Bir hayalin peşinde: Anadolu Kültür 20 yaşında

Farklılıklarla beslenen ve zenginleşen bir toplum hayaliyle 2002’de kurulan Anadolu Kültür’ün Direktörü Asena Günal: "Kültür ve sanatın, merakı ve umudu diri tutan, dönüştürücü gücüne yaslandık."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kültür sanatın ve sivil toplumun alanını genişletme ve demokratik, çoğulcu bir toplum inşasına katkı sağlama hedefiyle kurulan Anadolu Kültür, 20. yaşını kutluyor. 2002 yılında iş insanı Osman Kavala’nın girişimiyle sanat, iş dünyası ve sivil toplum alanından kişilerin bir araya gelmesiyle kurulan Anadolu Kültür, şimdiye kadar 104 farklı şehirde 2 bini aşkın sergi, söyleşi, konser ve film gösterimi düzenledi. Kurumun hikayesini çalışanlarından ve takipçilerinden dinledik. 

'OSMAN KAVALA’NIN BU GÜCE SAMİMİ BİR İNANCI VAR'

Osman Kavala'nın tutuklanmasından bir süre sonra kurumun direktörlüğünü üstlenen Asena Günal, zorluklara rağmen çalışmaya devam ettiklerini söylüyor. Kültür sanatın diyaloğa alan açan gücünü önemsediklerini belirtiyor: “Osman Kavala, 2020 yılında Hrant Dink Ödülü’nü aldığında yaptığı konuşmasında bu durumu ifade etmişti. Gerçekten buna dair çok samimi bir inancı vardır onun. Kültür sanatın, edebiyatın, insanları bir araya getirmeye, kaynaştırmaya, akıl yürüterek birbirini dinlemeye katkısına çok inanır.” 

Türkiye’deki siyasi ve toplumsal atmosferin değişimi, Anadolu Kültür’ün çalışmalarına olan yaklaşımı doğrudan etkiliyor. AB ile üyelik müzakerelerinin başladığı dönemde farklı şehirlere genişleyen kurumun faaliyetleri, önceden sivil alanı genişleten ve diyaloğa alan açan çalışmalar olarak görülürken son dönemde tepkisel yaklaşımlar ortaya çıkabiliyor: “Eskiden demokratikleşme perspektifi içinde olumlu yaklaşılan pek çok şeye bugün son derece olumsuz yaklaşan bir iktidar ve medyasıyla karşı karşıyayız.”

Kurum, Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı iş insanı Osman Kavala’nın 5 yılı aşan tutukluluğu nedeniyle de sık sık hedef gösteriliyor. 2018’de kuruma yapılan baskında gözaltına alınanlar arasında olan Asena Günal, bir baskı süreciyle karşılaştıklarını anlatıyor: “Haksız bir vergi cezası kesildi. Sonra yıllardır çalıştığımız banka bizimle çalışmayı kesti. Ticaret Bakanlığı, Anadolu Kültür’ün statüsü üzerinden çok kapsamlı bir teftiş süreci başlatıp kapatma davası açtı. Neyse ki kazandık o davayı. Dolayısıyla devlet farklı kurumlarıyla üzerimize geldi.” 

'ADALET ATLASI, OSMAN BEY’İN FİKRİYDİ'

Öte yandan Osman Kavala, Anadolu Kültür ile ilgili süreçleri cezaevinden takip etmeye devam ediyor ve ekibe önerilerde bulunuyor. “Ben her zaman ona notlar gönderdim, ondan da notlar geldi. OHAL kalkınca birebir görüşebilir oldum. Hep anlatıyorum, mesela Adalet Atlası isimli bir podcast yaptık. Adalete farklı disiplinlerle ilişkisi içinde baktık ve farklı disiplinlerden insanları bir araya getirdik. O aslında Osman Bey’in fikriydi, çünkü hukukun temel ilkeleri ve onların çıkış kaynakları üzerine okuyordu.”

'NEFES ALMA ALANLARINA DESTEK OLUYORUZ'

4,5 yıldır Anadolu Kültür’de çalışan Veli Başyiğit, Diyarbakır Hafızası ve ulusötesi kültürel iş birliği projesi Vaha ile ilgileniyor. Başyiğit, sivil toplumun alanının daraldığı dönemlerde, kültür sanatla kurulan diyaloğun kolaylaştırıcı bir işlev gördüğünü belirtiyor: “Anadolu Kültür, yürüttüğü çeşitli program ve projelerle sivil toplumun nefes alma alanlarına destek olmaya çalışıyor.”

Anadolu Kültür, Türkiye ve Ermenistan arasında yürüttüğü kültürel diyalog projeleriyle de öne çıkıyor. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin kırılganlığı, kültürel iş birliklerini zorlaştırıyor. Bu durumun özellikle Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ Savaşı sırasında yaşandığını aktarıyor:

“Savaş sırasında çok ciddi bir etkisi oldu bunun. Daha önce de normalleşme sürecinin gerilemesiyle zaten zorlaşan bir süreçti. Çatışmalar, pandemi gibi tüm dünyayı etkileyen koşullar bu tür süreçleri akamete uğratabiliyor. Ama biz biraz da inatçı bir tavırla olabildiğince bu tür ilişkileri devam ettirmeyi iş birliklerini sürdürmeyi hedefliyoruz.”

