YAZARLAR

Bir sıradışının fırçasından savaş, yıkım, yorgunluk

Baselitz, kimi kaynaklara göre “sınıflandırılamaz” bir sanatçı. Figür, soyut, kavramsal... Hayatının farklı dönemlerinde adım adım farklı denemeleri ustalıkla yapıyor. Centre Pompidou'daki kapsamlı sergi, sanatçının düşünsel ve sanatsal yolculuğunu gözlemleyebilmeniz için harika bir fırsat.

“Yıkılmış bir düzene, yıkılmış bir manzaraya, yıkılmış bir insanlığa, yıkılmış bir topluma doğdum ben. Ve yeniden bir düzen kurmak istemedim: Yeterince sözde düzen görmüştüm. Her şeyi sorgulamaya, 'naif' olmaya, yeniden başlamaya zorlandım. Ama İtalyan Maniyeristlerinin duyarlılığına, eğitimine veya felsefesine sahip değilim, ancak bir şeyleri deforme etme anlamında bir Maniyeristim. Ben vahşi, doğal ve Gotiğim.”
George Baselitz

1938 Almanyası'nda Hans-Georg Kern adıyla Deutschbaselitz’de doğmuş (1961 yılında doğduğu şehre ithafen sanatçı kimliği olarak George Baselitz’i kullanmaya başlıyor), hayatı boyunca içine doğduğu II. Dünya Savaşı'nın acısını, yıkımını, sancılarını yaşamış ve bunları sanatına tamamıyla bir otobiyografi gibi yansıtmış bir sanatçı... Dev tuvallerde tepetaklak ya da bölünmüş, bazen soyut resimlerde görünmeyen, bazen dev heykellerle önümüze dikilen, bazen kanlar içinde, savaş yorgunu insanlar, kızgın, isyankar, başkaldıran fırça darbeleri... Etkilenmemenin elde olmadığı Paris, Centre Pompidou'daki devam eden sanatçının sergisi Baselitz – Retrospektif’te hem çok etkileniyor hem dehşete düşüyor hem de tarihin, politikanın insanlarda açtığı yaralara (Baselitz’in resimleri sayesinde belki de okumaktan, dinlemekten çok daha etkili bir biçimde) yakından tanık oluyorsunuz.

.

DENEMEKTEN KORKMAYAN, SINIFLANDIRILAMAZ BİR SANATÇI

Baselitz, kimi kaynaklara göre “sınıflandırılamaz” bir sanatçı. Figür, soyut, kavramsal... Hayatının farklı dönemlerinde adım adım farklı denemeleri ustalıkla yapıyor. Centre Pompidou'daki kapsamlı sergi, sanatçının düşünsel ve sanatsal yolculuğunu gözlemleyebilmeniz için harika bir fırsat. Baselitz’in son altmış yılın başyapıtlarını serginin dev salonlarında kronolojik sırayla gezerek görüyorsunuz: 1960'ların başındaki ilk tablolarından savaştan dönen yorgun, yılmış askerileri resmettiği Kahramanlar (Heroes) serisine; 1969’dan itibaren ürettiği ve toplumun ve dünyanın parçalanmışlığını resmettiği bedenlere yansıttığı Kırık (Fractured) (Kırık) serisi ve sanatçının en ünlü resimlerinden olan ters çevrilmiş motif ve bedenlerin ardından gelen, sanat tarihi, Edvard Munch, Otto Dix ve Willem de Kooning gibi sanatçılardan ilham alarak ortaya koyduğu farklı teknikler, (90’lardan 2010’lara doğru ortaya çıkan) soyut resimler ve heykele kadar ustaca ortaya koyduğu ardışık eser grupları ile tam bir yolculuk retrospektif sergisi.

