Boğaziçili akademisyenler: Naci İnci’nin atanması endişe ve hayal kırıklığı yarattı

Melih Bulu'nun ardından Prof. Dr. Naci İnci'nin Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak atanmasına akademisyenler tepki gösterdi. Prof. Dr. Ayşe Gürel ve Prof. Dr. Ünal Zenginobuz ile süreci konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Melih Bulu'yu görevden almasının ardından vekil rektör olarak görevlendirdiği Prof. Dr. Naci İnci'yi Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak atadı. Atamanın ardından yazılı bir açıklama yapan Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, ‘’Üniversitemizin iradesi hiçe sayılarak yapılan bu atamadan bir an önce geri dönülmesini talep ediyoruz’’ dedi. Yazılı açıklamada, ’’‘Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz’ diyerek başlattığımız mücadelemizde itirazımız sadece üniversite dışından bir kişinin atanmasına yönelik değildi. Kabul etmediğimiz temel hususlar; rektör atama sürecinin üniversitenin ilgili kurullarının hiçbiri muhatap alınmadan, kurumun iradesi hiçe sayılarak ve şeffaf olmayan bir şekilde yapılmasıydı’’ ifadelerine yer verildi. Akademisyenler yapılan atamayı neden kabul etmediklerini maddelerle açıkladı: Naci İnci’nin rektör adaylığı Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından yapılan güven oylamasında yüzde 90’dan fazla karşı oy aldı.

Naci İnci’nin rektör olarak atanma kararını, Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Gürel ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve Üniversite Yönetim Kurulu üyesi aynı zamanda Boğaziçi akademisyenlerinin rektör adayı olarak destekledikleri 17 öğretim üyesinden biri olan Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, Gazete Duvar’a değerlendirdi.

’YAPTIKLARI, YAPACAKLARININ HABERCİSİ GİBİ ALGILANDI’

Naci İnci'nin rektör olarak atanması Boğaziçi'nde nasıl karşılık buldu? Daha önce konuştuğumuz bazı akademisyenler Naci İnci'nin rektör olarak atanmasını çok düşük bir ihtimal olarak görüyordu. Beklenen bir atama mıdır yoksa şaşkınlık mı yarattı?

Ayşe Gürel: Prof. Naci İnci’nin bir önceki yani Ekim 2020 tarihindeki rektörlük ilanına da başvurduğu biliniyor. Tam anlaşılamayan bazı siyasi kulisler neticesinde, Naci İnci’nin o zaman atanmadığı; yerine Melih Bulu’nun tercih edildiği söyleniyor. Bu süreçler şeffaf olmadığı için kesin ne olduğu bilinmiyor. Naci İnci, Melih Bulu’nun rektör yardımcısı olmayı kabul etmiş üç öğretim üyesinden biridir ve maalesef hem rektör yardımcısı hem rektör vekili olarak Bulu varken ve sonrasında akademik teamüllere aykırı davranmış ve dava konusu olmuş birçok hukuksuz karara imza atmıştır. Hocalarımız Can Candan ve Feyzi Erçin’in görevlerine son vermek bunlar arasındadır. Bu nedenle, rektör atanmadan önce yaptıkları, yapacaklarının habercisi gibi algılanmış ve 30 Temmuz 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi öğretim elemanlarının arasında yapılan ve 746 seçmenin yüzde 82’sinin katıldığı güven oylamasında Naci İnci’ye yüzde 95; Gürkan Kumbaroğlu’na yüzde 93 red oyu çıkmıştı. Desteklenen ise 17 aday vardı.

