Satürn’ün uydusu Titan’a gitmek bize neler öğretebilir?

Titan, Jüpiter’in uydusu Ganymede’nin ardından, Güneş Sistemi’ndeki ikinci en büyük uydu. Titan’da bolca karbon bulunmasına karşın, aşırı derecede düşük ısılar suyu katı formda, buz halinde tutuyor ve uyduda var olan enerjiye bir kısıtlama getiriyor. Bununla beraber, donmuş haldeki yüzeyin derinlerinde sıvı su bulunabilir.

Google Haberlere Abone ol

Christian Schroeder

Güneş sistemimizin keşfedilmesinde atacağımız bir sonraki adım, başka gezegenlere uçmak olacak. Mars Helikopteri, geliştirilen teknolojiyi sergilemek üzere NASA’nın Mars 2020 Rover görevine eklenmiş biçimde gezegene gönderilecek. Yine de bu yalnızca başlangıç kısmı. NASA tarafından yeni duyurulduğu üzere, asıl mükâfat, 2026 yılında başlayacak Dragonfly görevi esnasında, Satürn’ün en büyük uydusu Titan’a bir insansız hava aracı (İHA) gönderilmesi olacak.

KOŞULLAR UÇMAYA UYGUN MU?

Uçan bir aracın yükselebilmesi için havaya ya da daha genel bağlamda bir atmosfere ihtiyacı vardır. Güneş Sistemi’nde yalnızca birkaç gökcismi bu koşullara sahip durumda. Titan, bu gezegeni uzun zamandır bir gizem perdesi altında tutan ve Dünya’nınkinden daha kalın olan bir atmosfere sahip. Yapılan araştırmalar, Titan’ın ilkel yaşam biçimleri barındırabileceğini ve gezegenimizdeki yaşamın nasıl ortaya çıktığını incelemek için kusursuz bir yer olduğunu ortaya koyuyor.

Titan, Jüpiter’in uydusu Ganymede’nin ardından, Güneş Sistemi’ndeki ikinci en büyük uydu. Aslında, Titan’ın 5,149 km’lik çapı, bir gezegen olan Merkür’ün 4,880 km’lik çapından daha büyük. Dünya’nın atmosferine (yüzde 80 azot, geri kalanı oksijen ve yüzde 1’den az diğer çeşitli gazlardan oluşur) benzeyen atmosferiyse, esas olarak (yüzde 96 oranında) azottan meydana gelmiştir.

Cassini uzay aracı, 2004’ten 2017’ye kadar Satürn’ün yörüngesinde tur attı ve gerçekleştirdiği birçok yakın uçuş sırasında Titan’ın bulutlarının altına bakabilmek için çeşitli radar ve diğer araçları kullanan ilk uzay aracı oldu.

AKTİF SIVI DÖNGÜSÜNE SAHİP İKİNCİ GEZEGEN

2005 yılında Huygens uzay sondası Titan’ın yüzeyine iniş yaptı. Uzay sondası, şu anda Güneş Sistemi’nde, Dünya dışında aktif sıvı döngüsüne sahip olan tek gökcisminin Titan olduğunu; ayrıca uyduda yağmur yağdığını, nehirler ve kimileri 100 metreden derin olan göller barındırdığını açığa çıkardı. Aramızdaki tek fark, bulutlardan yağanın bildiğimiz anlamda su olmaması.

Satürn ve ayları, Dünya’nın Güneş’e mesafesinden yaklaşık on kat daha uzak olduğundan, ısı aşırı derecelerde düşüktür (ortalama sıcaklığı -179 santigrat derece) ve su daima donmuş, katı haldedir ve Dünya’daki kayalara benzer biçimde davranır. Dünya için alışıldık sıcaklıklarda bir gaz formunda bulunan metan gibi hidrokarbonlar, burada gölleri dolduran bir sıvı formunda yoğunlaşır. Diğer karmaşık organik (karbon bazlı) moleküllerse Titan’ın atmosferinde oluşur ve kar gibi yüzeye yağar. Bu kar, daha sonra yüzey rüzgârlarıyla kum tepeleri haline gelir.

2034 yılında, Dragonfly ekibi ‘Shangri-La’ adı verilen kumul alanlarından birinin nispeten güvenli zeminine iniş yapacak. Organik maddelerin yapısını incelemek amacıyla farklı bölgelere de uçuşlar gerçekleştirecek.

UYDU ŞU ANDA HAYAT BARINDIRIYOR MU?

Görevin mühim taraflarından biri, Dünya’da var olan yaşamın kökenlerini meydana getiren süreçleri aydınlatmak. DNA ve proteinler gibi ‘makromoleküllerin’ aminoasitler gibi daha basit organik moleküllerden meydana geldiğini biliyoruz. Buna rağmen, bu süreçteki ara basamakları henüz tanımlayamadık; bu basamakları belki de Titan’da gözlemleyebileceğiz.

Etraftaki tüm bu yapı taşlarıyla, Titan’da yaşamın –mesela mikroorganizmalar biçiminde- var olup olmadığıyla ilgili spekülasyonlar mevcut. Peki bu ne kadar olası? Temel düzeydeki yaşamın en az üç bileşen gerektirdiği düşünülüyor; sıvı su, bir karbon kaynağı ve bir enerji kaynağı.

Titan’da bolca karbon bulunmasına karşın, aşırı derecede düşük ısılar suyu katı formda, buz halinde tutuyor ve uyduda var olan enerjiye bir kısıtlama getiriyor. Bununla beraber, donmuş haldeki yüzeyin derinlerinde sıvı su bulunabilir. Ayrıca, komşu uydu Enceladus’ta gerçekleşen su püskürmelerinin Titan’ın üst atmosferinde yağmurlar yağdırdığını ve bu olayın önemli miktarda oksijen tedariki yaptığını biliyoruz.

Dünya’da, ‘ekstremofiller’ olarak bilinen ve aşırı koşullarda hayatını devam ettiren çok sayıda mikroorganizma türü mevcuttur. Bunların genelinde, temel yaşam fonksiyonları -20 derecenin altındaki sıcaklıklarda bile işlemeye devam eder. Bu nedenle, yaşamın Titan’da ortaya çıkması için, Dünya’dan aşina olduğumuz ‘uygun koşulların’ sınırını epey genişletmemiz gerekir. Fakat yine de Dünya üzerinde süren yaşam bugüne dek bildiğimiz tek örnek ve hayal gücümüz de biraz sınırlı olabilir.

Yalnızca uzak bir olasılık gibi görünse dahi, Dragonfly görevi, Titan’ın yaşama elverişli olma ihtimalini doğru biçimde değerlendirecek ve geçmişteki ya da şu anki potansiyel yaşam belirtilerini araştıracak.

Uzay sondasının uçuş noktalarından biri olan 80 km çapındaki Selk meteor krateri, hem Dünya’daki yaşamın nasıl ortaya çıktığını anlamak hem de Titan’da şu anda yaşamın var olup olmadığını değerlendirmek için heyecan verici bir hedef. Burada, jeolojik zaman ölçeğinde görece yakın bir dönemde meydana gelen bir etki su buzunu eritti ve böylesi tepkimelerin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde ısı formunda enerji açığa çıkardı.

Bunların yanı sıra, Titan’da bir İHA havalandırmak, bizleri zamanda geriye götüren bir Dünya dışı bir deneyim olmayı vaat ediyor!

* Yazının aslı The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)