'Bu yasalar hep Fatma'ya işlemesin' diye: Direndikçe güçleniyorum

“Niye bu yasalar hep Fatma’ya işliyor?” haykırışıyla tanınan Migros depo işçilerinden Fatma Yiğit, 68 gündür ücretsiz izne ve kod 29’a karşı direniyor. Zorlu koşullara rağmen bir çocuğunu bilgisayar mühendisliğinde, diğerini tıpta, küçük çocuğunu ise lisede okutan Fatma Yiğit “Direnişe başladığımdan beri kendimi daha güçlü hissediyorum" diyor. İlk hedefi iş yerinde karşılaştığı haksızlığı yenmek olan Fatma Yiğit'in en büyük hayali ise okumak isteyen çocuklara yardımcı olmak.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ücretsiz izne ve Kod 29’a karşı 68 gündür eylem yapan Migros Şekerpınar depo işçileri, 8 Mart’ta Ümraniye’de bulunan Anadolu Grup önünde direniş çadırı kurmak istedi. Çadır kurmanın yasal olmadığını söyleyen polis, işçileri engelledi. Bunun üzerine, önce ücretsiz izne çıkarılan ardından kod 29’la işten atılan işçilerden Fatma Yiğit, “Bu yasalar hep Fatma’ya mı işliyor?” sorusuyla hafızalara kazındı. 

Hak mücadelesi ve cesaretiyle tanınan Fatma Yiğit, 1977 yılında Çorum’un Bayat ilçesinde bulunan bir köyde doğmuş. Kimlikte iki yaş büyük görünse de aslında 45 yaşında. Geçimini çiftçilikle sağlayan bir ailenin kızı. 21 yaşındayken kendisi gibi Çorumlu olan eşiyle evleniyor. 6 ay memleketlerinde kaldıktan sonra İstanbul’a göç edip hayatlarını sıfırdan kurmaya karar veriyorlar. İlk istikametleri Kartal oluyor. 9 yıl burada yaşadıktan sonra Kurtköy’e taşınıyorlar.

Migros Şekerpınar depo işçileri, ücretsiz izne ve Kod 29'a karşı 68 gündür eylem yapıyor/ Fotoğraf: Aynur Tekin.

İlkokulu Çorum’da bitiriyor. Öğretmeni eve gelip “Fatma’yı okutun, çok başarılı bir öğrenci” dese de babası “Kız çocuğu, peşinden gidemem” diyerek ortaokula göndermiyor. Babasının bu kararına kızgın değil. “Babam çiftçiydi, değirmenimiz vardı. O dönemin şartları onu gerektiriyordu” diyor. O yıllarda kendine bir söz veriyor: “Bir gün evlendiğimde kızım olursa ne yapıp edip onu okutacağım.” Kendine verdiği bu sözü tutuyor. Üç çocuğu var. Büyük kızı bilgisayar mühendisliği, küçük kızı tıp okuyor. Oğlu ise lise son sınıf öğrencisi.

AŞÇILIK OKUMAK İSTİYOR

Eğitime devam etmek hep aklının bir köşesinde kalıyor. Yıllar gelip geçiyor ama Fatma Yiğit’in okula dönme isteği geçmiyor. Evlenip İstanbul’a geldiğinde eşi Ali’ye bu isteğinden bahsediyor, eşinin desteğini alıyor almasına ancak araya üç çocuk giriyor. En küçük çocuğu ilkokul üçüncü sınıfa geçince “Daha fazla beklemek istemiyorum” diyor ve Açık Öğretim Ortaokulu’na başlıyor. Bu süreçte işine de devam ediyor. Ortaokul diplomasını aldıktan sonra liseye kaydoluyor. Şu anda lise son sınıf öğrencisi. 25 Mart’ta yapılacak sınavları geçerse liseyi de tamamlamış olacak. Sırada üniversite var, hedefi aşçılık okumak. Bu kararın en büyük sebebi ise çocukluğundan beri hamurla uğraşmaktan keyif alıyor olması.

