Bir gökkuşağı öykünmesi: Annemin Kaburgası

Burçin Tetik'in kitabı 'Annemin Kaburgası', İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Tetik’in öyküleri gökkuşağını eksen belliyor: Kimliğinden onur duyanlar, atanmış cinsiyetlerin zoraki yaşantılarını bir kenara itenler, aşkı ve hazzı istediği gibi deneyimleyenler... Yazar, gökkuşağının renklerini anlatısına yedirirken, karşı cephenin diline pelesenk ettiği “şımarık, gerçek ve acı dünyadan bihaber, marjinal” gibi “suçlamaları” da muazzam bir anlatı gücüyle alaşağı ediyor.

Google Haberlere Abone ol

Büşra Uyar

Bir öykü kitabından ve eksenindeki konulardan evvel, çözümü basit -çok basit- haksızlıklardan bahsedelim mi biraz? Bahsedelim ki, her şeyden önce gökkuşağı için gereken kırılmayı yaşayalım: Öykü, şanssız formlardan biridir. Çoğu zaman edebiyata atılacaklar için ideal bir basamak, ilk adım olarak görülür. Bir yazara alışmak için fellik fellik ilk öyküleri aranır önce, yazara hazırlanmak ve biraz da onu gafil avlamak için. Öykü yazarlarına aceleyle sorulur, “Eee, roman için artık hazır mısın?”

Tuhaf bir talihsizlik... Esnek bir yapısı vardır öykünün, her şey olabilir ama durmadan bir şeyler dayatılır ona. Uzunsa, kısa olması beklenir; çok kısaysa biraz uzamalıdır. Kısa olması gerektiği için olayla yakalamalıdır insanı, zira derinlikli karakterler romanın işidir. Dil de sade ve anlaşılır olmalı -kimin için, bu konuya hiç girmeyelim- zira karışık ve nispeten anlamsız olması gereken şeyler şiirdir, herkes kendisinden bekleneni yerine getirmeli!

Annemin Kaburgası , Burçin Tetik, 99 syf., İletişim Yayıncılık, 2020.

İlginç bir şekilde, öykünün başına gelenler bedenin, kimliğin, yönelimin ve yaşamsal tercihlerin de başına gelir. Bireyin olması gereken şeyler için, olması gerektiği şekilde doğduğu düşünülür. Tartışmaya kapalıdır bu; ideal olarak yaratılmışızdır ve ideal hikâyeyi tekrar tekrar yazmak ve yaşamak zorundayızdır: Yazmak, yaşamak, üremek, izin verildiği ölçüde üretmek ve silinip gitmek... Varlığı hicap meselesi bir cephe bu. Gelgelelim -ve tabii ki!- yıkılabilir, gökkuşağıyla alt edilebilir bir cephe. İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Annemin Kaburgası', gökkuşağının altında ve bu cepheye inat cesurca, dimdik duruyor. Burçin Tetik’in ilk öyküleri bunlar: Hayret uyandıracak ölçüde soğukkanlı, cesur ve ince düşünülmüş bir dil var okurun karşısında.

Tetik’in öyküleri gökkuşağını eksen belliyor: Kimliğinden onur duyanlar, atanmış cinsiyetlerin zoraki yaşantılarını bir kenara itenler, aşkı ve hazzı istediği gibi deneyimleyenler... Yazar, gökkuşağının renklerini anlatısına yedirirken, karşı cephenin diline pelesenk ettiği “şımarık, gerçek ve acı dünyadan bihaber, marjinal” gibi “suçlamaları” da muazzam bir anlatı gücüyle alaşağı ediyor. Tetik, bu coğrafyayı, bu coğrafyadan göçmüş olmayı, aile baskısını, tercihlere yönelik zorbalığı, kadına şiddeti biliyor; nasıl bilmez, öykülerinin tohumlarını ektiği toprak bu. Ve tam da bu sebeple öyküleri bu toprakta ve bu toprağa inat yeşeriyor. Ve doğrudan söylüyor Tetik, belki de üslubunun en keskin özelliklerinden biri bu; lakin doğrudan söylemenin edebi hantallığını kendinden emin, okurun zihninde derinlemesine yol alan cümlelerle ortadan kaldırıyor.

'Annemin Kaburgası'na kasvet hakim; kasvete rağmen yaşayanlar, kendini keşfedenlerse kasvetin hakimleri. Bir anlık ama sonsuz, yakalanamayan bir gökkuşağı gibi, evet ama daha ziyade gökkuşağının oluşmadan önceki haline benzer: Kapalı bulutlar ve üşüten su damlaları, bunlardan kaçmak isterken arapsaçına dönmüş şehirler... Ve bir anda beliren, her koşula inat eden bir ışık huzmesi. İnat ediyor, soğuk damlaların içinden geçiyor, kırılıyor, yansıyor, dönüşüyor, birlik oluyor; ne kendisinden ne de karşısındakinden eser bırakmıyor ve bir renk cümbüşüne dönüşüveriyor. Büyü denebilir buna -kimileri ısrarla lanet demekle meşgul- ama en nihayetinde doğaya ait.

İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Annemin Kaburgası' bir gökkuşağı öykünmesi. Tetik’in öyküleri hayran olunası bir benzerlikle kasvetli toplumun, tahakkümün içinden geçiyor, kırılıyor, yansıyor ve edebiyatımızda yeni bir soluk olarak tepemizde beliriveriyor. Buna lanet diyen çıkacaktır elbet, ama biz o esnada okuduğumuz şeye şaşırmak ve sevinmekle meşgul olacağız.