Bir ömür tiyatro

Rasim Öztekin, hayatı boyunca; paraya, şöhrete ya da apoletlere önem vermemiş, çevresindeki herkes tarafından sevilen, son derece saygılı bir insandı. Bu saygıyı var eden ve Rasim Öztekin’i Rasim Öztekin yapan da; Münir Özkul’lar, Erol Günaydın’lar, Gazanfer Özcan’lar, Nejat Uygur’lar, Tuncel Kurtiz’lerdi elbette. Ortaoyuncular, tiyatromuzun temel çekirdeği olan usta-çırak ilişkisini de bu manada yeniden ayağa kaldırmışlardı.

Google Haberlere Abone ol

Tekin Deniz

Tiyatroyu yapanla, tiyatroyu yaşatan kişiler arasında önemli bir fark var. Tiyatroyu yapan kişi, öyle bir heves, belli bir dönem sahneye çıkmış ya da uzun süre sahnede olmasına rağmen, tiyatronun; dünü, bugünü ve yarını hakkında hiç kafa yormamış biri de olabilir.

Rasim Öztekin, ustası Ferhan Şensoy’un sırtladığı Haldun Taner ekolünün en özgün temsilcilerinden biriydi. Tiyatroyu ve tiyatroculuğu; saygısı, sevgisi ve disipliniyle hayatının her anına ve her alanına yaydı. Bunu bir yaşam biçimi olarak gördü.

Ortaoyuncular olarak da zaten var oldukları günden beri hep köklü bir temel üzerine inşa ettiler tiyatro felsefelerini. Her fırsatta özgün yorumlarla gelenekten beslendiler. Dahası, geleneğe ve ustalara sahip çıktılar. Uzun yıllar boyunca; Muhsin Ertuğrul, Haldun Dormen, Ulvi Uraz ve Mücap Ofluoğlu gibi ustaların emaneti olan tarihi Küçük Sahne’yi yaşatmak ve özgün kimliği ile korumak için çabaladılar. Bugün maalesef Küçük Sahne artık yok ve İstiklal Caddesi üzerinde özel tiyatro olarak kala kala sadece Ses Tiyatrosu kaldı. Ses Tiyatrosu’nu tamamen ferdi gayretler ile yaşatanlar da yine Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin ve arkadaşları oldular. İnsan sormadan edemiyor, onları böylesine ağır yükler altına sokup yıllarca yormaya, vergi borçlarıyla boğmaya, bunca zaman sıkıntı içinde yaşatmaya hakkımız var mıydı?

Rasim Öztekin, hayatı boyunca; paraya, şöhrete ya da apoletlere önem vermemiş, çevresindeki herkes tarafından sevilen, son derece saygılı bir insandı. Bu saygıyı var eden ve Rasim Öztekin’i Rasim Öztekin yapan da; Münir Özkul’lar, Erol Günaydın’lar, Gazanfer Özcan’lar, Nejat Uygur’lar, Tuncel Kurtiz’lerdi elbette. Ortaoyuncular, tiyatromuzun temel çekirdeği olan usta-çırak ilişkisini de bu manada yeniden ayağa kaldırmışlardı.

Rasim Öztekin, rol aldığı TV ve sinema işlerinden kazandığı paraları yine sanata harcadı. Zor durumdaki dostlarına arka çıktı, tiyatroya yeni yeni heves eden gençleri yüreklendirdi, yol gösterdi. Bildiklerini var gücüyle aktarmaya çalıştı. Hatta bir süredir kısa videolar çekerek sanata gönül verenlere kendi deneyimlerini aktarmaya çabalıyordu. İşte tiyatroyu yapanla yaşatan arasındaki fark budur. Muhsin Ertuğrul, “Tiyatro bir sevda değil, kara sevdadır” demişti. Rasim Öztekin de bu sevdaya tutulanlardandı. O sevdayı Türkiye’deki milyonlarca insana; replikleri, gülüşleri, jestleri ve mimikleriyle 40 küsur yıl aşıladı.

Bugün yapmamız gereken, Rasim Öztekin’in bıraktığı bayrağı yukarılara taşımaktır. Özgür düşüncenin, sanatın, demokrasinin, eşitliğin yanında olmak ve aydınlık, yepyeni bir ülkenin inşasında görev almaktır. Herkesin yapabileceği bir şeyler var. Rasim Öztekin’i yaşatmanın en güzel yolu, kültürümüze ve sanatımıza sahip çıkmaktır. Ses Tiyatrosu’nun da bir gün Küçük Sahne gibi müze yapılmasına engel olmaktır. Özel tiyatrolara, müzik emekçilerine, sinema emekçilerine ve cümle sanat emekçilerine arka çıkmaktır.

Ses Tiyatrosu’nun tüm koltuklarında, tüm mobilyalarında, tüm kapılarında, tüm spotlarında Rasim Öztekin’in, Münir Özkul’un, Erol Günaydın’ın, Tuncel Kurtiz’in replikleri geziniyor hâlâ. Tıpkı Haldun Taner’in, ünlü oyunu Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nda Tomas Fasülyeciyan’a söylettiği gibi.

Bütün bu gürültü, onca prova, onca yol, onca replik, onca yorgunluk, ardımızda namuslu ve güzel bir yaşam bırakabilmek için değil miydi zaten? Rasim Öztekin, bu saygıyı ve sevgiyi bir ömür tırnaklarıyla kazıyarak inşa etti.

Seslerini işitebiliyorum. İşte, ne güzel bir gece. Bütün bir ülke ayağa kalkmış, avuçları patlarcasına Rasim Öztekin’i alkışlıyor. İşte bu duygu var ya bu duygu, sanatçıya bütün derdini kederini unutturuyor. Gelecek nesiller için diri tuttuğun tiyatro mirasımız ve var gücünle korumaya uğraştığın sanat belleğimiz için sonsuz teşekkürler Rasim Öztekin. Senin de her zaman söylediğin gibi: Yaşasın Tiyatro!