Ayşe Gürel /  Fotograf : Kenan Özcan

Bu oylama sonucuna rağmen, Naci İnci rektör olarak atandı. Bunu tahmin edenler oldu aramızda. Açıkçası ben de karara çok şaşırmadım ama yine de içten içe Ankara’nın bu kez, Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan bu tahribata son verecek bir çözümü tercih edeceğini düşünmüştüm. Desteklenen 17 aday içinden atama yapılacağını umuyordum. Yapılmadı. İkinci bir Melih Bulu vakası ile karşı karşıya bırakıldık. Bu arada rektörlük adaylığı için başvuran ve üniversite desteğini almış 17 öğretim üyesinden biri olarak hiçbirimizin mülakata bile çağrılmamış olduğunu vurgulamak isterim. Her ne kadar şu anda atama ile yapılıyor olsa da yükseköğretim kurumları rektör belirleme süreçlerinin şeffaf olması gerekir. Bir üniversiteyi ayakta tutan öğretim üyelerinin ve paydaşlarının bir kenara itildiği bir rektör atama sürecinin o kuruma ciddi zararlar getirdiğini düşünüyorum. Üniversite içinden rektörlük için adaylığını bizlere duyurmuş olan tüm öğretim üyelerini tanıyorum, özgeçmişlerini biliyorum ve Naci İnci’nin tercih edilme nedeninin ne idari deneyim ne de akademik/bilimsel liyakat olamayacağı açık. On yedi güçlü adaydan hiçbirinin sahip olmadığı ama Naci İnci’yi tercih nedeni yapan özellik nedir? Tüm kamuoyu bunu merak ediyor. Rektör atamalarında şeffaf süreçler olmaması YÖK’ün de güvenirliğini sarsan bir durum. Rektör atamaları ve diğer konularda hesap verilebilirlik, YÖK’ün bu ülkeye bir borcudur. Sonuç olarak, bu saydığım nedenlerle, Ocak 2021’den beri yaptıklarıyla büyük tepki çeken Naci İnci’nin üniversiteye resmen rektör atanması endişe ve hayal kırıklığı yaratmıştır.

‘NACİ İNCİ, BOĞAZİÇİ’NE ZARAR VEREN TÜM TASARRUFLARIN İÇİNDEYDİ’

Ünal Zenginobuz: Beklemediğimiz bir şey değildi Naci İnci’nin rektör olarak atanması. Şahsen ben yüzde 10’dan fazla ihtimal vermiyordum içinde benim de bulunduğum, öğretim üyelerinin birlikte çalışabileceklerini kapalı oy verilen bir yoklamada ortaya koydukları Boğaziçi’li 17 rektör adayından birinin rektör olarak atanacağına. Naci İnci yerine dışarıdan başka birisi de olabilir diye düşünmüştüm. Anlaşılan dışarıdan daha uygun bir aday bulunamadı. Tabii ki şaşıran akademisyen arkadaşlarımız olmuştur. Bu kadar çok sayıda desteklenen rektör adayı çıkmasının üniversite olarak sağduyulu ve uzlaşmacı olduğumuzu göstereceğini, atamayı yapacak makama aralarından birini uygun bulabileceği geniş bir grubun sunulmuş olduğunu düşünmüşlerdir arkadaşlarımız. Ve tabii bir hata olduğu net olarak ortaya çıkan Melih Bulu atamasına benzer bir yolun bile bile tekrarlanmayacağını da ummuşlardır aynı zamanda. Başkaları adına konuşamam elbette, gözlerimi aktarıyorum size. Her durumda doğrunun galip geleceğine inanabilmek bir erdemdir aslında.

Ünal Zenginobuz

Ama maalesef 2021 yılı başında gerçekleşen Melih Bulu atamasından sonra her şeyi bekler hale de gelmiştik üniversite olarak. Şimdi de Naci İnci atamasının üniversiteye zarar vereceği aşikarken bile isteye gerçekleştirilmiş olması, insanın aklına türlü türlü sorular getiriyor. Boğaziçi Üniversitesi’ne ne yapılmak isteniyor? O kadar çok sayıda aday arasından neden Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim üyelerinin hemen hepsinin katıldığı, kapalı oy verilen bir yoklamada katılanların yüzde 94’ü gibi ezici bir çoğunluğun rektör olarak görmek istemediği Naci İnci Boğaziçi’ne rektör olarak atanır? Bunu olağan bir işlem gibi anlamak güç. Mensuplarının belli bir asgari düzeyde rızası olmadan herhangi bir kurumun yönetilebileceğini hiç kimse düşünemez herhalde. O halde Boğaziçi’nin öğretim üyelerinin rızası olmadan yönetilmesinden ve bu durumda şu veya bu biçimde zor kullanılması gereğinin ortaya çıkacak olmasından hiç beis duyulmamakta mı?

Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak düşünülebilmesi sadece ve sadece siyasi bağı çerçevesinde açıklanabilir bir şeydi. Melih Bulu AK Parti’de aktif olarak çalışmış, belediye başkanı ve milletvekili aday adaylıkları olmuş birisiydi. Boğaziçi Üniversitesi’nde rektörlük yapabilmek için gerekeceği düşünülebilecek hemen hiçbir akademik veya idari vasfa haiz değildi. Boğaziçi gibi bir üniversiteyi yönetecek tecrübesi ve donanımı olmadığını kendisini atayanlar da sonunda gördüler ve görevden alındı. Şimdi neden Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim üyelerinin çok büyük çoğunluğunun rektör olarak görmek istemediklerini belirttikleri Naci İnci Boğaziçi’ne rektör olarak atanır? Herhalde benzer saikler devrede ve Melih Bulu’nun gerçekleştirecek kapasitesi olmadığı görülen işleri Naci İnci’nin yerine getireceği düşünülmekte. 

Neden öğretim üyeleri Naci İnci’nin rektörleri olmasını istemiyorlar? Naci İnci, Melih Bulu ile çalışmayı kabul eden üç rektör yardımcısından biriydi. Altı buçuk ay süren Melih Bulu döneminde yapılan ve Boğaziçi’ne zarar veren tüm tasarrufların içindeydi ve bazıları bizzat kendisinin yürüttüğü operasyonlardı. Öğretim üyelerinin Naci İnci’ye karşı çıkmaları bu nedenle. Yoksa kişi olarak neden karşı çıkılsın kendisine? Uzun yıllar Boğaziçi’nde birlikte çalışılmış olan bir öğretim üyesi, sonuç itibariyle. Ama rektör yardımcılığı sırasında gösterdiği idari bilgi ve tecrübe eksikliğinin yanı sıra; öğretim üyeleri tarafından Boğaziçi’ne karşı girişilen ele geçirme, yok etme operasyonu olarak adlandırılabilecek bir dizi tasarrufa gönüllü olarak katılmış olduğu, bunları gerçekleştirdiği gözlendi. Bunun yanı sıra Boğaziçi’ne ve Boğaziçili meslektaşlarına karşı hasmane duygular beslediği izlenimi de bıraktı herkeste. Kendini yetki sahibi görerek bazı arkadaşlarımızla ilgili yaptığı tasarrufların kişisel husumetten başka bir açıklaması görülemedi.

Tüm bunlar ortadayken neden tekrar bir zorlamaya girildi? YÖK, Boğaziçi Üniversitesi’nden aday olan diğer 17 profesörden hiçbirisini mülakata bile çağırmadı. Halbuki geçen yıl Melih Bulu atanmadan önce bile Boğaziçi Rektörlüğü’ne adaylık başvurusu yapanlar YÖK tarafından mülakata alınmışlardı. Geldiğimiz noktada, kamu üniversitelerinin her tür akademik, idari, mali işleri üzerinde tam bir vesayet uygulamaktan çekinmeyen YÖK’ün, rektör ataması gibi Türkiye koşullarında bir üniversiteyle ilgili en önemli denebilecek konuda bir işlevi kalmamış görünmektedir. Maalesef ülke yönetimimizin geldiği nokta bu. Artık görüntü olarak bile bazı usul ve uygulamalarla zaman kaybedilmiyor. Yalnızca Boğaziçi’nde değil her önemli kamu kurumuna yönetici düzeyinde yapılan atamalar tekele alınmış durumda ve atamaların sadece dar siyasi saiklerle ve şeffaflıktan tamamen uzak bir şekilde yapıldığı görülüyor. Her şeye karar veren Sayın Cumhurbaşkanı’na kim tavsiye vermektedir Boğaziçi’ne rektör atanması konusunda? Bilmiyoruz, sadece bazı şeyler duyuyoruz. Kamu üniversitelerinin önemli bir kısmını üniversite olmaktan çıkarıp iktidarın hizmetinde çalışan devlet dairelerine dönüştüren yönetici belirleme yöntemlerinin Boğaziçi için de kullanılmaya çalışıldığını anlıyoruz.

