YAZARLAR

Bir kadının ‘Uyanış’ hikâyesi

Kate Chopin’in 'Uyanış' adlı kitabı, Can Yayınları tarafından, Suat Ertüzün çevirisiyle yayımlandı. Metin hem döneminin çok önünde bir bakış sunması hem de feminist yaşamın yazılarla oluşan tarihine ekleyebileceğimiz bir kitap olması bakımından önemli...

Kadınlara, ne olmaları, nasıl yaşamaları gerektiğini söyleyen toplumsal gözetim, genel ahlâkçı tavır şimdiden bakınca aşınmış gibi görünse de hâlâ sorun olmayı sürdürüyor. Kadınların yaşam tarzına, aile kurumu içindeki rollerine, bedeni üzerindeki kararına müdahale etme çabasına bugünün dünyasında bile hâlâ çok sık rastlıyoruz. Bu bir şekilde kadınlığı sabit bir kategori olarak kurarak onun varlığını verili değerlerle ölçmek gibi bir anlam da içeriyor. Ancak şunu eklemek gerekiyor; tüm bunlar olsa da artık o kadar kolay değil, kadınlar kendiliklerini ilan ettikleri, direndikleri, dünyanın hakikatinde söz sahibi oldukları bir yaşamın kapısından çoktan geçtiler, evet hâlâ sorunlar var ama bunlara karşı koyacak başka direnişlerle kesiştirecek, varlığını asla otoritelerin denetimine teslim etmeyecek bir irade de var.

Bildiğimiz bir şey daha var ki bugüne kolay gelinmedi, bu durumu farklı dönemlerde yazılmış edebiyat metinlerindeki kadın temsillerinde de çok rahat görebiliyoruz. Şunu söyleyebiliriz ki kadınların, edilgen, hayatın nesnesi, verili rollerin uygulayıcısı olarak temsil edildiği metinlerden çıkışı da kolay olmadı belki en çok bu nedenle kendi metinlerini yazarak feminist bir yaşamı da yazmış oldular. Erkek egemen edebiyat ortamında, ataerkil düzenin hâkim olduğu bir hayatta, yazısıyla var olmaya çalışan; Zabel Yesayan, Suat Derviş, Nezihe Muhiddin, Ursula K. Le Guin, Emily Bronte, Djuna Barnes, Sylvia Plath, Colette, Marina Tsvetaeva, Virginia Woolf ve daha pek çok yazar, kendi varlık çabalarını aşıp, dünyadaki tüm kadınların sözüyle kendi sözlerini kesiştiriyorlardı.

Uyanış, Kate Chopin, çeviri: Suat Ertüzün, 176 syf., Can Yayınları, 2020.

Bu bahsettiklerimiz bağlamında değerlendirebileceğimiz bir yazar ve kitaptan bahsetmeye çalışacağım, Kate Chopin’in “Uyanış”ı. Kitapta, On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, bir kadın karakterin, Edna Pontellier’in yaşamı konu ediliyor. Varlıklı bir yaşamı olan, eşi ve çocuklarıyla mutlu denilebilecek bir hayat süren karakterin öyküsünü anlatıyor metin ancak kitabı bizim açımızdan önemli kılan, Edna’nın aşama aşama varlığıyla yüzleşmesini, arzularını, bedenini, kendiliğine doğru yolculuğunu anlatarak, bir kadının özgürleşme sürecine okuru tanık etmesi. Kitabın, pek çok açıdan feminist edebiyatın bir parçası olarak görülebilmesinin nedeni de bu. Metnin her bölümünde karakterin, bedenini keşfedişini, içsel yanını açığa çıkarışını, ahlâki yargılardan kopuşunu, rollerinden sıyrılışını fark ediyoruz. Böylece anlatı, varlığını hiçbir şeye; aile kurumuna, çocuklarına, toplumun bakışına feda etmeyen bir kadının hikâyesine dönüşüyor.