“Okuyayım da öğretmen olayım, doktor olayım gibi bir amacım yok. Okumak içimde kalmıştı, çok üzülüyordum okuyamadım diye. Şu anda sevdiğim için okuyorum. Okumayı da okuyanı da seviyorum. Kazanabilirsem okuyacağım. Tabii okurken de çalışmam gerekiyor. Çünkü çocuklarım daha öğrenci. Kendimden önce çocukları düşünmem gerekiyor.”

İŞ HAYATINA 10 YIL ÖNCE ATILDI

Çocuklarını büyüttükten sonra onlara daha iyi imkanlar sağlayabilmek için çalışmaya karar veren Fatma Yiğit, bundan 10 yıl önce iş hayatına atılıyor. İlk olarak bir arkadaşının kreşinde işe başlıyor. Sonrasında ise bir hastanede temizlik personeli ve bir dershanede aşçı olarak çalışıyor. Migros’un Şekerpınar deposunda işe başlamadan önce Orhanlı’da depoda çalışıyor.

Daha kurumsal bir şirkette prim alarak çalışmak umuduyla Temmuz 2018’de geçtiği Migros Şekerpınar depoda, işler umduğu gibi gitmiyor. İlk kış, zorlu geçiyor. Deponun çöken çatısı sürekli su akıtıyor, “dışarıya bir gün yağmur yağıyor, içeriye on gün.” Yırtık ayakkabılarla çalıştığı ıslak zemin onu hasta etmesin diye, ayakkabılarının üzerine streç film sarıyor. Hiç kapanmayan kapılardan içeri sızan soğuk havadan korunmak için atkı, bere ve eldiven takıyor. Bozuk transpaletlerle yük taşımak zorunda olan diğer tüm çalışanlar gibi o da bel ağrısına yakalanıyor. 700 kişiye düşen iki tuvaletten birini kullanıyor. Sabun, peçete gibi hijyen malzemelerine çoğunlukla erişemiyor. Kedi ve farelerin cirit attığını söylediği depoda, “Artık farelere o kadar alışmıştık ki korkmuyorduk” diyor. Ne zaman çözüm için bir adım atsa amirlerin tepkisini çekiyor. Meselenin gündeme getirilmesini bile istemeyen yöneticiler, sağlıksız ve hijyensiz koşullar onun suçuymuş gibi davranıyor.

‘PANDEMİDE BOŞALAN RAFLARI BİZ DOLDURUYORDUK’

Pandemide koşullar iyice ağırlaşıyor, fazla mesai başlıyor. Marketlerin neredeyse yağmalandığı bir dönemde Fatma Yiğit ve arkadaşları boşalan rafları doldurmak için haftada 7 gün, günde en az 12 saat çalışıyor. Bir kişiye iki kişilik iş yaptırılıyor, itiraz edenlere ise kapı gösteriliyor. Sabahları gün doğmadan 6.30’da çıktığı evine gece 11.30’da dönüyor. Eşi ve çocuklarıyla vakit geçiremiyor: “Artık ev, ev olmaktan çıkmıştı bizim için. Sadece uyumak ve duş almak için kullandığımız bir otelden ibaretti.”

Fatma Yiğit’in ticari taksi şoförü olarak çalışan eşi Ali, pandeminin ilk ayında kaza yapıyor ve işsiz kalıyor. Tek bir maaşla üç çocuğunu okutmak ve evi geçindirmek gibi ağır bir yük biniyor omuzlarına. Bu nedenlerden dolayı ilk zamanlar 7-24 çalışmaya razı gelmek zorunda kalıyor. Ancak bir süre sonra ne bedensel ne de psikolojik olarak bu durumu kaldıramayacağını anlıyor. Pazar günleri ailesiyle biraz olsun vakit geçirebilmek için gece mesaisine kaldığı günler oluyor. Cumartesi sabah 8.00’den pazar öğlen 12.00’ye kadar durmaksızın çalıştığını anlatıyor.

