu başkanlığı görevini sürdüren akademisyen ve yazar Murat Gülsoy görevinden istifa etmişti.
Yaşananların ve tarihsel sürecin Türkiye’deki üniversiteleri getirdiği noktaya değinen Prof. Gülsoy, "Tarihçesi çok daha eskiye gitse de kırılma noktası sanırım 12 Eylül 1980 askeri darbesi, sonrasında yapılan anayasa ve kurulan YÖK’tür. Ve tabi buna bağlı olarak üniversiteler üzerindeki kontrolün artırılması ile başlayan bu süreç bizi 2000’li yıllarda bu noktaya getirdi. Ben kendimi bildim bileli üniversitelerin özerkliği Türkiye’de son derece büyük bir sorun. Elbette farklı politik dönemlerden ve siyasi iklimlerden son derece etkileniyor. Biz de son düzlükte bu rektör ataması ile karşılaştık. Bu durum darbe girişimi sonrasında yeniden düzenlenen birtakım yetkilendirmelerle bu hale gelmiştir" dedi.

‘KANUNLAR VE YÖNETMELİKLER DEĞİŞTİRİLEREK BİR ATAMA YAPILDI’

Bundan önceki süreçlerde de rektörlerin cumhurbaşkanları tarafından atandığını ifade eden Prof. Gülsoy, "Üniversiteler kendileri bir aday belirleme sürecine giriyor ve bir seçim yapıp en azından 3 adayı YÖK’e gönderiyordu. YÖK tekrar düzenleme yapıp cumhurbaşkanına adayları sunuyordu ve o da bir tanesini atıyordu. Bu da tartışmalıydı, bu da yetersizdi. Yani var olanlar daha da iyileştirileceğine, akademik olarak özgürlüklerin artırılması yönünde değil, kanunlar ve yönetmelikler değiştirilerek özgürlükler daraltılarak bir atama yapıldı. Böyle atamalar hatalı ve uygunsuz olabiliyor. Gelen rektörün o üniversitenin işleyişine uyumu mümkün olmayabiliyor. Bizim durumumuzda da bu vardı" dedi ve ekledi:
"Boğaziçi Üniversitesi’nin 2012’de fikir birliği ile kabul ettiği ve senatonun yazıya geçirdiği ilkeleri var. Bu ilkeler aslında evrensel ilkelerdir. Yani kısacası, yönetimin tabandan yukarı olması gerektiği, temsil üzerine olması gerektiği, demokratik olması, olabildiğince akademik özgürlüklerin önünü açacak şekilde olması gerektiği gibi. Böylelikle birbirini denetleyen bir mekanizma oluyor. Bizde bir bölüm başkanı, rektör veya dekan sonsuz yetkilere sahip değildi. Yasalar böyle yetkiyi tanısa bile bunları kullanmak için danışılır ve belli kulvarlardan geçilirdi. Böylelikle sorumluluk da bütün paydaşlarla paylaşılmış oluyordu. Bütün kararlar mükemmel olmayabilir ama kararları çok sayıda insanın katılımı ile aldığımızda sonuçlarına da birlikte göğüs germek ve birlikte çözmek iradesini gösterebiliyoruz. İşte o yüzden itiraz ettik ve bütün bileşenlerle direndik."


‘DÜNYA ÜNİVERSİTE TARİHİNE GEÇTİ’

Bu süreçte akademik kadronun protestolarda önemli bir role sahip olduğunu belirten Prof. Gülsoy, "Akademisyenlerin her gün cübbeleri ile orta sahada kendilerini göstererek orada durmaları ve bu eylemi yapmaları bence dünya üniversite tarihine de geçti. Bu kırılma noktalarından biriydi. Hangi ortamda olursak olalım, 'akademik özgürlük gerekli' dedik. Sonucunda Melih Bulu atandığı gibi alındı ama tabii bu sorun çözüldü anlamına gelmiyor; yeni bir süreç başlıyor’’ dedi.

'2 AĞUSTOS’TA YAPILACAK OLAN YENİ REKTÖR ATAMA SÜRECİ ÖNEMLİ'

Prof. Dr. Naci İnci’nin vekaleten atanmasını da değerlendiren Prof. Gülsoy, "İnci mevcut yönetimin rektör yardımcısıydı. Rektör görevden alınınca onun rektör olarak atanması bana prosedürel bir şey gibi geliyor. 2 Ağustos’ta rektörlük başvurucu süreci kapanıyor. Belli ki o aşamaya kadar bu şekilde uygun görülmüş. Önemli olan 2 Ağustos’ta yapılacak olan yeni rektör atama sürecidir" değerlendirmesini yaptı.

