Bu sefer başka bir Barda'yız!
Hande Türkel'in yönettiği Barda basit bir ‘tekrardan’ ziyade daha güncel bir çerçeveye oturmuş... Kötüler çetesi karakterlerinin ilk filmdekilerinin yarısı kadar inandırıcı olamaması, hikaye ilerledikçe yinelenen mantık hataları ve pek yerini bulamayan etik değerlendirmeleriyle açıklar veren bir yapım.
Bu hafta sinema salonlarımızı ziyaret eden ‘Barda 2’, ilk bakışta gerekliliği tartışılır bir film gibi duruyordu. 2007 yılındaki ilk ‘Barda’ filmiyle, yaşanmış trajik bir olaydan esinlenerek oldukça kanlı ve şiddetli bir yapım çıkarmış olan yönetmen Serdar Akar’ın bu filmi hem dikkat çekmiş hem de hatırı sayılır bir izleyici kitlesine ulaşmıştı. Dolayısıyla ‘kıyıda köşede’ kalmamış, aksine dağıtımı ve reklamı başarıyla yapılmış, ses getiren bir filmin tam 17 sene sonra bir devamını daha doğrusu bir ‘remake’ini yapmak fazla iddialı bir işe soyunmak gibi geliyordu. Üstelik ilk filmin güçlü yanlarından biri olan, ‘kötüler çetesini’ canlandıran deneyimli oyuncular da haliyle yaş almıştı ve bu, yerlerini dolduracak isimlere ciddi bir sorumluluk yüklüyordu.
Ancak ‘Barda 2’yi izledikten sonra bu endişemiz kısmen yok oluyor çünkü film basit bir ‘tekrardan’ ziyade daha güncel bir çerçeveye oturmuş bir yapım…. Kuşkusuz hikaye genel hatlarıyla aynı, yine filmde kan ve şiddet eksik olmuyor, suçlular ve kurbanlar keskin çizgilerle ayrılmış bir halde ama bazı kilit noktalardaki ayrışmalar ve başta detay gibi görünen farklılıklar hikaye ilerledikçe olayı başka bir boyuta taşıyor…
Bir de her şeyden önce şunu belirtmekte yarar var: ‘Barda 2’ Serdar Akar’ın filmini daha da üst bir seviyeye çıkarmak için düşünülmüş bir proje değil. Aksine belli ki Akar’ın iznini hatta desteğini alarak hayata geçmiş… Zaten bunu filmde Akar’ın konuk oyuncu olarak yer almasından ve jenerikte yer alan ‘Serdar Akar’ın kült filminden esinlenerek’ ibaresinden anlıyoruz.
Hikayeye değinecek olursak: Bir grup genç, sık sık uğradıkları bir bara eğlenmek ve sahneye çıkan arkadaşlarını dinlemek için giderler. Bir ara müşterilerden biri sahnedeki şarkıcıya tacizde bulunur ve sonrasında tehditler savurmasına rağmen adeta yaka paça, güvenlik görevlileri tarafından mekandan atılır. Gecenin ilerleyen saatlerinde, bar kapanmaya yakınken, mekandan kovulan kişinin arkadaşları olduğunu iddia eden bir sokak çetesi barı basar. Başta bir ‘diklenme’ olarak başlayan gergin ortam giderek çok daha vahim bir hale gelir. Bu ‘suç’ çetesi mekandaki gençlere her türlü eziyeti yapacak, yaşadıkları geceyi bir kabusa çevirecektir.
ORTAM AYNI, BAŞLANGIÇ NOKTASI FARKLI…
İlk filmde olay, barı basan çete, mekan kapanmak üzere olduğu için kapıdaki güvenlik görevlilerinin (bar sahibinin izniyle) erken ayrılmasından yani kısaca bir güvenlik zafiyeti yüzünden başlıyordu. Dolayısıyla tesadüfen yoldan geçen bu çete, normalde girmelerine izin verilmeyecek bir yere adeta mekânın sahibi gibi dalabiliyorlardı,
‘Barda’da asıl dikkat çeken ve senaryonun altını çizdiği nokta iki grup arasındaki sosyal sınıf farkıydı: Kurban durumuna düşen gençler üniversite öğrencisi, belli bir entelektüel bilgisi olan ve orta-üst sosyal sınıfa ait bireylerdi. Aralarında bazıları sevgili ilişkisi kurmuş hatta bir tanesi de evlilik arifesindeydi. Mekanı basan suç çetesi ise hırpani görünümlü, muhtemelen işsiz güçsüz, ‘varoş’ kesimden gelen ve suça yatkın bir serseri grubuydu. Bu çetenin belki de ilk amacı sosyal sınıf farkından dolayı girmelerine izin olmayan bir mekanı adeta ele geçirmek, kendi gözlerinde diğer sosyal sınıfla ‘durumu eşitlemekti’! Zaten bu konuyu çetenin başı Selim de (Nejat İşler) filmin ilerleyen zamanında dile getirecekti.
‘Barda 2’de ise durum biraz farklı: İki filmde de serseri grubunun mekanı basma-tartışma-kavga etme ve sonrasında eziyet etme evreleri yaşanıyor ama ilk filmde tesadüfen yaşanan ‘geliş’ burada (mekandan kovulan kişi için) bir ‘hesap sorma’ amacıyla gerçekleşiyor. Ve kabul etmemiz gerekir ki barı basan çete ilk filmdeki kadar irkiltici değil! (her ne kadar sonraki vahşi eylemleri aynı ağırlıkta olsa da!). Yine bu filmde olayın çıkış noktası daha münferit bir duruma benziyor.