SÖZLÜ TACİZE UĞRADI, BOYUYLA DALGA GEÇİLDİ

Öte yandan Fatma Yiğit, amirlerin sözlü tacizine de maruz kalıyor. Boyuyla, aklıyla alay ediliyor. Depoda çalışan bir amirin kendisine boyunu kastederek “1,5’luk” diye hitap ettiğini ve “Keşke beyninin birazını da benim için kullansan” dediğini anlatıyor. “Kadınlara uygunsuz sözler söylemeler, kadınları ıslıkla çağırmalar, ‘Hey sen buraya gel’ gibi tabirler vardı. Mesela yeni evlenen arkadaşımıza izin dönüşü ‘Sen artık bundan sonra kız değilsin kadınsın’ diyordu. Emir vererek konuşuyorlardı ve ‘Neden böyle yapıyorsunuz?’ dediğimde ‘Ben amirim yaparım’ diyordu. Amir olman benden üstünlüğünü göstermez. Kimse benimle böyle konuşamaz.”

TACİZCİ AMİR İSTİFA ETTİ

Depodaki birçok kadın Fatma Yiğit’le aynı durumda olmasına rağmen ses çıkaramıyor. Fatma Yiğit, kadınların babalarından, ağabeylerinden, eşlerinden baskı gördüğü ve onların başını derde sokmaktan korktuğu için tacize uğradığında susmak zorunda kaldığını söylüyor:

“Eşim kabul etmeseydi, benim yanımda olmasaydı ben de birçok kadın gibi susmak zorunda kalabilirdim. Çünkü bunu söylemek çok basit bir şey değil. Toplum öyle bir haldeki tacize uğradığında sanki suçlu erkek değil, kadın. Kadınlar korkuyor, çünkü ses çıkarırsa işinden olacak. İşinden olursan eve gidince sorulacak ‘Neden işinden oldun?’ diye. Bu kadın nasıl açıklama yapabilir? ‘Bana taciz etti’ dese bu sefer ailesinden bir baskı görecek. Ağabeyim, babam duyarsa eli belada kalır diye bir korku da var. Ben bunu dile getirdim çünkü artık birilerinin bu insanlara dur demesi gerekiyor. Her yerde sürekli anlattım, ona seslendim ‘Sen bana böyle diyemezsin’ dedim ve o da artık insanların yüzüne bakamaz hale geldi. Kendisi istifa etti. Ama daha 4 tacizci duruyor, depoda. Ben benden sonrakiler susmasın, benden sonrakiler aynı şeyi yaşamasın, artık hiçbir kadın mağdur olmasın istiyorum.”

‘ONLARIN SERMAYESİ ARTARKEN BİZ ERİDİK’

İş yükü, sağlıksız koşullar, mobbing ve tacizle ilgili şikayetlerinin dikkate alınmamasından sonra arkadaşlarıyla bir araya gelerek DGD-SEN’e üye oluyor. Bu durum iş yerinde öğrenilince Fatma Yiğit’in de içinde bulunduğu sendikalı işçiler ücretsiz izne çıkarılıyor. Haberi, aylar sonra erken çıktığı ve çocuklarıyla vakit geçirebileceği için çok mutlu olduğu yılbaşı günü -31 Aralık’ta- alıyor. Bunun üzerine diğer işçilerle bir araya gelerek ücretsiz izne karşı direnmeye karar veriyor. Fatma Yiğit ve beraber çalıştığı 30 arkadaşı 68 gündür Migros’un Kocaeli Şekerpınar deposunda ve Ümraniye’de bulunan Anadolu Grup önünde nöbet tutuyor.

İşçiler ücretsiz iznin kaldırılması için eylem yaparken direnişlerinin 52. gününde Kod 29’la işten atıldı. Fatma Yiğit, bu direnişin artık bir onur meselesi olduğunu ve Kod 29’la sicillerinin kirletilmesini asla kabul etmeyeceklerini tüm dünyaya haykırıyor. “Onların sermayesi artarken biz eridik, eridik. Ben emek hırsızlığı yapmadım, ben adam öldürmedim. Kod 29’la benim sicilimi kirletemezsiniz.”

