Bülbül: Kürt halkından alınan vergiler Türkçe eğitime harcandı

Meclis'te Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine ilişkin konuşan HDP’li Kemal Bülbül, "1876'dan bu yana tüm bütçelerde Alevi toplumundan alınan vergiler camilere harcanmış, Kürt halkından alınan vergiler Türkçe eğitime harcanmış. Türkiye halkları anadilde eğitim istiyor" dedi.

Bülbül, kürsüye darbeciler tarafından 17 yaşında idam edilen Erdal Eren'in fotoğrafıyla çıktı.
Google Haberlere Abone ol

ANKARA - HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, tüm bütçelerde diğer halkların görmezden gelindiğini belirterek, “1876'dan bu yana tüm bütçelerde Alevi toplumundan alınan vergiler camilere harcanmış, Kürt halkından alınan vergiler Türkçe eğitime harcanmış. Türkiye halkları anadilde eğitim istiyor" dedi. 

Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine ilişkin Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri söz aldı. 

İlk olarak söz alan HDP'li Kemal Bülbül şunları söyledi:

"Öncelikle Alevi toplumunun eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü taleplerini dile getirdiğimiz için bizi mezhepçilikle, bölücülükle suçlayanlara Nesimi babanın diliyle cevap vereceğiz, muhtemeldir ki o da bölücülükle suçlanmıştı, bakın, ne demişti?

"Sorma bre gafil mezhebimizi

Biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır

Çağırma meclis-i riyaya bizi

Biz şerbet içmeyiz, dolumuz vardır

Biz müftü bilmeyiz, fetva bilmeyiz

Kıyl-ü kal bilmeyiz, itfa bilmeyiz

Hakikat şehrinde hata bilmeyiz

Şah-ı Merdan gibi Ali'miz vardır (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Nesimi, özünü faş etme sakın

Ne bilsin ham ervah likasın Hakk'ın

Hakk'ı bilmeyene Hakk olmaz yakın

Bizim Hakk katında elimiz vardır." Eyvallah Nesimi baba. 

'ERDAL'IZ BUGÜN, HEPİMİZ 17 YAŞINDAYIZ'

Şimdi, bu vesileyle, 21 Aralık Pazartesi günü Maraş Yörükselim Mahallesi Cemevi'nde yapılacak Maraş katliamı anmasına bütün Alevi kurumlarını, can dostları davet ediyorum. Bu koşullar nedeniyle gelemeyecek olanlar kentlerinde, meydanlarda anma yapmalı, cemevleri dolup taşmalı; evlerde Maraş'ta katledilenler uğruna çerağ uyandırılmalıdır, bu çağrıyı yapıyorum.

"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında,

Bir teneffüs daha yaşasaydı,

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür" adı Erdal Eren'dir. Erdal Eren'i, Erdal Eren şahsında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Mahir, İbo yoldaşları sevgiyle, saygıyla anıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Bugün hepimiz Erdal'ız, bugün hepimiz 17 yaşındayız. Erdal'ım Eren'im canım benim unutmadık seni, unutmayacağız da.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Hiçbir samimiyet görmüyoruz yalnız.

KEMAL BÜLBÜL - Samimiyeti öğreneceksin, öğreneceksin.

Bak, laf atma, laf atma lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Recep Tayyip Erdoğan okuyup okuyup ağlıyordu.

'EĞİTİMDEKİ NEFRET DİLİNE BİR AN ÖNCE SON VERİLSİN'

KEMAL BÜLBÜL - Kürtler ve Türkiye hakları ana dilde eğitim istiyor Sayın Bakan. Ana dilde eğitimi ihlal etmek bir suçtur. Alevi toplumu zorunlu din dersinin kaldırılmasını, eğitimin tek tipleştirilmesini, dinleştirilmesi uygulamasının kaldırılmasını istiyor. Eğitimde kullanılan şiddet ve nefret diline bir an önce son verilmesini istiyor. Sabahtan beri telefonlarımız susmuyor, 60 bin tane mesaj geldi; 60 bin öğretmen atama bekliyor. 3600 ek gösterge niye uygulanmıyor? Öğretmenlik meslek yasası niye çıkarılmıyor? Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne niye imza konulmuyor? Mülteci hakları, mülteci çocukların hakları niye yeterince gözetilmiyor? Sizin kadrolarınızın bazıları neye benziyor biliyor musunuz Sayın Bakan? Yaşar Kemal -rahmetli, sevgiyle saygıyla anıyorum- bir Anadolu kasabasına gitmiş, otele gitmiş, otelde kalacak sevgili vekiller. Oteldeki resepsiyon görevlisi sormuş, demiş ki: "Ne iş yapıyorsunuz?" Demiş ki: "Yazarım." "Yazar ne ya? Siz yaşamınızı neyle kazanıyorsunuz?" demiş, "Kalemimle kazanıyorum" demiş. Otel görevlisi yazmış oraya "kalem tüccarı." Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı'nın birçok bürokratı ne yazık ki bu durumda.

