Birlik Sendikası Başkanı Zehra Güner: Kadın çalışanın hakkı daha kolay ihlal ediliyor

Birlik Sendikası Başkanı Zehra Güner, hizmet sektöründe işçi sayısının çok yüksek sendikal örgütlenme oranının çok düşük olduğunu söylüyor: "Kadın çalışanların hakları ise daha kolay ihlal ediliyor."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - TÜİK tarafından açıklanan 2021 İşgücü İstatistikleri’ne göre, 15 milyon 928 bin kişinin çalıştığı hizmet sektörü yüzde 55,3 ile Türkiye’de istihdam oranının en yüksek olduğu iş alanını oluşturuyor. Sorunları da hacmi kadar büyük olan sektörde, işçiler ağır koşullar altında çalıştırılıyor. Yaygın sorunlar, asgari ücret altında maaş, ücretlerin geç ödenmesi, fazla mesaiye zorlama ve geçici kadro yaygınlığı olarak sıralanıyor.

Hizmet iş kolunda faaliyet gösteren Birlik Sendikası, pandemiden kısa bir süre önce, 2020 yılının Ağustos ayında kuruldu. Salgınla beraber hizmet sektöründe çalışma koşullarının ağırlaştığını söyleyen Birlik Sendikası Başkanı Zehra Güner, pandemide fazla mesai zorlaması, kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin başta olmak üzere çoklu sorunlarla mücadele ettiklerini belirtiyor. Hizmet sektöründe işçi sayısının çok sendikalaşma oranın ise oldukça düşük olduğunu belirten Güner, çalışanları ortak sorunlar etrafında bir araya getirmeyi amaçladıklarını söylüyor. 

Özel okullarda ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlerin yanı sıra mağaza, market, ofis ve AVM çalışanlarının üye olduğu sendikanın başkanı Güner, “Farklı meslek gruplarını bir araya getirmeyi amaçlamamızdan dolayı adımız Birlik. Çünkü işçilerin gücü, yalnızca birlikteliği... Bundan başka bir gücümüz yok” diyor. 

Güner’le, işçilerin sorunlarını ve hizmet sektörünün kendine özgü örgütlenme koşullarını konuştuk.

Kamuoyunda en çok özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin haklarıyla ilgili çalışmalarınızla tanınıyorsunuz. Bu kapsamda neler yapıyorsunuz?

Evet, bizim öne çıkan çalışmalarımız, öğretmenleri ilgilendiren alanlar. Burada yalnızca özel okullarda çalışan öğretmenler akla gelmesin. Özel eğitim kurumlarında, rehabilitasyon merkezlerinde, sürücü kurslarında çalışan öğretmenler de var. Ayrıca, vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenleri de burada sayabiliriz. Bu dönemde daha çok hak kaybı yaşayan işçilere, hukuki destek veriyoruz. Bununla beraber yine hizmet sektöründen Tekzen işçileriyle güncel bir çalışmamız var. Dolayısıyla sendikanın aslında faaliyet yürüttüğü örgütlendiği pek çok alan var ama dediğim gibi dönem dönem bazıları öne çıkıyor, bazıları geride kalıyor. 

‘ÖĞRETMENLER, ÖZEL KURUMLARDA PATRONUN İSTEĞİNE GÖRE ÇALIŞTIRILIYOR’

Özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin koşulları, devlet kurumlarında çalışan öğretmenlerin koşullarıyla karşılaştırıldığında ne tür hak kayıpları görüyoruz?

En ciddi sorun güvencesizlik. Biliyorsunuz kamuda, kamu güvencesi altında çalışıyor öğretmenler ama özel sektörde böyle bir şeyden söz edemiyoruz. Düşük ücretle ve patronların isteğine göre çalıştırma en can alıcı sorunlardan. Angaryadan tutun da görev dışı şeylerin yaptırılması, ders saatlerine uyulmaması gibi çok fazla sorunla karşılaşıyorlar.

Özel okul öğretmenleri, indirimli ulaşım hakkı için Ankara'da eylem yapıyor.

‘MAAŞI YATIRIP ÜSTÜNÜ ELDEN GERİ İSTEDİLER’

Düşük ücret sorununu biraz daha detaylandıralım. Asgari ücret artışından sonra, bazı kurumların ücretin bir bölümünü işçiden geri istediği örnekler gördük. Bunu özel okul öğretmenleri de yaşadı, öyle değil mi?

Pek çok özel okul, öğretmenlere asgari ücreti vermek istemedi. Maaşı hesaplarına yatırıp üstünü elden geri istediler. Ayrıca, öğretmenler pek çok hakedişini de alamıyor. Asgari ücret, taban ücret olması gerekirken bizim ülkemizde bu taban ücreti de delecek pek çok uygulama olduğunu görüyoruz. Özel okul öğretmenlerine yol parası da verilmiyor, kendi ceplerinden ödüyorlar bunu. Şu anda kamuda çalışan öğretmenlerle, özelde çalışan öğretmenler arasında ücret açısından uçurumlar var. Bu öğretmenler, kamunun gözden çıkardığı, serbest piyasa atıp ‘Burada nasıl tutunursanız tutunun’ dediği bir grup. Şu anda ağır hak kayıplarıyla çalışıyorlar. Biz sendika kurmadan önceden bu öğretmen arkadaşlarımızla birlikte çalışmalar yapıyorduk. Üç ay, dört ay, beş ay maaş almadan çalışan öğretmenler olduğunu öğrendik o zaman. Şu anda öğretmenlerin, uzun süre ücret vermeden çalıştırılması o kadar kolay değil. Öğretmenlerin bir arada hareket etmeye ve seslerini çıkarmaya başlaması çok etkili oldu. Birlik Sendikası olarak biz varız, bu alanda çalışan başka sendikalar da var. Hak kayıplarını gündeme getiriyoruz, bu çok önemli. Çünkü bu alanda bir örgütlenme ve örgütlenme hafızası yok. Bunları birlikte hareket ederek öğreniyoruz.