KADIN KARAKTERLER ÖN PLANDA!
‘Barda 2’nin ilk filmden asıl farkını ortaya koyduğu nokta ise ‘kurban profili’ oluyor: İki filmde de türlü türlü işkencelere maruz kalan, büyük eziyetler çeken genç grubu, kadınlardan ve erkeklerden oluşuyor ama sanki ilk filmde iki cinsiyet grubu da aynı derece ön plandaydı. Hatta ilk filmde (bizce pek sağlam bir yere bağlanmayan) TGG lakaplı birinin konuşmaları ve Nail karakterinin grubu yönetmesi erkek karakterlere hikayede rol dağılımı açısından ‘aslan payını’ veriyordu.
Bu filmde ise erkek karakterler geri planda kalıyorlar. Kuşkusuz onların da hikayede yerleri var ama sanki öne çıkan performans ‘bayrağını’ (tabii kurban olarak olsa da(!) kadın oyunculara devrediyorlar. Özellikle bardaki şarkıcı kadın rolünü üstlenen Melisa Berberoğlu adeta filmin ‘lokomotifi’ haline geliyor, çoğu zaman en önemli eylemlere o, bir yön veriyor.
Yönetmen Hande Türkel’in ‘rol dağılımında’ bu değişikliği yapmasının nedeni belli: Hikayesini çok daha güncel bir çerçeveye oturtmak ve kadın cinayetlerine bir kez daha dikkat çekmek! Bu önemli konuyu işlerken (fragmanın aksine) ‘ders verir!’ bir hale bürünmediğini, mesajını hikayesinin içine yedirmeyi başardığını söyleyebiliriz.
Yazının buradan sonraki kısmı bazı sürprizleri ve filmin sonunu açık etmektedir!
KİŞİDEN SİSTEME GEÇMEK!
Hikayede en fazla merak ettiğimiz konulardan biri de tabii ki faillerin akıbeti oluyor: Hatırlanacağı üzere ilk filmde suçlu çete yakalanıp mahkeme karşısına çıkınca değişik sürelerde hapis cezaları almış, çetenin en zalimi tabii ki en ağır cezaya çarptırılmıştı. Sonrasında davanın savcısı kurbanlardan birine, hapisteki çete üyelerini mahkumlara öldürtmeyi teklif etmiş, o genç ise ‘onlar gibi olmamak’ adına bu teklifi reddetmişti. Ancak sonuç değişmemiş, mahkumlar failleri öldürmüş, bir anlamda ‘ilahi adalet’ sağlanmıştı.
İlk filmde biraz münferit duran ve sonuçta kanunların tamamen dışına taşan bu intikam planı (ki davanın savcısından gelmesi dışında) ‘Barda 2’de daha çok bir yargı sisteminin ‘iflası’ eleştirisine dönüşüyor.
Senaryo, bu sonucu şöyle doğrulamaya çalışıyor: Barı basan çetenin üyelerinden birinin babası çok zengin ve nüfuzlu eski bir milletvekili! Çetenin gençlere kabusu yaşattığı gece sonunda, gençlerden bazıları cinsel saldırıya uğramış, bazıları öldürülmüş ve nerdeyse her biri işkence görmüşken, bu milletvekili ve ‘temizlikçi’ adamlar mekana gelip kanlı bardaki kanıtları yok ediyor, tanık bırakmamak için sağ kalanları da öldürüyor (!) ve mahkeme karşısında meşru müdafaa savunması yapabilmesi için bir plan yapıyorlar.
Bar gibi bir mekanda ‘kan gövdeyi götürmüşken’, her tarafta faillerin parmak izi, saç teli vb. gibi şeyler varken, bu kadar basit bir planla çetenin delil yetersizliğinden beraat ettikleri sekans ise maalesef inandırıcılıktan son derece uzak! Kendince bir yargı sistemi üzerinden iktidar eleştirisi yapmak isteyen film bizce mantık dışına çıkmakta beis görmemiş gibi duruyor!
Üstelik sonrasında bu durum daha da vahim bir hale geliyor: Mahkemede aradıkları adaleti bulamayan kurbanların arkadaşları, bu sefer kendileri ilahi adaleti sağlayarak beraat etmiş failleri öldürüyorlar. Hapishanede mahkumların bazen daha da korkunç suçlar işlemiş (çocuk katilleri vb.) başka mahkumları öldürmesi tabii ki yasa dışı ve yanlıştır ama bunu bir de masum gençlerin yapması savunulması imkansız bir durum yaratıyor Çünkü bizce film bu sonla biraz ‘Hak yerini buldu!’ söylemine soyunuyor.
Sonuçta bu yeni ‘Barda’ filmi, kötüler çetesi karakterlerinin ilk filmdekilerinin yarısı kadar inandırıcı olamaması, hikaye ilerledikçe yinelenen mantık hataları ve pek yerini bulamayan etik değerlendirmeleriyle açıklar veren bir yapım. Dediğimiz gibi belki niyet iyi ve dikkat çekilen konu önemli ama işin uygulama tarafı biraz zayıf kalıyor!