EDNA

Metnin başkarakteri Edna, kitabın başından itibaren verili kadınlık rolleriyle sorunu olan bir temsil olarak çıkıyor karşımıza. Yazar bu durumu, daha çok eşinin bakışından hissettiriyor okura. Ancak metin boyunca gördüğümüz gibi, Chopin bu bakışı olumsuzlayarak, karakterini toplumun gözü olarak değerlendirebileceğimiz bakışın sınırlarının dışına çıkarıyor. Edna ve eşi Mr. Pontellier arasında yaşanan şu olay bu konudaki fikrimizi destekleyebilir. Gece geç saatte eve dönen Mr. Pontellier, çocuklarından birinin ateşinin çıktığını söyleyerek, Edna’yı uyandırıyor ve ona durumu bildirip, kendisi bir puro yakıp keyif sürmeye devam ediyor. Edna yatarken sapasağlam olan çocuğun durumunun iyi olduğuna emin ve bu nedenle tepkisiz kalıyor. Kitapta Mr. Pontellier’in gözünden durum şöyle anlatılıyor: “Onu özensizlikle, çocuklarını ihmal etmeyi alışkanlık hâline getirmekle suçluyordu. Bir anne çocuklarına bakmayacaktı da ne yapacaktı? Yaptığı simsarlık işi başından aşkındı. Hem ailesinin geçimini sağlamak için dışarı çıkıp hem de onlara bir zarar gelmemesi için evde kalarak iki yerde birden olamazdı ya…” Burada kadınlık ve erkeklik rollerinin nasıl kesinlikli bir şekilde ele alındığını görebiliyoruz. Kendisi ayakta olmasına rağmen Edna’yı uyandırıp çocuklarla ilgilenmesini talep etmesi elbette Mr. Pontellier’in doğuştan sahip olduğu bir takım özelliklerle açıklanamaz, burada devreye giren şey erkekliğin kültürel inşası. Kadınlığa ve erkekliğe yüklenen roller o kadar sabit bir şekilde kurulmuş ki Mr. Pontellier tüm bunları talep etmeye hakkı olduğunu sanıyor. Ancak Edna daha baştan kendi varlığına kıymet veren, ne olursa olsun kendini feda etmeyeceğini açıkça ifade eden bir karakter, bu çocuklarıyla ilişkisinde de böyle: “Çocuklarını inişli çıkışlı, fevri bir şekilde seviyordu. Onları bazen tutkuyla bağrına basıyor, bazen de unutuyordu.” Yani Edna içinde yaşadığı topluluğun ondan beklediği gibi ilişki kurmuyordu çocuklarıyla, ondan beklenen annelik rollerine kendisini adaması, varlığını unutması, aile kurumunun kendisine dayattığı şekilde davranmasıydı. Kate Chopin’in metninin en önemli yanlarından biri bu bana kalırsa, kendi özgürlüğünü kaybetmemek için her şeyi yapabilme cesareti gösteren bir karakter yaratması, bu durum ilk kez 1899'da yayınlanan bir metinden bahsettiğimizi hatırladığımızda daha çok anlam kazanıyor.