Sevgili Musa Eroğlu -tedavi görüyor, biraz rahatsız. Musa ağabeye buradan sevgi ve saygılar iletiyorum, çok geçmiş olsun- kendisi anlattı bana. Şimdi rahmetli olmuş, adını söylemeyeyim, bir Kültür Bakanıyla Musa Eroğlu'nu tanıştırıyor birisi, ismini de söylüyor. Kültür Bakanı Musa Eroğlu'na diyor ki: "Siz ne iş yapıyorsunuz?" Musa ağabey de diyor ki: "Ben kereste tüccarıyım." (HDP ve CHP sıralarından gülüşmeler, alkışlar) Bakar mısınız, böyle bir kültür, böyle bir eğitim politikasıyla karşı karşıyayız.

Şimdi, bunun dışında değerli arkadaşlar, burada bir sürü spekülasyon yapılıyor. Sevgili dostlar, herkese şu kitabı okumasını öneririm: Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nda Oğuz İsyanı, Ergin Ayan. Bunu okuduklarında Türk halkının, Oğuzların 1105 ile 1118 arasında aslında bir Magna Carta ürettiğini ve bu geleneğin mazlum Türk halkında olduğunu, yine Magna Carta üretip bu iktidara son vereceğini görecekler. 

İki: Türk Tarih Kurumu yayınları bakın, "Tarihte Türkler ve Kürtler Sempozyumu." Bu sempozyum 4 ciltten oluşuyor, birçok bildirge sunulmuş. Bildirgelerden birinin başlığını okuyorum: Profesör Doktor Orhan Kılıç, "Kürdistan Tabirinin Osmanlı Uygulamasındaki Muhtevası Üzerine Bazı Tespitler." Türk Tarih Kurumunun 4 ciltlik kitabı, "Türkler ve Kürtler Sempozyumu." 2014 yılında yapılmış bu.

Yine, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan Alevi klasikleri 17 taneydi yanlış hatırlamıyorsam. Burada, bakın, ne diyor: "Hacı Bektaş Veli birçok yere uğradıktan sonra yolda Kürdistan'a da uğradı, oradan Anadolu'ya geldi." Bunu söyleyen Diyanet İşleri Başkanlığı.

'KÜRT HALKINDAN ALINAN VERGİLER TÜRKÇE EĞİTİME HARCANMIŞ'

Şimdi, sevgili dostlar, ben burada dedim ki: "Alevi toplumuna yüz kırk beş yıllık borcunuz var." Bazıları hemen zıpladı. Niye söyledim bunu? 1876'dan bu yana Türkiye Anayasa'yla yönetiliyor, Anayasa'nın bir gereği olarak bütçe yapılıyor. 1876'dan bu yana tüm bütçelerde Alevi toplumundan alınan vergiler camilere harcanmış, Kürt halkından alınan vergiler Türkçe eğitime harcanmış. Romanlar, Domlar görmezden gelinmiş; Çerkezler, Araplar, Süryaniler görmezden gelinmiş. Bu ülkede var olan Musa kelamullaha, onun kitabına inanan Museviler aşağılanıyor. Bu ülkede var olan İsa ruhullaha, havarilere ve Meryem Ana'nın hakkına ve hakikatine inanan Ermeniler, Hristiyanlar aşağılanıyor ve bütün bu yapılırken bir inkâr ve nefret suçuyla yapılıyor.

'SOYLU DEĞİL DE KÜRSÜDE SANKİ YEŞİL VARDI'

En büyük inkâr ve nefret suçunu dün burada bütçe görüşmelerini sabote eden Süleyman Soylu işledi. Süleyman Soylu değil de sanki kürsüde Yeşil vardı, sanki kürsüde Esat Oktay Yıldıran vardı. Esat Oktay Yıldıran gibi bizi, grubumuzu, Kürt halkını, muhalefeti tehdit edene şunu söylüyoruz: Sen Esad Oktay Yıldıran'san biz de Kemal Pir'iz, bunu bilesin ve bunu bir yere yazasın. Bir daha haddini aşıp, gelip burada seçilmişleri tehdit ederken, burayı sabote ederken bir üçüncü sınıf emniyet görevlisi sıfatıyla değil, bir Bakan sıfatıyla konuşasın. Şunu bilesiniz: Bakın, sizde bu entelektüel siyasal donanım yoktur; sizde sanatsal, kültürel donanım yoktur; olsa olsa soldan devşirdiğiniz İsmet Özel gibi birkaç kişi vardı. Siz Necip Fazıl Kısakürek'i de anlayamamışsınız, siz Mehmet Akif'i de anlayamamışsınız. Siz bunları anlamış olsaydınız eğer, bu kadar şiddet ve nefret dili kullanmaz, hakkı, hakikati ve adaleti kabul ederdiniz. Bu nefret ve şiddet dilinden vazgeçeceksiniz; hakkın, hakikatin, adaletin dilini kullanacaksınız.

