Bir milletin ruhu kaça satılır?

UNESCO, arkeolojik alanların yağmalanması ve sanat eseri kaçakçılığının, suç örgütlerine önemli bir finansman kaynağı oluşturduğuna dikkat çekmek üzere, ‘Sanatın Gerçek Bedeli’ (The Real Price of Art) başlıklı bir reklam kampanyasına başladı. DDB Paris tarafından hazırlanan kampanya görsellerinde ‘Bir milletin ruhu kaça satılır?’, ‘Bir kültürü parça parça nasıl yok edersiniz?’ gibi dikkat çekici sloganlar yer alıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - UNESCO, 1970 yılında kabul edilen Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması için Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme’nin 50. yıldönümünü kutlamak üzere özel bir farkındalık kampanyası hazırladı. 20 Ekim 2020’de başlayan ‘Sanatın Gerçek Bedeli’ (The Real Price of Art) kampanyası, DDB Paris imzasını taşıyor.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, böyle bir kampanyanın gerekliliği konusunda "Yasadışı kaçakçılık, insanlık hafızasının bariz bir şekilde çalınmasıdır. Farkındalık yaratmak ve üst düzey ihtiyatlılık, büyük ölçüde tanınmayan bu gerçeklikle savaşmak için gereklidir” diyor.

Bu kampanya, Almanya Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi ortaklığıyla 16-18 Kasım tarihlerinde düzenlenecek uluslararası bir konferansın ve birinci 14 Kasım Uluslararası Kanundışı Kültür Kaçakçılığına Karşı Çıkma Günü’nün yıldönümü sebebiyle düzenlenen pek çok etkinliğin de duyurusunu yapma amacını taşıyor. UNESCO Courier dergisinin Ekim Aralık 2020 sayısı da özellikle bu konuyu işliyor.

Global bir reklam ajansı ağı olan DDB’nin Paris ofisinin hazırladığı kampanyada, çalıntı eserleri satın almanın uluslararası suç örgütlerine finans sağlamak anlamına geldiği, lüks evlere dekoratif objeler gibi yerleştirilmiş 5 sanat eseriyle anlatıldı. Kampanya görsellerinde Orta Doğu, Afrika, Avrupa, Asya ve Latin Amerika’dan kayıp ve çalıntı eserlerin hikayelerine çarpıcı sloganlar eşlik ediyordu. ‘Bir milletin ruhu kaça satılır?’, ‘Bir kültürü parça parça nasıl yok edersiniz?’, ‘Silahlı bir mücadeleye destek olmak asla dekoratif değildir’, ‘Sanat sınır tanımaz. Organize suçlar da öyle’, ‘Terörizm nasıl büyük bir küratördür’ kampanyada yer alan sloganlardı.

Reklamcılık açısından hem slogan hem de görsel olarak başarılı sayılabilecek bu kampanya ne yazık ki büyük bir eleştiriye maruz kaldı. New York’taki Metropolitan Museum of Art (Met), kampanya görsellerinde kullanılan 3 objenin kendi koleksiyonlarında bulunduğunu, kaçak ve kayıp olmadıklarını ve resim altı bilgilerinin yanlış olduğunu duyurdu. Bunun üzerine UNESCO, kampanyadaki ilgili görselleri geri çekti. Met müzesi, koleksiyonunu yakın zamanda online erişime açtı ve koleksiyon objelerinin yüksek çözünürlüklü resimlerini web sitesinden yayınlıyor. Kampanya görsellerinde müzedeki eserlerin görüntülerinin kullanılmasının DDB Paris’in mi, yoksa UNESCO’nun mu seçimi olduğu henüz bilinmiyor.

Uluslararası Sanat ve Antikacılar Birliği ise bu kampanyanın sloganlarının antikacıları küçük düşürdüğünü, mesleği suçlu gibi gösterdiğini söyleyerek kampanyayı eleştirdi.