Direnişe başladıkları günden bu yana hayatında pek çok şey değişiyor, kendini çok daha güçlü hissediyor. Bu süreçte başına gelen her şey için “İyi ki de yaşamışım” diyor: “Onlar bize engel koydukça biz güçleniyoruz. Ben önceden polisi gördüğümde yüzümü çevirirdim bakamazdım. Ama şimdi hakkımı arayıp hesap sorabiliyorum.”

Öncesinde bir herhangi bir eyleme katılmadığını belirtiyor ve hemen ekliyor: “Ama bilinçsiz değildim, sendikayı biliyordum. Eşimin de benzer bir süreci oldu, önceden çalıştığı işyerinde sendika kurdular.” Eylemlere başladığı günden bu yana, Fatma Yiğit’in en büyük destekçisi eşi oluyor. Öyle ki çoğu zaman onunla beraber direniş alanına gidiyor. Çocukları başta “Annemizin başına bir şey gelir” kaygısı taşısa da zamanla onlar da destek oluyor.

Direnişteki her bir işçinin hikayesi farklı. Üç günlük babayken işten çıkarılan da var, yalnız ebeveyn olarak üç çocuk okutan da. Birleştikleri yer ise önce ücretsiz izin adıyla açlık sınırında bir ücrete mahkum edilmeleri sonra ahlaksızlıkla yaftalanarak Kod 29’la işten çıkarılmaları. Tam 68 gündür bir muhatap bekliyorlar ve Anadolu Grup Başkanı Tuncay Özilhan ile görüşmek istiyorlar.

Migros depo ve Anadolu Grup önünde birlikte nöbet tuttuğu arkadaşları için “Aile gibiyiz” diyor, Fatma Yiğit. Direnişteki işçiler ise kendilerinden yaşça büyük olan Fatma Yiğit’i ablaları olarak görüyor: “Çay alırlar ilk bana teklif ederler. Orada taburelerimiz var sınırlı sayıda, ilk bana derler ‘otur’ diye. Ateş yakarlar ‘Fatma abla gel ısın’ derler.”

‘ÇADIRIMIZ OLMASA DA BİZ BİRBİRİMİZİ ISITIRIZ’

“Birbirimizin hikayelerini duydukça, sorunları paylaştıkça güçleniyoruz” diyen Fatma Yiğit, koşullar zorlu olsa da eylemlerine devam edeceklerini söylüyor. “Yağmur yağdı, yağmur bize engel değil. Çadırımız olmasa bile engel değil, biz birbirimizi ısıtırız. Kar yağdı, biz yine direndik. Biz açlığa da dayanırız soğuğa da. Gün geldi yol paramız olmadı, direniş alanına yürüyerek gittik yine direndik. Biz yasa dışı bir şey yapmıyoruz, hakkımızı arıyoruz. Onlar oraya etten duvar örseler de çevik kuvvet yığsalar da direnmeye devam edeceğiz.”

KOŞULLARDA İYİLEŞTİRME: ÇAY OCAĞI YAPILDI, PREFABRİK TUVALETLER GETİRİLDİ

İşçilerin devam eden direnişi birçok kazanımı beraberinde getirdi. Bunlardan en önemlisi tacizci iki amirin işten çıkarılması oldu. Deponun fiziki koşulları da iyileştirildi. Yeni tuvaletler kuruldu, üstü kapalı çay ocağı yapıldı. Öncesinde depoda, üstü açık bir çay ocağı bile bulunmuyordu. İşçiler çay molasında boş tırların içine girerek çay içiyordu.

HAYALİ KÜÇÜK BİR GÖZLEMECİ AÇMAK

Fatma Yiğit, Kod 29 kaldırılana ve tüm haklarını alana kadar direnmeye kararlı. Sonrasına dair iki hayali var: İlki içinde gözleme, poğaça ve mantı pişen küçük bir iş yeri açmak. İkincisi ise maddi zorluklar nedeniyle eğitime devam edemeyen çocuklara destek olmak: “İşyeri kursam da kurmasam da bunu yapmak istiyorum. Allah bana sağlık verirse güzel bir iş de nasip ederse çocuklarım kendi ayakları üzerinde durdurduktan sonra, ben artık başka çocuklara yardımcı olacağım. En büyük isteğim bu.”