Yeni yapılacak rektör atama sürecini de değerlendiren Prof. Gülsoy şöyle konuştu: "Rektör adaylığına isteyen ve belli yıl profesör olan herkes başvurabiliyor ve bunlar gizli yapılıyor. YÖK başvuruları toplayıp, belli elemelerden sonra Cumhurbaşkanı’na sunuyor. Bu süreçten ise kimsenin haberi olmuyor, geçen sefer de böyle olmuştu. Biz zaten bu sistemin bu şekilde işlemesine karşıyız. Yeni bir üniversite yasası yapılması gerekiyor. Yeni yönetmelikler gerekiyor. Bu konuda hocalarımız yıllardır çalışıyor, yeni bir şey değil. Son olarak nihayetlendirilmiş bir rapor da var, bunları Ankara’daki bütün parti temsilcilerine özet olarak geçtiğimiz hafta sundular. Buradaki mesele siyasi didişme, bir inatlaşma ya da kapris değil. Buradaki mesele Türkiye’deki üniversitelerin içine girmiş olduğu yönetsel krizlerin aşılması için akılcıl, bilimsel, evrensel ilkelerle üniversite işleyiş biçimini tanımlayan yasaların yapılması ve bunun hayata geçirilmesidir.’’  

‘ÜNİVERSİTEYE BÜYÜK ZARARLAR VERİLDİ’

Bütün paydaşların dahil olduğu yeni dönemde de düşüncelerini seslendirmeye devam edeceklerini belirten Prof. Gülsoy, "Açılmış birçok dava var, öte yandan 6 ay içinde üniversiteye çok büyük zararlar verildi. Birden bire fakülteler kuruldu, bütün bunlar hem usulsüz hem de teamüllere aykırıdır. Hiçbir fizibilitesi yapılmadı yani bu üniversite bunu kaldırır mı, yeri var mı, hocası var mı bunlar değerlendirilmedi. Üniversiteyi üniversite yapan bütün özelliklerine zarar verecek hareketler yapıldı. Bunların geri döndürülmesi için de uğraşacağız. Bir şey bitmiş değil sadece yeni aşamaya geçildi" dedi.

Her şeye rağmen görevden alınmanın olumlu olduğunu ifade eden Prof. Gülsoy şunları söyledi: "En azından hata yapıldığı kabul edilmiş olundu. Kamuoyunda da destek vardı ama ana akım medya bunu görmezden geldi ve karalama kampanyası yapıldı. Ancak bağımsız medya kuruluşları her zaman bu haberleri vermeye çalıştı. Bu da zaten başlı başına her şeyin birbiriyle ne kadar ilgili olduğunu gösteriyor.’’ 

‘BU KOŞULLARDA ÇÖZÜM NEYSE ONU ARAYACAĞIZ’

Var olan koşullarda çözüm neyse onu arayacaklarını belirten Prof. Gülsoy, "Herkes 'nasıl olsa hiçbir sorun çözülmez' deyip bir kenara çekilirse, gerçekten hiçbir sorun çözülmez. Halbuki hangi irade olursa olsun akılcı ve sağduyu ile yapılan itirazların, karşı duruş ve uğraşların sonuç vereceğine inanıyorum. Aksi takdirde bu bizi pasif bir noktaya iter. Bu nedenle taleplerimizin yerine gelmesi için uğraş vereceğiz" dedi.

Prof. Gülsoy sözlerini şu şekilde sonlandırdı: "Bu süreçte çok şey öğrendik, öğrenmeye de devam ediyoruz. Çok büyük bir birikim kazandık, bu birikimleri de yazılı ve görsel hale getiriyoruz. Müthiş bir doküman birikimi ortaya çıkıyor. Sonbaharda da yayımlanacaktır. Yani her şey belgeleniyor ve geleceğe bırakılıyor. Bunun, hem Türkiye’deki tüm üniversitelerin akademik özerklik mücadelesi için hem de Türkiye’de tüm özgürlük alanlarının genişletilmesi için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Daha fazla insanın da bu konuya duyarlılık göstermesini ve yılgınlığa kapılmamasını diliyorum."