Farklı dönemlerdeki eserlerini ayrı ayrı yer ve zamanlarda görseniz aynı sanatçıya ait olduğunu kolayca sezemeyeceğiniz şekilde tekniklerini farklılaştırmış Baselitz. Ama sergide gezdikçe anlıyorsunuz ki, sanatsal kariyeri hep bir hikâyeyi takip ediyor; tarihin getirdiklerine, politikaya olan (ve diğer yandan oldukça da politik olan) bir kızgınlık ve kendi deyimiyle, geçmişte reddedilen, sanatçının mezardan çıkardığı yıkılmış anılar, imgeler: “Yıkılmış bir düzene, yıkılmış bir manzaraya, yıkılmış bir insanlığa, yıkılmış bir topluma doğdum ben. Ve yeniden bir düzen kurmak istemedim: Yeterince sözde düzen görmüştüm...” Başta bahsettiğim gibi, savaşla, tarihle ilgili pek çok kitap okuyup pek çok film izleyebiliriz, izliyoruz ama hiçbiri Baselitz’in resimleri kadar size insanlığın kızgınlığını, yılgınlığını anlatamıyor diye düşündüm. Başka bir sanat eserinde bulunmayan, resmin insanlığa özel armağanı olarak, o dönemi ve o duyguları yaşamış bir insanın tuvalde bıraktığı fırça darbeleri, hikâyeyi aktarış biçimi, size tüm eserlerden daha çok hissettiriyor gibi yaşananları.

.

BİR WOODY ALLEN MESELESİ

Sovyet dönemi illüstrasyon sanatı, Maniyerist dönem ve Afrika heykelleri dahil olmak üzere sayısız akım ve teknikten yararlanarak kendine özgü, farklı bir sanatsal dil geliştiren Georg Baselitz'in hayal gücü ve özellikle de savaş sonrası Almanya'da ressam ve sanatçı olmanın karmaşıklığını yansıtan güçlü söylemi, (belki de daha doğrusu, tepkisi) gerçekten çok etkileyici. Şahsen soyut resmi anlamlandırmakta çoğu zaman güçlük çekerim ama Baselitz’in öyle bir duruşu var ki, sergide gezerken ve resimlerine internetten bakarsanız (hatta serginin yer aldığı müze Centre Pompidou’nun web sitesinde de yer alan podcastlerden eserlerin hikâyelerini dinlerseniz) Baselitz’in kronolojisinde soyut resme geldiğimizde hikâyeleri, önceki eserlerindeki sertliği, radikalliği apaçık ortada duruyor. Resmin mesajını zor algılayacak bir insan için bile ayrıca bir anlatıma gerek kalmıyor.

Beni dehşete düşüren ve kendine hayran bırakan (halen de yaşayan) bu fevkalade sanatçının sergisini gördükten sonra koşup röportajlarını, eserlerinin üzerine yazılan makaleleri okumak istedim tabii. Gelin görün ki sanatçının ismini arattığımda karşıma çıkanlar pek hoş değildi. Baselitz, 2013’te Der Spiegel’e verdiği bir röportajda, kadınların iyi ressamlar olmadıklarını ve bunun (bugün benim de bu gazete ve birçok mecraya yazdığım kadın odaklı sergilerde ortaya konulduğu üzere) kadınların sanat tarihinde maruz kaldığı eşitsizlikten olmadığını, bayağı bayağı kadınların aslında pek de yetenekli olmadıklarını söylemiş. Bunu okuyunca bu yazıyı yazarak bu muhteşem eserlerin sahibini tanıtıp tanıtmamakla ilgili şüpheye düştüm. Woody Allen meselesinde olduğu gibi, iyi bir sanatçıyı seksist, ayrımcı bir(i) (ya da kusura bakmayın ama denyo) olduğu için görmezden gelmeli miyiz? Baselitz’in bu açıklamaları üzerine bir sürü makale yazılmış; hatta Artsy tam da sorduğum soruyu soran bir makale (Should Georg Baselitz’s Misogyny Affect Our Appreciation of His Work?) de yayınlamış. Bu söylemler sanatçının başını çok ağrıtmış ve bence gerçek neden olarak satışlarına etki edecek kötü bir PR olmuş ki 2021 yılında Artnet’e verdiği röportajda “söylediklerim cımbızlandı” gibi magazinel bahanelerle geri basmış.

Belki de Baselitz’e gizli ve güzel bir dersi, bugün sergisinin olduğu Centre Pompidou vermiş çünkü Baselitz’in sergisi, bu sergiyle aynı zamanda aynı müzede açılan başka bir serginin gölgesinde kalıyor. Kendisinden daha başarılı, daha yüksek reytingli, daha pahalı ve daha popüler olan kadın ressam Georgia O’Keeffe’in. O’Keeffe’nin özgür, umursamaz ve doğayla barışık ruhunun esintileri ve popülaritesi, George’un agresif ve ayrımcı kişiliğinin üzerinden essin de ferahlık versin, oh...

Georg Baselitz The Retrospective, 7 Mart 2022’ye kadar Paris Centre Pompidou’da.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.