UNESCO sözcüsü Matthieu Gueval, kampanyada kullanılan objelerin ‘temsili’ nitelik taşıdığını, hiçbir müzeyi suçlama amacı gütmediklerini, ancak Met’in 2 hafta önceki itirazları sebebiyle kampanyadaki 3 görseli iptal ettiklerini belirtti. Gueval, kamuya ait olan ve bir halkın ortak tarihini belgeleyen eski eserlerin, bir şahsın evinde bulunmasının etik anlamda yanlış olduğuna dikkat çekmek amacıyla kampanyayı bu şekilde hazırladıklarını açıkladı. “Neticede bir üniversiteye doktora tezi yazmıyoruz, hata yapılmış olabilir” diyerek kampanyayı savundu.

1970’TEN ÖNCE ALINAN ESERLER KAÇAK SAYILAMIYOR

Kaçırılmış eserlerin ABD müzelerinde karşımıza çıkması hiç de tesadüf değil. 1970 yılındaki sözleşmeden önceki bir tarihte yurt dışındaki müzelerin satın aldığı veya edindiği eserler,  ‘kaçak’ sayılmıyor. Oysa son dönemde sanat tarihçileri ABD ve Avrupa müzelerinin, 1970 sözleşmesinden önce bile olsa, koleksiyonlarında başka ülkelerden kaçırılmış eserleri bulundurmasını, sömürgecilik zihniyetinin sürdürülmesi olarak gördükleri için eleştiriyor. Bergama Zeus Sunağı’nın Berlin’de olması veya Atina Akropolisi'nin Parthenon heykellerinin British Museum’da olması gibi, geçmişte yaşanmış sanat eseri kaçırma olaylarının, hukuki olarak olmasa bile, etik olarak hırsızlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunan uzmanlar, bu konuda global farkındalık yaratmaya çalışıyorlar. Yurt dışındaki sanat tarihçileri müzeleri ‘sömürgeci geçmişlerinden arınmaya’ davet ediyor. Hatta bu bakış açısına sahip uzmanlar, Black Lives Matter protestoları sırasında kölelik dönemi siyasetçilerinin heykellerini devirenleri de desteklediler.

Son dönemde Suriye ve Irak’ta müzelerin yağmalanması ve çalınan eserlerin karaborsada satılarak suç örgütlerine finansman sağlaması açısından düşündüğümüzde, UNESCO’nun böyle bir farkındalık kampanyası üretmesinin son derece doğru olduğunu savunmamız mümkün.

BÜYÜK ÜLKELER 1970 ANLAŞMASINA DİRENMİŞTİ

1970 yılında kabul edilen Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması için Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme’de, Türkiye dahil 140 ülkenin imzası var. ABD, bu anlaşmayı 13 yıl sonra, Fransa 28 yıl sonra, Çin ise 28 yıl sonra imzaladı. Arkeolojik eser kaçakçılığında karaborsanın merkezi haline gelen İngiltere, Almanya, Belçika ve İsviçre ise ancak 2000’li yıllarda imzaladı. Sözleşme müzeler ile sanat piyasası arasında bir bariyer görevi görüyor ve müzelerin kaçak eser almamasını sağlayarak, müze koleksiyonunda kaçak eser tespit edilirse bunun sahibine iade edilmesi konusunda hukuki zemin sağlıyor. Sanat eseri kaçakçılığı piyasasının hacminin ne kadar olduğu tam olarak hesaplanamıyor ancak milyarlarca dolarlık bir ticaretten söz ettiğimizden kimsenin şüphesi yok.

BİZ NE DURUMDAYIZ?

Sanat eseri kaçakçılığıyla mücadele için uluslararası veritabanları oluşturuluyor ve çeşitli ülkeler bu iş için özel birimler görevlendiriyor. Bu takibi kolaylaştırmak için dünyadaki tüm müzelerin envanterlerini dijital ortama aktarması büyük önem taşıyor. UNESCO sözleşmesinde imzacı olmamıza rağmen, ne yazık ki Türkiye’deki müzelerin çoğunun envanterinin eski sistemde kaldığı ve güncellenmeleri gerektiği bu sene gündeme geldi. Milli Saraylar’a bağlı müzelerin envanter çıkarma çalışmaları devam ediyor. 2020’nin başında, Zeugma Mozaik Müzesi’nde çalışan arkeolog Merve Kaçmış’ın envanterdeki eksik eserlerin zimmetini üstlenmesi talebiyle mobbing’e uğraması sonucunda intihar etmesinin ardından yapılan denetimde, 10 eserin gerçekten kayıp olduğu Temmuz 2020’de duyuruldu.

