YAZARLAR

Bitmiyor mu ergenliğiniz, vesayetiniz?

AKP’nin ya da Erdoğan’ın yirmi yıldır hiç gitmediği gerçeğini görmekten kaçmak için yeni bir yol buldu Türkiye liberalleri: MHP vesayeti. Erdoğan’ın kandırılma ve himaye bağlamında sürekli sorumluluktan kaçması, kaçırılması da vesayet kavramının ikinci kullanımına denk düşüyor.

AKP iktidarının yirminci yılına yaklaşıyoruz. Dile kolay, cumhuriyetin bir insan ömrüne sığabilecek yaşamının beşte biri. AKP’nin tek parti yönetiminin yirminci yılına gelirken neredeyiz? Son reform tartışması bunu çok iyi ortaya koyuyor. Birkaç olayı sıralayalım, analiz edelim.

Bir pazar günü, siyasi sözlüğümüze “görevinden affedilme” kavramı girdi. Her boyutuyla bir demokrasi sorunu olan bu istifa, Hazine ve Maliye Bakanı’nın özel sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile kendisi tarafından duyuruldu. Tuhaflık burada bitmedi, yirmi yedi saat boyunca hiçbir basın kuruluşundan teyitli bir açıklama gelmedi. Burada da bitmedi, söz konusu açıklama devletin haber ajansı da dahil iktidar medyası tarafından bir günden fazla bir süre hiçbir biçimde görülmedi. Ardından Türkiye ekonomisinin durumu bakımından ikinci düzeyde sorumlu olan (Yeni rejimde Türkiye hükümeti Erdoğan’dır; dolayısıyla parlamenter sistemde olanın aksine Erdoğan, hükümetin bütün işlerinde birinci sorumludur) Berat Albayrak’ın istifası görevden affedilme olarak sessizce geçiştirildi. Peki ya koca bir ülkeyi büyük borç yükünün altına sokan ekonomi yönetiminin sorumluluğu ne oldu? Hesap kimden soruldu? Daha önce Süleyman Soylu’nun yine sosyal medya hesabından duyurduğu istifa açıklamasında (Soylu, Albayrak gibi affedilmemişti) aynı şeyi yaşamıştık. İnsanların canlarını riske atan sokağa çıkma yasağı ilanının ardından bunun sorumluluğu da ortada bırakılmıştı. Ne kararların ikinci düzeyde sorumluları olan Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak ne de İçişleri Bakanı Soylu’nun istifa ya da affedilme girişimleri siyasal sorumluluk bakımından değerlendirilmedi. Aslında siyasal sorumlulukları da yok, yeni rejimde siyasal sorumlu olan Erdoğan da bir görevden affetme -ya da görevden affına izin vermeme- makamı olarak herhangi bir sorumluluk taşımıyor. Siyasal sorumluluğu yönetim görevini üstlenmiş herkes için Erdoğan aracılığıyla onların hatalarını değerlendirme göreviyle sınırlı olarak da Erdoğan bakımından ortadan kaldıran yeni rejimin “vesayet” kavramıyla ilişkisini açmak üzere ikinci olaya geçelim.