Hizmet sektöründeki işçilerin önemli sorunlarından biri de mobbing. Sektörde çalışan kadınların, erkeklere oranla daha çok mobbinge uğradığına dikkat çekiliyor. Sendika olarak bunu gözlemliyor musunuz?

Bu çok can sıkıcı bir konu. Mobbingin en fazla olduğu alanların başında hizmet sektörü geliyor. Örneğin bir kadın çalışan bir işi yapmak istemiyorsa, o kadının hakkı daha kolay ihlal edilebilir görülüyor. Bu durum, ücret eşitsizliğinden çalışma saatlerine kadar her alana yansıyor. Kadınlara yönelik yapılan mobbing giyim, makyaj gibi dış görünüşle ilgili konularda da kendini gösteriyor. Hamilelik ve doğum meselesi de yakıcılığını koruyor ve buradaki kötü örnekler artıyor. Kadınlar, işe girerken ‘Evlenecek misin?’, ‘Ne zaman evleneceksin?’, ‘Doğuracak mısın?’ gibi insanlık dışı sorulara maruz kalıyor. Mağaza ve marketlerdeki mobbing sadece yöneticilerle sınırlı değil. Müşteriler tarafından da kadın çalışanlar mobbinge, psikolojik şiddete ve tacize uğruyorlar.

Birlik Sendikası, özel eğitim kurumlarındaki hak kayıplarını protesto ediyor.

Yılın ilk üç ayında Türkiye’nin hemen her yerinde işçi eylemleri ve fiili grevler gördük. Bunların önemli bir bölümü kazanımla sonuçlandı. Bu süreçte sendikanızın üye sayısı arttı mı?

2022’nin başında gördüğümüz hareketliliğin bir kısmı, hizmet sektörü eylemleriydi. Ancak bu işçi hareketleri sendikasız bir kesim üzerinden oldu. Bunlar, esnek çalışma koşullarına ve bir sınırı olmayan patron isteklerine karşı çıkan bir çalışan grubu tarafından yapıldı. Covid önemlerinin gevşetildiği 2021’in Haziran ayından bu yana zaten bir artış vardı. Ama bununla beraber son üç aydır, belli alanlardan üyelerimiz daha çok arttı. Özellikle de öğretmenlerin daha çok iletişime geçtiğini görüyoruz. Sorusu olanlar bizi buluyorlar, biz onları buluyoruz. Bu süreç, öyle metal iş kolundaki gibi klasik bir örgütlenme gibi işlemiyor. Arkadaşlarımızla iş yerlerinde örgütlenmeye çalışıyoruz ama çok zorlanıyoruz. O yüzden şu anda var olan sorunları çözmek üzerinden hareket ediyoruz. Önümüzdeki süreçte daha güçlü hak alma mücadeleleri göreceğimizi düşünüyorum ben. Bugün Türkiye’de insanların üzerine çöken şey, sadece işyerlerinde yaşananlarla sınırlı değil. O yüzden bu ücret mücadelesinin, tek başına sendikaların işi olamayacağını ve daha genele yayılması gerektiğini düşünüyorum.

‘BÜYÜK SENDİKALAR STABİLİZASYON İŞLEVİ GÖRÜYOR’

Toplumun farklı kesimlerinin bir araya geldiği bir modelden mi bahsediyorsunuz?

Evet, yılın ilk üç ayındaki eylemlerde farklı kesimlerden çok sayıda kişinin işçilere desteğe geldiğini ve benzer taleplerle sokağa çıktığını gördük. Çünkü hayat pahalılığı ve yoksulluk bugün Türkiye’de yaşayan herkesin sorunu. Burada elbette sendikalara daha fazla iş düşüyor. Ama görüyoruz ki bizim gibi yeni doğmuş, mücadeleye yeni başlayan sendikalar daha gayretliler. Çünkü biz bir şeyleri değiştireceğimize inanıyoruz. Fakat Türkiye’deki büyük sendikalar, adeta bir stabilizasyon işlevi görüyor. İşçi hareket edemiyor, eğer o sendikaya üyeyse. Dolayısıyla ben değiştirilmesi gereken çok şey olduğunu düşünüyorum. Yeni bir döneme doğru giriyoruz.

1 Mayıs yaklaşıyor, bununla ilgili nasıl bir hazırlığınız var?

Hayat pahalılığının zirveye ulaştığı bir dönemden geçiyoruz. O yüzden 1 Mayıs’a çok büyük bir yoksulluk dalgası eşlik ediyor. Sınıf ve mücadele deneyimlerinin gündemine ciddi bir yoksullaşmayı da koymamız lazım. Mesela daha geçtiğimiz günlerde İstanbul’da ulaşıma yüzde 40 zam geldi. Bugün birkaç iş yerine gittim ve bir kez daha gördüm ki insanlar gerçekten çok öfkeliler. “Ulaşım ücretini çıkarınca benim elimde 3 bin 500 lira kalıyor, bu miktarla ne yapayım?” diye soruyorlar. Haliyle 1 Mayıs’ın gündemini de bu hayat pahalılığı ve yoksullaşma oluşturuyor. Çalışanların talebi de doğrudan bununla ilgili. Çünkü bizim iş kolumuzdaki işçiler çok düşük ücretlere, asgari ücretin bile altında çalışmaya zorlanıyor. Sendika olarak şu anda ‘1 Mayıs’ta şöyle bir şey yaparız’ diye bir kararımız yok. Sendikaların ve odaların programını izliyoruz, biz de onlarla hareket edeceğiz.