Muhafazakar ideoloji, Robert Kolej geçmişi nedeniyle Boğaziçi’ni de misyonerlerin kurduğu, bağrımıza sapladığı gayri milli bir hançer gibi görmüştür. Bilgi eksikliğinden ve tarihi yanlış okumaktan kaynaklanan bu anakronistik saplantı, Boğaziçi Üniversitesi’nin tam 50 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı bir kamu üniversitesi olduğunu; gerçek anlamda bir üniversite olma, dünya çapında bir üniversite olma kimliğinin bu süreçte ortaya çıktığını; tamamen bu ülkenin “yerli ve milli” bir kurumu olduğunu; her şeyden önemlisi, gençlerimizin, halkımızın da bunu bildiğini, takdir ettiğini görememektedir. Türkiye’nin dört bir köşesinden, her türlü ekonomik ve sosyal statüden öğrenci her yıl Boğaziçi’ne girmek için varını yoğunu ortaya koymakta, aileleri bunu gerçekleştirebilmeleri için her türlü fedakarlığı yapmaktadır. Bu ideolojik saplantının yanı sıra, Boğaziçi’nin dünya çapındaki prestijinden faydalanmak üzere kendileri Boğaziçi’ne intisap etmek isteyen veya Boğaziçi’ne intisap ettirmek istediği yakınları olanlar ya da Boğaziçi bağlantılı başka dar kişisel menfaatlerinin peşinde olanlar da bulunmaktadır. Bu tür kişilerin bu zeminde tek atayıcı Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde etkili olabilecekleri ihtimali de maalesef yok denilememektedir.

Sonuç itibariyle, akademik ve idari yönden liyakat kriterlerinin akla bile gelmediğini Boğaziçi Üniversitesi’nden çıkmış 17 rektör adayından hiç birisinin mülakata çağrılmamış olmasından çıkardığımız bu rektör atama süreci sonunda, öğretim üyelerinin hiç tasvip etmedikleri Naci İnci rektör olarak atanmıştır. Melih Bulu’dan beklenenler her ne idiyse kendisinin daha iyi yerine getirebileceği düşüncesiyle olsa gerek.

‘NACİ İNCİ’NİN TEPKİ ÇEKEN BİRÇOK KARARDA İMZASI VAR’

Naci İnci rektör vekili olarak atanır atanmaz Can Candan'ı görevden almıştı ve daha önce rektör yardımcısıyken Feyzi Erçin'in derslerini onaylamadı. Bunu da göz önünde tutarak, Naci İnci'nin nasıl bir yönetim tarzı ortaya koyacağını düşünüyorsunuz?

Ayşe Gürel: Can Candan’ın görevden alınması ve Feyzi Erçin’in ders vermesinin engellenmesi büyük bir hatadır, büyük bir haksızlıktır. Naci İnci maalesef bu kararlarını gözden geçirmesi yönünde kendisine iletilen hiçbir isteği dikkate almadı. Başka birçok tepki çeken kararda da imzası var. Hukuksuz açılan fakülteler, onlar için açılan kadrolar, okuldaki polis varlığı, öğrencilere hukuksuz şekilde açılan adli ve disiplin soruşturmaları, seçilmiş enstitü müdürlerinin atanmaması, senatoda kullanılan mükerrer oylar, Üniversite Yönetim Kurulu kararlarını saymamak, Personel Dairesi Başkanlığı ve Genel Sekreterlikte yıllardır üniversiteye başarıyla hizmet etmiş kişilerin yerine üniversite dışından atamalar yapılması gibi birçok tartışmalı hatta dava konusu olan süreçlerde imzası var maalesef Naci İnci’nin. Bu nedenle, kendisinin bilerek üniversiteye zarar vermeyeceğini en başta düşünmüş olan öğretim üyeleri bile artık umudunu yitirmiş durumda.