ÖZGÜRLEŞME SÜRECİ

Bahsettiğimiz gibi Edna baştan beri kendi varlığının farkında bir karakter olarak çıkıyor karşımıza ancak onun tam olarak yüzleşmesi ve kendisini sorgulaması iki olay üzerinden anlatılıyor. Birincisi çokça çabalayıp sonunda öğrendiği yüzme, ikincisi de Robert adlı karaktere duyduğu aşk. Yüzerken hissettikleri aslında bir anlamda onun kendi gücünün farkına varması olarak görülebilir: “Kendisine ruhunun ve bedeninin işleyişini denetleyebileceği çok önemli bir yetenek bağışlanmış gibi, içini bir coşku kapladı. Cesareti pervasızlık boyutuna ulaştı, gücünü gözünde büyüttü. Hiçbir kadının daha önce yüzmediği yerlere kadar açılmak istiyordu…” Yaşadığı bu an ona başaramayacağı hiçbir şey yokmuş hissi veriyor ve onu cesaretlendiriyor. Edna belki de yüzerken tüm bedenini, uzuvlarının her parçasını hissediyor ve içinde bulunan değişim inancı pekişiyor ki bundan sonra hiçbir şey onun için aynı kalmıyor. Bir diğer sebep olarak gösterdiğimiz Robert’e olan aşkı ise karakter için başka bir yüzleşmeyi getiriyor bu da aile kurumu, sevmediği bir insanla evli olduğunu fark etmesi olarak açıklanabilir. Edna’nın başka birine âşık olmasının, özgürleşmesinin parçası olarak ele alınması, pek çok metinde karşımıza çıkan sorunsallaşatırabileceğimiz bir bakış açısı. Çünkü kadının kendi varlığını bulma çabasında, başka erkeklere duyduğu aşk temasına metinlerde çok sık rastlıyoruz. Örneğin: Nikolay Leskov’un “Mtsenskli Lady Macbeth” adlı öyküsünde de Katerina Lvovna adlı kadın karakterin yüzleşme süreci evliyken, evlerinde çalışan bir erkeğe âşık olması üzerinden anlatılır. Hatta Atwood’un “Evlenilecek Kadın” adlı kitabında da karakteri Marian’ın yaşamını ve kendisini sorgulaması, yine nişanlıyken başkasına ilgi duymasıyla ilişkilendirilir. Sanırım burada göz ardı edilmemesi gereken metinlerin yazıldığı dönem bu metin için de aynı şeyi söyleyebiliriz çünkü bahsettiğimiz bu metinlerde karakterlerin yaşadıkları yazarlar tarafından, genel ahlâkın gözünden değerlendirilmez, davranışları suçlanmaz, ayıplanmaz. Başkasına duyulan aşk özgürleşmeye, kendi bedenine, arzularına açılan bir kapı olarak işlevselleştirilir. Bu da bana kalırsa yazılma dönemleri düşünüldüğünde önemli bir ayrıntı.

İKİLİ BİR HAYAT SÜRMEK

Metin, cinsiyet rollerinin kadınların yaşamını nasıl belirlediği konusunda epey ayrıntı içeriyor. Kadınların nasıl ikili bir benlikle yaşamak zorunda kaldıkları da bunlardan biri. Kitabın karakteri Edna için bu durumu yansıtan cümleler şöyle: “Çok erken çağlarda içgüdüsel olarak ikili bir hayat benimsemişti: Dış varlığıyla uyum gösterir, iç varlığıyla da sorgulardı.” Bu cümleler aslında Edna’nın hiçbir zaman istediği gibi davranamadığına da işaret ediyor. Toplum içinde başka bir benliği sunarken asıl varlığını içinde saklamak zorunluluğu, özgür hissedememe, kendin olamama… Edna’nın giriştiği mücadele bu açıdan da önemli çünkü metin ilerledikçe karakterin içsel varlığına, asıl benliğine daha çok yaklaştığına tanık oluyoruz ki Chopin metin boyunca, tüm ayrıntılarıyla sürece okuru tanık ediyor.

Kate Chopin’in “Uyanış” adlı kitabı, Can Yayınları tarafından, Suat Ertüzün çevirisiyle yayımlandı. Metin hem döneminin çok önünde bir bakış sunması hem de feminist yaşamın yazılarla oluşan tarihine ekleyebileceğimiz bir kitap olması bakımından önemli fikrimce. Metinde, Edna üzerinden anlatılan, kadınların varlık mücadelesiyle, direnen sözüyle kesişiyor ve şimdiden bakınca kat edilen yolu görmemizi sağlıyor. Çünkü Sara Ahmed’in kısacık ama çok şey söyleyen o cümlesinde bahsettiği gibi: “Feminist bir yaşam yazılarak var edilmiştir.”

 


Emek Erez Kimdir?

Çeşitli gazete, dergi ve online sitelerde, kültür-sanat alanında on beş yıldır yazılar yazıyor.