Biyoçeşitlilik çökme aşamasında

Evcilleştirilmiş türlerin vahşi akrabaları, yüksek dağ sıralarının, yoğun tropikal ormanların ve kurak çöllerin kayalık ve buzul ortamında yaşarlar. Doğal koşullarında gelişimlerini sürdürdüler ve bu sebeple besi türlerinin karşılaştıkları hastalıklarla mücadele etmelerine ve değişken çevresel koşullarda verimli kalmalarına yardım edecek genler barındırabilirler. Genetik çeşitlilik, bireylerin bilinmeyen bir hastalık karşısında bağışıklık kazanmak gibi faydalı genetik garipliklere sahip olma ihtimalini yükselterek, türlerin gelecekte de uzun süre varlığını devam ettirmelerini sağlar.

Google Haberlere Abone ol

Philip McGowan, Friederike Bolam, Louise Mair

Dünyadaki biyolojik çeşitliliğin durumunu gösteren yeni bir rapora göre, bir milyondan fazla türün neslinin tükenmesini önlemek için “köklü bir değişim” gerekiyor. Kara, tatlı su ve deniz ekosistemlerinden üç yıl boyunca toplanan ve Hükümetler Arası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Platformu (IPBES) tarafından çoğunlukla ‘IUCN Tehdit Altındaki Türler Kırmızı Listesi’nden elde edilen bilgilere dayanarak hazırlanan rapor, insanlığın doğaya yaklaşımını ve kullanma şeklini değiştirmemesi halinde, Dünya’nın yaşam destek sistemlerinin çökebileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Peki ama bu gündelik yaşamda ne anlama geliyor? Yeryüzünde yaşayan türlerin çeşitliliğini ve bolluğunu tanımlayan “Biyoçeşitlilik”, bilim insanları ve politika yapıcılar arasında süren tartışmaların dışında pek bilinmeyen bir terim. Biyoçeşitlilik krizinin sonuçları, birçok insanın özellikle de kendi yaşamları üzerindeki etkilerini kavraması açısından soyut ve zor görünebilir.

Öte yandan, besinleri düşündüğünüzde etkileri aklınızda netleşir.

GENETİK ÇEŞİTLİLİK VE GIDA GÜVENLİĞİ

Modern besi hayvancılığı ve tarım mahsulleri yetiştiriciliği, büyük miktarda ürün elde eder; bu durum, belirli özelliklere önem verildiği anlamına gelir. Tavuklar, düşük maliyetli bir üretim için tek tip boyutlarda olacak şekilde yetiştiriliyor; meyve ve sebzelerse, dolgun ve sulu bir yapıya sahip olacak biçimde... Hayvancılık ve tarım bitkileri popülasyonları içinde bu özellikleri çoğaltmak için, bitkiler ve hayvanlar, genetik olarak daha benzer türlerle çiftleştirilir; neticede hastalık ve çevresel değişim karşısında zayıf bir savunma sistemine sahip olan sığ ve tek tip bir gen havuzu oluşturur.

Islah edilmiş bitki ve hayvanların vahşi akrabaları, tarım mahsullerinin ve hayvancılığın kökenini oluşturan atalarla aynı türler ya da onların yakın akrabalarıdır. Beslenme amacıyla yetiştirdiğimiz domuzlar, yaban domuzundan (Sus scrofa), tavuklarsa Asya’da yaygın biçimde bulunan kırmızı orman kuşlarından (Gallus gallus) evcilleştirilmişti. Bu gibi vahşi türlerin, genetik çeşitliliklerini arttırmak için melezleştirebilecekleri evcil türlerle yeterli derecede yakından bağlantılı olduğu düşünülüyor.

Evcilleştirilmiş türlerin vahşi akrabaları, yüksek dağ sıralarının, yoğun tropikal ormanların ve kurak çöllerin kayalık ve buzul ortamında yaşarlar. Doğal koşullarında gelişimlerini sürdürdüler ve bu sebeple besi türlerinin karşılaştıkları hastalıklarla mücadele etmelerine ve değişken çevresel koşullarda verimli kalmalarına yardım edecek genler barındırabilirler. Genetik çeşitlilik, bireylerin bilinmeyen bir hastalık karşısında bağışıklık kazanmak gibi faydalı genetik tuhaflıklara sahip olma ihtimalini yükselterek, türlerin gelecekte de uzun süre varlığını devam ettirmelerini sağlar.