‘NACİ İNCİ ŞİMDİYE KADAR NE YAPTIYSA MAALESEF ONU YAPACAKTIR’

Ünal Zenginobuz: Naci İnci’nin bahsettiğiniz tasarruflarının arkasında sadece bu arkadaşların Melih Bulu yönetimindeki rektörlüğe aktif ve kuvvetli bir biçimde karşı çıkan kişilerden olmalarının yattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir de anlaşılan kendisi Feyzi Hoca’nın verdiği türden sanat derslerinin verilmesinden de “şahsen” hoşlanmıyor. Yani nedenler kişiseldir de bir yerde ve gerek akademik gerekse hukuki usul ve süreçler çiğnenerek gerçekleştirilmiştir bu işlemler. Akademik istihdam ve ders açma gibi konularda Boğaziçi’nde ilgili bölümler ve kurullar karar verirler, rektörlük değil (üniversitelerin akademik özerkliğinin olmazsa olmaz koşullarından biridir hiç kimsenin akademik konularda tek başına karar verememesi).

Naci İnci rektör olarak ne yapacağı konusunda söyleyebileceğimiz, şimdiye kadar ne yaptıysa onu yapacağı maalesef. Öğretim üyelerimiz, Melih Bulu’nun rektör yardımcısı olarak çalıştığı sürede kendisinin idari bilgi ve tecrübe eksikliğini ve çok daha vahimi, bir üniversitenin nasıl yönetileceği, rektörün görev ve yetkilerinin ne olduğu konusundaki “ben amiriyim herkesin, ben ne dersem o olur” anlayışını görmüşlerdir. Bu anlayışla yönetilen yere üniversite denmez. Bu anlayışla hiçbir üniversite yönetilemez, Boğaziçi Üniversitesi hiç yönetilemez. Üniversite, akademik faaliyetin niteliği gereği meslektaşların eşit olduğu, rektörün sonuç itibariyle eşitler arasında belli sorumlulukları üstlenen kişi olmaktan öte ayrıcalıklı bir konumu olmadığı, bir “amir” hiç olmadığı bir yerdir. Boğaziçi herkesin takdir ettiği özelliklerini bu anlayışla yönetilmiş olmasına borçludur.

Yukarıda bahsettiğim vahim anlayışla, hukuksuz bir şekilde kuruldukları hususunu yargıya taşıdığımız Hukuk ve İletişim Fakültelerinde kadrolaşmayı rahatlıkla hiçbir usul ve kural tanımadan tamamlamaya kalkışabilirsiniz. Şimdiye kadar yaptıkları bize, Naci İnci herhalde bunları yapmaya çalışacaktır diye düşündürtüyor maalesef. Rektör vekilliği yaptığı süre içinde üniversitenin yetkili kurulları tarafından alınmış kararları göz ardı ederek keyfi tasarruflarda bulunmaya kalkışmıştır Naci İnci ve asaleten atanması sonrasında bu tutumunu devam ettirmeye çalışması şaşırtıcı olmayacaktır. Bizler de tüm kurul ve komisyonlarda bu yöndeki tasarruflara izin vermemek için elimizden geleni yapmaya, gerektiğinde usul ve hukuk dışı gerçekleştirilen her işlemi yargıya taşımaya devam edeceğiz. Türkiye’deki hukuk sisteminin içinde bulunduğu durumu bilmemize rağmen yine de yargıya güveniyoruz. 2021 yılı başından bu yana Boğaziçi’yle ilgili yapılan ve Naci İnci rektör kaldığı sürece devam ettirilmeye çalışacağını tahmin edip korktuğumuz hukuksuzlukların er ya da geç yargıdan döneceğine inanıyoruz.

