Bir ben mi vardır benden içeri?

Yorgos Lanthimos'un kısa filmi "Nimic", Mubi Türkiye'de izleyicilerle buluştu. Filmin dramatik yapısını belirleyen unsur olan ‘Vaktin var mı?’ sorusu, film boyunca izleyiciyi hangi zaman sorgulamalarıyla baş başa bırakıyor.

Google Haberlere Abone ol

Gizem Üstündağ

Dünya prömiyerini 72. Locarno Film Festivali'nde yapan ve şimdilerde Mubi Türkiye’de gösterime açılan Lanthimos’un kısa filmi Nimic, güvenli alanından çıkamayan insanın, varoluşunun tekdüzeliğinde kaybolup giderken kontrolden çıkan zihninin bir otoportresini sunuyor adeta. Lanthimos, inşa ettiğimiz toplumsal kimliklerin daha ötesinde var olan salt bir özün varlığına işaret ediyor. Bilinmeyen ve alışılmışın dışında kalana dair bir şüphe bırakarak, tekinsizlik üzerine kurduğu anlatı dili ile 12 dakikayı soluksuz izletiyor.

Ailesiyle sorunsuz ve sıradan bir hayat yaşayan çello sanatçısının sorduğu sıradan bir soru, altüst olan benliğinin izdüşümü olarak beliriyor. Filmin dramatik yapısını belirleyen unsur olan ‘Vaktin var mı?’ sorusu, film boyunca izleyiciyi hangi zaman sorgulamalarıyla baş başa bırakıyor.

Çello sanatçısı olan adam metroda karşılaştığı tanımadığı bir kadına 'vaktin var mı?' diye sorar. Adamın ses tonu, mimikleri ve beden dili ile aynı soruyu kadın da sorar: ‘Vaktin var mı?’ ve kadın, adamı taklit etmeye devam eder. Yol boyunca adamı takip ederek, eve onunla birlikte girer. Adam, karısı ve çocuklarından yardım istercesine dönüp sorar çocuklarına: ‘Gerçek babanızın kim olduğunu söyleyin’, olayın şaşkınlığında olan çocuklar da beklenilen cevabı vermez: ‘Nereden bilebiliriz, biz çocuğuz’ ve kadın taklit etmeye devam eder adamı. Sabah olunca kadının ana karakterin yerine geçtiğini ve adamın ritüellerini aynı şekilde devam ettirdiğini görürüz. Değişen karakterler fakat değişmeyen eylemler ile film sona erer.

Varlığın güvensiz ve tekinsiz gerçekliği ile baş başa bırakır film. Orada olan, gerçek olan ben ile varlığı anlamdırmaya çalışan diğer ben'in savaşına tanıklık ederiz. Heidegger'in dasein kavramında belirttiği gibi “insan orada olandır, gerçekliktir”. Fakat insanın ‘dünyaya fırlatılmışlığı’ bir seçme şansı olmadığının ispatıdır ve insanın dünyaya ve dolayısıyla kendine yabancılaşması olağandır. Sudan çıkmış balık olarak tanımlayabileceğimiz insan, bu nedenledir ki topluma entegre olma ihtiyacından sıyrılamamıştır. Filmdeki ana karakterin yaşam içindeki ‘sıradan’ eylemleri ve gün içinde hiçbir anlamsal bağ kurulmadan sorulan ‘sıradan’ sorusu, varoluşun bilindışı düzeyinde önemli bir soruyu açığa çıkarır: Bir ben mi vardır benden içeri?

Dış dünyanın ‘ben’ ile varolduğunu savunan Heidegger, edilgen olanın dış dünya olduğunu ifade eder. Filmde edilgen konumda olan ana karakterimizdir oysa ve karşısında oturan, fakat ta içeriden gelen bir ses sorar: Vaktin var mı?

Varoluşunun daha fazlası olan özüne ulaşabilmesi için hala vakti var mıdır, bilinmez. Fakat içinde yaşadığı toplum, yabancısı olduğu ‘ben’in yükselen sesini bastıramayacaktır, o kesin.

Boşvermişliğin hüküm sürdüğü, anlamsız bir çağ olarak tanımlar Nietzsche modern çağı ve yalnızlıklar içinde yabancı olduğu bir varoluşla açıklar modern insanı. Lanthimos ise modern insanın yaşam standartını, anlatım diline hizmet eden sinematografisiyle başarılı bir şekilde ortaya koymuştur. Hiçliğin ele geçirdiği insanı ve hapsolduğu dünyasını soğuk renk kullanımı, tercih ettiği soundlar gibi unsurlarla desteklemiştir.

Nietzsche'ye göre nihilizm, geçilmesi gereken bir durak, insan aşılması gereken bir şeydir. İnsanın kendini konumlandırdığı yer ya da tanımladığı şey her ne ise onun üzerine çıkmalıdır. Böylelikle modern insan, yalnızlığından sıyrılıp anlamını bulacaktır. Edilgen nihilist tutumu aşmak, alışkanlıkların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacaktır. Bir türlü kıralamayan ritüel çemberi, esnemeyen kurallar Lanthimos'un tekinsiz dünyasında acımasız bir sona evrilir. Yabancısı olduğu kendisi, içinden çıkamadığı kısır döngüyü kırmaya yetmez.

Sahip olunan alışkanlıklar, idealize edilmiş kimlikler, tartışması güç değer yargıları, toplumsal normlar.. Bakmaya cesaret edemediğimiz ‘ben’imizle mesafeleri çoğaltıyor kuşkusuz. Peki sonlu bir varoluşta mesafeleri aşmak için ‘vaktimiz var mı?’