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Terörle hiçbir yere varamazsınız.

'BİZ KORKUYU KERBELÂ'DA BIRAKTIK'

KEMAL BÜLBÜL - Bakınız, Denizlerden söz ettim. İdama giderken Deniz Gezmiş Hüseyin İnan'a dedi ki: "Hüseyin, yoksa çekiniyor musun?" Hüseyin ne dedi biliyor musun? "Deniz'im, biz korkuyu Kerbelâ'da bıraktık" dedi. Biz korkuyu Kerbelâ'da bıraktık, biz korkuyu Pir Sultan Abdal idama giderken bıraktık, biz korkuyu Hünkâr Hacı Bektaş tek başına gelip Anadolu topraklarına yerleştiğinde bıraktık, biz korkuyu Madımak'ta bıraktık. Ve bu vesileyle, biraz önce "burada, bu kara mermerin altında, gömülü bulunan çocuk tahtaya kalkabilseydi" dedim ya; buradan Koray Kaya'yı, buradan Uğur Kaymaz'ı, buradan Berkin Elvan'ı, buradan Ali İsmail Korkmaz'ı, buradan adını sayamadığım kadar çok, devlet dersinde öldürülmüş ve hâlâ, maalesef, ne yazık ki, ne utanç verici ki öldürme potansiyeli olanları görüyoruz. Onları sevgiyle, saygıyla anıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar) Ve bir gün… Sevgili Türkiye halkları, Alevi toplumu, Kürt halkı, Türk halkı; hiç umutsuzluğa kapılmayın. Çok yakında bu ırkçı, tekçi sisteme son vereceğiz; çoğulcu, katılımcı, inançsal, kültürel olarak herkesin kendini adıyla, inancıyla, sıfatıyla ifade ettiği…

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

SALİH CORA (Trabzon) - Demagoji yapma.

KEMAL BÜLBÜL - Demagoji yapan sensin! Yalan söyleyen sensin!

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edelim.

KEMAL BÜLBÜL - Hakaret eden sensin! Cahil sensin!

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) - Cahil sensin!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Cahil sensin!

KEMAL BÜLBÜL - Önde gidenisin hem de!

BAŞKAN - Sayın Bülbül, Genel Kurula hitap edelim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Terbiyeli ol!

KEMAL BÜLBÜL - Teşekkür ediyorum Başkan.

Dolayısıyla sevgili Türkiye halkları, biz varız, vardık, var olacağız.

SALİH CORA (Trabzon) - Cahil sensin!

BAŞKAN - Sayın Cora, lütfen.

KEMAL BÜLBÜL - Muhalefeti büyüteceğiz. Ortak aklı sağlayacağız. Kürtler, Aleviler, emekçiler, kadınlar, öğrenciler, gençler, yoksullar, işsizler, kimsesizler, Trakya'daki sevgili Romanlar, Gürcaniler, Bedreddiniler, aşk olsun size, yakında niyazınıza geleceğiz.

Herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. 

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Sayın Bülbül, âlim olduğunuzu söylediniz ama ilmiyle amel etmenin de ne kadar önemli olduğunu…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ağzını kapat, ağzını! Ağzından Corona çıktı.

BAŞKAN - Sıradaki konuşmacı, Şırnak Milletvekili Sayın Hüseyin Kaçmaz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Kerbelâ'dan bahsediyorsun, bil ki 72 masum var orada.

BAŞKAN - Sayın Cilez, lütfen.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Efendim, çok hakaret edici bir üslup…

BAŞKAN - Kürsüden cevap vermek istiyorsanız sizi kürsüye davet ederim, lütfen.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Çok bölücü bir dil kullandı.

BAŞKAN - Lütfen, birbirimize saygı göstereceğiz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Gaflet hâlinde, uyandırmak için böyle söyledim, affınıza sığınıyoruz, uyanabilirse.

BAŞKAN - Kürsüde konuşmak istiyorsanız, ben size zaman veririm.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Uyanabilsin o kardeşimiz onun için söylüyoruz. (DUVAR)