‘NACİ İNCİ’NİN YAPTIĞI HER HATANIN GİDİŞİNİ HIZLANDIRACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM’

Bu karara karşı Boğaziçili akademisyenler nasıl bir tavır sergileyecek? Bundan sonrası için beklentiniz ve yapacaklarınız nelerdir?

Ayşe Gürel: Şahsen ben Naci İnci’nin yaptığı her hatanın gidişini hızlandıracağını düşünüyorum. Bu açıdan baktığımızda aslında bundan sonra ne olacağı ve ne kadar süre rektör olarak kalabileceği, kendisinin nasıl bir tavır izleyeceğine bağlı. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri olarak Ocak 2021’den beri verdiğimiz mesajın çok açık olduğunu düşünüyorum. Şiddet, korkutma, zorlama ile akademi yürümez. Boğaziçi Üniversitesi gibi uluslararası görünürlüğü olan araştırma üniversitesi statüsündeki köklü bir kurumun temel değerlerini, özgürlükçü, demokratik ve katılımcı ilkelerini bir çırpıda değiştiremezsiniz. Ancak değiştirebileceğinizi sanabilirsiniz. Bu da büyük bir yanılgı olur. Boğaziçi Üniversitesi gibi tüm ülkeye mal olmuş kurumların üst yönetimini yürütmek sanıldığı kadar kolay değildir. Liyakat ister, adalet ister, güvenilirlik ister, hesap verilebilirlik ister. Bu vasıfların bilgi, beceri, birikim, deneyim, sağduyu ve hoşgörü ile harmanlanması şarttır.

Son olarak şunu eklemek isterim; öğrencisi, öğretim üyesi, idari personeli, mezunu ile tüm üniversiteye değer veren ve bu kurumun temsil ettiği etik, özerk, özgürlükçü, demokratik değerlere sahip çıkarak koruyacak bir üst yönetime sahip oluncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Bunu bu ülkenin çocukları ve gençleri için yapacağız. Buna mecburuz.

‘OLAĞAN ŞARTLARDA BEKLENTİM NACİ İNCİ’NİN İSTİFA ETMESİ OLURDU’

Ünal Zenginobuz: Yukarıda da bahsettiklerimden de anlaşılacağı üzere, Melih Bulu’nun Boğaziçi’ne rektör atanma biçimiyle Naci İnci’nin rektör atanma biçimi arasında bir fark olmaması bir yana, diğer rektör adaylarının bu defa adetten olmak üzere bile mülakata çağrılmadıkları bir atama gerçekleştirilmiştir. Olağan şartlarda beklentim, bu şekilde atanmasının yanı sıra öğretim üyesi meslektaşlarının ezici bir çoğunluğunun kendisinin rektör olmasını istemediğini gören Naci İnci’nin görevi kabul etmemesi, istifa etmesi olurdu! Bu şartlarda makamın kendisine verdiği yetkileri ancak kaba güç şeklinde kullanırsa yönetme şansı olabileceğini, bunun da sürdürülebilir bir şey olmadığını bilmesi beklenirdi. Naci İnci bu şekilde göreve gelmekten rahatsız mıdır bilemiyorum. Bir akademik idarecinin, rektörün görev ve yetkilerinin ne olduğu konusundaki anlayışı görevden affını isteyeceğini, istifa edeceğini hiç düşündürtmüyor. Ayrıca kendisi Melih Bulu zamanında ve vekil olduğu dönemde yapılan bir dizi hukuksuzluğun arkasındaki kişiydi. Yanılmış olmayı çok isterim, ama şimdiye kadar ne yaptıysa onu yapmaya devam edeceğinden başka bir öngörü maalesef mümkün değil. Yani Melih Bulu döneminden farklı bir şey olmayacak, hatta daha kötüleri yapılmaya çalışılacak. Biz de akademisyenler olarak üniversitemize ve ülkemize karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirecek ve gerçekleştirilmeye çalışılacak hiçbir olumsuzluğu kabullenmemeye, karşı durmak için elimizden geleni ne pahasına olursa olsun yapmaktan vazgeçmemeye devam edeceğiz.