27 Ekim 2020’de, MSGSÜ’nün tümü için yapılan Sayıştay denetiminde, üniversiteye bağlı bir kurum olan ancak halen yeni binasının inşaatı tamamlanmadığından kapalı olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin (İRHM) envanterinde yer alan 404 eserin kayıp, 42 eserin ise sahte olduğunun belirlendiği duyuruldu. Envanterde kaydı bulunan 12 bin 378 taşınır eserden 4 bin 24’üne ait hiçbir açıklamanın bulunmadığı da denetimde ortaya çıkan bilgiler arasında.

2 Kasım’da HDP’li milletvekili Ali Kenanoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından yazılı olarak cevaplanması istemiyle bu konuda bir soru önergesi sundu. Kenanoğlu, İRHM’deki kayıp eserlerin bulunması konusunda bakanlığın bir çalışma yapıp yapmadığını öğrenmeyi talep etmişti. Bu önerge henüz yanıtlanmadı.

MÜZEDEN ESER ÇALMAYA TUTUKLAMA YOK

27 bin lira karşılığında 5 adet hat levha satın alan bir antikacı, bu eserlerin İRHM koleksiyonundan çalınmış olduğunu anlayınca eserleri satın aldığı kişilere iade edip parasını geri aldı ve olayı üniversiteye ve polise haber verdi. Eserleri antikacıya satıp sonra geri alan bu iki kişi, MSGSÜ’de özel güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu. Bu güvenlik görevlileri, satamadıkları eserleri üniversiteye geri getirip ‘levhaları bir antikacıda gördüklerini, tanıyarak aldıklarını’ söyleyerek müzeye iade etmeye çalıştılar. Ancak yapılan soruşturmada, eserleri zaten kendilerinin çaldıkları anlaşıldı. Bu olayın medyada duyurulduğu tarih ise 3 Kasım’dı. İRHM koleksiyonundan 404 eser çalındığı halde, bu iki özel güvenlik görevlisi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.

Bu olayın ardından 6 Kasım’da CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, İRHM koleksiyonundaki kayıp ve sahte eserleri içeren Sayıştay raporunun 2018'de hazırlandığına dikkat çekerek, sadece 2 güvenlik görevlisiyle ilgili işlem yapıldığını söyledi. “Bu kadar büyük yolsuzluğun, hırsızlığın iki güvenlik görevlisi tarafından yapılması mümkün değil” diyen Kuşoğlu’nun basın toplantısının ardından, ne üniversiteden ne de diğer resmi makamlardan herhangi bir açıklama yapılmadı.

2020’de Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi ve İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde ortaya çıkan bu iki hırsızlık olayı, UNESCO’nun kampanyasındaki sloganların ne kadar anlamlı olduğunu kanıtlıyor. Diğer siyasi partilerden hiç kimse, bir kamu kurumu olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nden çalınan eserler konusunda hiçbir tepki göstermedi.

Demek ki UNESCO’nun kampanya sloganlarındaki soruları bizim de kendimize sormamız gerekiyor. Bir milletin ruhu kaça satılır?

Konuyla ilgili diğer linkler:

DDB Paris’in UNESCO için hazırladığı kampanyanın künyesine buradan ulaşabilirsiniz.  

UNESCO kampanyasının İngilizce duyurusu: https://en.unesco.org/news/real-price-art-international-unesco-campaign-reveals-hidden-face-art-trafficking

UNESCO kampanyasına yöneltilen eleştiriler: https://www.theartnewspaper.com/news/facing-complaint-unesco-pulls-misleading-images-from-advertisements-about-illicit-art-trafficking

UNESCO Courier dergisinin Ekim – Aralık 2020 sayısı: https://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000374570_eng

2019 yılı MSGSÜ Sayıştay Denetimi Raporu’na buradan ulaşabilirsiniz:

https://www.sayistay.gov.tr/tr/Upload/62643830/files/raporlar/kid/2019/Özel_Bütçeli_İdareler-A/MIMAR%20SINAN%20GUZEL%20SANATLAR%20UNIVERSITESI.pdf?fbclid=IwAR3OyBj_oKTPcUQmHhx31ZgjV1o9PS2MTOCb3gbRSRQN3VU_TTMDeToupZg