Albayrak’ın görevden affının ardından yaşanan gelişmeler, her nasıl oluyorsa, hangi idrak kapasitesiyle nasıl idrak edilebiliyor, hangi büyük beklentilerle nasıl umut edilebiliyorsa ülkede bir demokratik reform havası yarattı. Zaten “Reuters’a konuşan AKP’liler” Erdoğan’ın ekonominin durumundan dolayı kandırıldığını, birçok şeyden haberinin olmadığını söylemişlerdi. Demek ki durumlar değişecekti. Erdoğan hukuk ve demokrasi alanında reformlara devam edileceğine, rotanın Avrupa Birliği’ne kırılacağına ilişkin açıklamalar yaptı. Zira paranın dini imanı olmazdı, yatırımcının dini sorulmazdı, bunları da sonradan duyduk ağzından. Erdoğan’dan beklentiden vazgeçmeyen günümüz liberalleri, zihin dünyalarında, kavram setlerinde başka, teorik politik durumlarında ve siyasi ilişkilerinde başka bir tahayyül olmadığı için yeni bir demokrasi ve hukuk devleti beklentisi içine girdiler. Bunun üzerine bir de Arınç’ın konuşması gelince “AKP geri mi gelecek?" tartışması başladı. Neyse kötü haberi almaları çok sürmedi. Hem de aksiyonu gerilimi yüksek oldu, CHP Genel Başkanı önce mafya tarafından tehdit edildi, ardından MHP Genel Başkanı ve AKP hükümet sözcüsü, muhalefeti milli güvenlik sorunu ilan etti. Fakat yine de AKP’nin ya da Erdoğan’ın yirmi yıldır hiç gitmediği gerçeğini görmekten kaçmak için yeni bir yol buldu Türkiye liberalleri: MHP vesayeti. Erdoğan’ın kandırılma ve himaye bağlamında sürekli sorumluluktan kaçması, kaçırılması da vesayet kavramının ikinci kullanımına denk düşüyor. Fethullah Gülen çetesinin, orduda, yargıda, içişleri bürokrasisinde, milli eğitim ve üniversitelerde yaptıklarının tamamının sorumluluğundan nasıl kurtulduğuna baktığınızda vesayet söyleminin AKP ve Genel Başkanı Erdoğan açısından işlevini görmek mümkün. Bugün Bahçeli’nin işlevi AKP’nin hakim olduğu devletin, 7 Haziran-1 Kasım 2015 zaman zarfında verilen kararla kurulan yeni rejimin ideolojik-politik birliğini sağlamak; kadrolarını bununla beslemek, beka-terör çemberinde diktatörlük yolunu sürekli krizlerle daim kılmaktan geçiyor. Elbette çok güçlü ve belirleyici. Fakat Erdoğan üzerindeki vesayeti ile değil; 12 Eylül 1980’de temeli atılan iktisadi siyasal düzenin en geri noktasında konsolidasyonu bakımından birlikteler ve başka şansları da yok.

Bahadır Özgür ve Hakkı Özdal’ın İki Satır programında “Mesele MHP vesayeti” mi başlığında yaptıkları tartışmada ortaya konduğu gibi MHP’nin konumuna ilişkin analizi sermayenin aldığı pozisyonu yok sayarak analiz edemezsiniz. Ederseniz ancak gerçeklikten kendinizi koparacak noktaya hızlıca iktidarın her hareketiyle ivme kazanarak savrulursunuz.

Türkiye’de vesayet kavramını daha Birinci Meclis’te 1920’de yapılan temsil tartışmalarından tanıyoruz. Halkın kendi kendini yönetecek yetkinlikte olmadığını bu nedenle demokratik temsilin ara kademelere bölünmesini, Meclis’e seçkinlerin gelmesi fikirlerine karşı Birinci Meclis’in çoğunluğu, bu ülkenin halkının kendi kendini yönetecek kapasiteye sahip olduğunu, başta yara alsa yerlere düşse kalkmasını öğreneceğini, demokrasiyi ancak demokratik bir gelenek içinde öğreneceği fikrini savunmuştu. Daha gelişkin bir tartışma, 1961 Anayasası sonrasında yapıldı. Demokrasiyi güvence altına almak, çoğunluk diktatörlüğünü engelleyecek kurumlar hakkında, örneğin Anayasa Mahkemesi’nin demokrasi üzerinde bir vesayet kurumu haline gelme olasılığına karşı önlemler üzerine düşünen de bu anayasanın savunucularından Mümtaz Soysal olmuştu. 1969’da yazdığı Dinamik Anayasa’da bunu tartışmıştı. 1961 Anayasası’nın anayasal kurum haline getirdiği Milli Güvenlik Kurulu ise aslında bir NATO, Atlantik Paktı kurumuydu. AKP ve genel başkanı Erdoğan ülkeyi bu kurum ile, 12 Eylül’de ideolojik-politik biçimini almış, “AKP vesayeti kaldırdıktan sonra” üye bileşimi değişmiş MGK ile yönetiyor. Muhtemelen muhalefetin milli güvenlik sorunu haline geldiğini de burada konuşacaklar.

Vesayet kavramı, yirmi yıllık iktidarın sürekli sorumsuz, sürekli kandırılmış, ergenlikten bir türlü çıkamayan, her yanlışın sorumluluğunu başkasına atmasını sağlayan mekanizmaları sağlamak bakımından işlevli.

Anlamakta zorlandığım ise bu kavramın hep dışarıdan, AKP’den umudu olan, beklentisi olanlar tarafından dolaşıma sokulması.

 


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.