İklim değişikliği, gittikçe genişleyen bazı bölgeleri daha sıcak ve kurak bir hale getirdiğinden, mısırın kuraklığa karşı dayanıklı olan vahşi akrabaları, onları daha güçlü hale getirmek için evcil türlerle çaprazlanabilir. Aynı şekilde, ineklerin vahşi akrabaları, yeni hastalıklar ortaya çıktıkça DNA’larında kodlanan bağışıklık sistemini güçlendirmek için evcil sığırlarla melezlenebilir.

Bu köken türler ve vahşi akrabaların tamamı, kırmızı orman kuşu ya da yaban domuzu kadar yaygın bulunmuyor. Tedirgin edici derecede çok sayıda az bilinen tür aşırı biçimde tehdit altında, hatta yok olmanın eşiğinde. “Baer’s pochard” (Aythya baeri), Güney Doğu Asya kökenli ve evcil ördek neslinin türetildiği yeşilbaş ile yakından bağlantılı, nesli tehlikeli biçimde tükenmekte olan bir ördek türü. Orta Vietnam kökenli Kouprey (Bos sauveli), evcil ineğin vahşi bir akrabası ve günümüzde vahşi doğada soyu tükenmiş olabilir.

İnsanlar, genetik çeşitlilik birikimini gittikçe daha ticari bir biçimde -vahşi akrabalarını yitirirken elde edilen evcil hayvan ve ziraat mahsullerini- kullanarak, besin konusunda daralmakta olan bir tür temeline bel bağlıyorlar. Bu tür genetik kaynaklar, iklim değişikliğinin biçim verdiği bir dünyada 2050 yılına dek yaklaşık dokuz milyar insanı beslemek ve bunun tarım üzerinde yaratacağı zincirleme etkileri gidermek hususunda gün geçtikçe daha önemli bir hale gelebilir.

VAHŞİ AKRABALARI KORUMAK

Vahşi akrabalar, genel olarak kuşlar ve memelilerden daha kötü durumdalar. Tüm memeli türlerinin yüzde 25’inin yok olma tehdidi altında olduğu kabul edilirken, evcil hayvanların vahşi akrabası olan memelilerin yüzde 50’den fazlası yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Daha az tehdit altında olmakla birlikte, kuşlarla ilgili rakamlar da benzer bir durumu işaret ediyor. Tavuk ve hindi gibi evcil türlerin vahşi akrabası olan kuşların yüzde 31’iyle kıyaslandığında, tüm kuş türlerinin yüzde 13’ü tehdit altında.

Bu türlerin, yoğun biçimde evcilleştirilen akrabaları gibi iri gövdeli olduğu ve bir zamanlar yakalandığı veya öldürüldüğünde iyi bir besin kaynağı sağladığı düşünüldüğünde, (soylarının tükenmesi) belki de şaşırtıcı değil. Bu durum, Güney Doğu Asya’ya özgü, yaygın olarak avlanan, tavuklarla aynı alt aileye dahil ve yok olma tehlikesi altındaki bir tür olan Edwards Sülünü (Lophura edwardsi) için kesinlikle geçerli. Nehir mandasının yakın akrabası ve Endonezya’ya özgü bir sığır türü olan Lowland Anoa (Bubalus depressicornis) gibi 30 başka türün daha yok oluşla karşı karşıya olduğu düşünülüyor.

Evcil hayvanların bu tür vahşi akrabalarını yitirmek, ziraat mahsullerini ve evcil hayvanları genetik bağlamda daha yoksul bıraktığından gıda üretim sistemimizin sağlamlığını ciddi biçimde tehdit ediyor. IPBES raporu da bu tehdidin altını çiziyor. Ülkeler 2020 yılında biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik hedefler üzerinde anlaşacaklar ve evcil türlerin vahşi akrabaları, listede öncelikli bir sırada olmalı.

Doğayla olan ilişkimizde esaslı bir dönüşüme ihtiyaç duyuyoruz ve bu dönüşümün, beslenme rejimimiz ve besinlerin nasıl üretildiği konusunda ciddi değişiklikler içermesi gerekiyor. Gittikçe daha da belirsizleşecek bir gelecekte, genetik çeşitliliğin gıda güvenliğini artırabilmesi için kritik besi ve tarım türlerinin vahşi akrabalarına ihtiyacımız olacak.

* Yazının aslı The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)