'DİYARBAKIR’DA ESAS OLAN ŞEY ÖZGÜVEN'

Anadolu Kültür’ün ilk faaliyetlerinden olan Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM), 2002 yılından bu yana Diyarbakır'da yer alan aktif bir kültür sanat kurumu. Proje koordinatörü Bilge Işık, DSM'nin üreten ve söz söylemek isteyen insanları bir araya getiren bir buluşma mekanına dönüştüğünü söylüyor. 

Diyarbakır’da belediyelere kayyum atanmasının bu kurumlardaki kültür sanat birimlerini de yok ettiğini söyleyen Bilge Işık, "2015 ve 2016’dan sonra daralma ve sıkışma hali arttı" diyor. Ancak bu sürecin ardından bir araya gelen kültür sanat üreticilerinin yeni bağımsız girişimler kurarak her şeye rağmen ayakta kalmayı başarabildiğini ve DSM’nin de bu bağımsız çalışmaları desteklediğini söylüyor:

“Diyarbakır'da esas olan şey aslında kültür sanat üreticilerinin kendine olan özgüveni. Birçok bağımsız kurum küçük de olsa irili ufaklı biçimde bağımsız mekanlarını kurdular. Yaklaşık 5-6 yıldır bu kurumları çok iyi işletiyorlar, yönetiyorlar ve toplumsal açıdan da çok karşılığı var.”

Diyarbakır’daki bu dönüşümü bir hayatta kalma mücadelesi olarak gören Bilge Işık’a göre, bu örnekler kültür sanatın ne kadar birincil ve vazgeçilmez olduğunu gösteriyor.

'YÖNÜMÜ BELİRLEYEN BİR ÇALIŞMA OLDU'

11 yıldır Diyarbakır’da fotoğraf ve video alanında üretim yapan Fatma Çelik, göç, toplumsal cinsiyet ve hafıza üzerine çalışıyor.

Fotoğraf çekmeye başladıktan bir yıl sonra Anadolu Kültür’le tanıştığını ve 2012’de “Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre Bak” projesine dahil olduğunu belirtiyor:

“Benim bütün fotoğraf ve video yönümü çok belirleyen bir proje oldu. Çünkü o dönemde tanıştığım herkesle birlikte üretmeye devam ediyorum.”

Fatma Çelik’e göre Diyarbakır’da kültür sanat alanında üretim yaparak hayatta kalabilmek imkansıza yakın. Sinemacıların ve fotoğrafçıların başka işlerde çalışıp buradan elde ettiği gelirle sanat yapabildiğini söylüyor. Bir başka zorluk ise ürettiği çalışmaları paylaşabilmek için mecra bulamamak. BAK projesiyle üretimlerini DSM'de sergileyebildiğini ve asgari meblağlarda da olsa destek alabildiğini söylüyor.

Depo'da, bağımsız sanatçıların ve araştırmacıların üretimleri sergileniyor.
'DEPO’NUN PROGRAMINI SANATÇILAR BELİRLİYOR'

2008 yılında Osman Kavala’nın inisiyatifiyle bir kültür sanat merkezine dönüştürülen Depo İstanbul, ilk sergisini 2009 Ocak’ta açmış. Eskiden bir tütün deposu olan yapı, 1950'lerden itibaren Kavala ailesi tarafından ticari malları depolamak için kullanılmış.

Anadolu Kültür’ün kâr amacı gütmeyen merkezlerinden biri olan Depo’nun Proje Koordinatörü Aslı Çetinkaya, Depo’nun ulaşılabilir ve esnek bir yapı olduğunu söylüyor. “Depo’da program oluştururken birtakım öncelikler ve ilkeler belirliyoruz. Ama program aslında bize dışarıdan gelen önerilerle oluşuyor. Öncelikli program belirleyicimiz bize projelerini gönderen araştırmacılar, sinemacılar, sanatçılar ve akademisyenler.”

Depo’daki sergilerde işlenen konunun tarihsel, sosyal arka planı ile ele alınmasını ve tartışmaya alan açmasını önemsediklerini belirten Çetinkaya, şöyle devam ediyor: “Osman Kavala'nın Depo'yu gezdirdiği küçük bir video var. Osman Bey o dönemde bir sanatçının yaptığı işi göstererek Depo’yu gezdiriyor. Hepimizin dileği en kısa zamanda yine Depo’da kendisini aramızda görebilmek.”

BAHARDA, ANADOLU KÜLTÜR BELGESELİ GELİYOR

20. yılını birlikte iş yaptığı sanatçılarla ve akademisyenlerle kutlayan Anadolu Kültür, Depo İstanbul’da çalışma alanlarıyla ilgili bir söyleşi dizisi düzenledi. Ayrıca kurumun 20 yıllık serüvenini anlatan bir belgesel çekildi. Baharda yayınlamayı umuyorlar.