Transhümanizm* ve kutsanmış insanın ölümü

İnsan istisnacılığı, insanların kategorik olarak farklı olduğunu ve temelde diğer hayvanlardan daha iyi olduğunu vurgular. Bu açık biçimde dinsel bir iddia değil, ancak buna çok yakındır. Pratik açıdan, “Bizler özeliz, çünkü Tanrı’nın suretinde yaratılmışız” fikrini sembolik olarak ifade etme işlevi görür. Evrimsel bakış açısına göreyse, bu fikir mantık dışıdır.

Google Haberlere Abone ol

Peter Clarke

Her birkaç on yılda bir, birçok insanın Batı medeniyetinin temel ilkelerine tehdit addettiği yeni bir terim ortaya çıkıyor. ‘Komünizm’ en büyük tehditlerden biriydi ve ‘Kızıl Korku’ yıllar boyunca yaygın bir histeriye neden oldu. Benzer bir panik, 80’li yıllarda, evangelist Hıristiyanlar, gizli bir Satanist ağının laik toplumu kontrol altına aldığına inanmaya başladığında yaşandı. Günümüzdeyse, en azından bir kısım dini muhafazakâr grubunun algısında, transhümanizm Batı medeniyetine karşı yeni bir varoluşsal tehdit olarak görülmeye başlandı. Hâl böyleyken, gerçekten yaşanacak şey yine korku olacak. Şayet transhümanizm en gösterişsiz hedeflerini dahi hayata geçirirse, muhafazakârların insanı her şeyden üstün tutan temel inancının ölümüne neden olacak.

İnsan istisnacılığı, en iyi ihtimalle, hatalı bir kavramdır; dahası, bazı insanlar onu ahlaki açıdan saldırgan bir türcülük** biçimi olarak algılıyor. Buna rağmen, hâlâ geniş biçimde kabul görüyor. Bir kişiye insan istisnacılığı kavramıyla ilgili ne hissettiğini sorarsanız, içten içe, insanlığın gerçekten de Tanrı’nın dünyaya verdiği bir armağan olduğuna inanırken, muhtemelen sizi küçümseyen gözlerle süzer. Tıpkı portakal suyunun sizin için iyi olduğu inancı gibi… Dikkatli insanlar, portakal suyunun koladan zar zor daha sağlıklı olduğunu bilse de -çünkü çok fazla miktarda şeker barındırır ve C vitamininin sağlığa olan faydaları fazla abartılmıştır- insanlar çoğunlukla eskiden kalma bir alışkanlık nedeniyle, kahvaltıda bir bardak portakal suyu içmeye devam eder.

'ÜSTÜN TÜR' DÜŞÜNCESİ MANTIK DIŞIDIR

İnsan istisnacılığı, insanların kategorik olarak farklı olduğunu ve temelde diğer hayvanlardan daha iyi olduğunu vurgular. Bu açık biçimde dinsel bir iddia değil, ancak buna çok yakındır. Pratik açıdan, “bizler özeliz, çünkü Tanrı’nın suretinde yaratılmışız” fikrini sembolik biçimde ifade etme işlevi görür. Evrimsel bakış açısına göreyse, bu fikir mantık dışıdır. İnsanların diğer hayvanlardan farkı türsel değil, düzeyseldir. Kendimizi evrim ağacında doğru bir şekilde konumlandırdığımızda, kategorik olarak ‘eşsiz’ olduğumuz efsanesini sürdürmek yerine diğer hayvanlarla aramızdaki benzerliklere odaklanarak, kendimize dair daha fazla şey öğrenebileceğimiz anlaşılıyor.

Bilim, insan istisnacılığı kavramının hatalı olduğunu ortaya koymuştur; fakat, neticede bu kavramı yıkacak olan şey, transhümanizmin gücü olacaktır. İnsan istisnacılığının kimi savunucuları bunda hem fikir ve gerçekten de dehşet içindeler.

Mesela, Discovery Institute (Keşif Enstitüsü / yaratılışçı propaganda yürüten bir düşünce kuruluşu), geçtiğimiz günlerde Transhümanist Haklar Bildirgesi’nden (kendi deyimleriyle “yanlışlıklar taslağından”) aldıkları bir kısım üzerine yazdılar:

“Transhümanizm, insanın istisnai durumunu paramparça ediyor. Batı’nın ahlaki felsefesi, her insanın sırf ve sadece insan olmasıyla bağlantılı olan doğal haklara sahip olduğunu kabul eder. Buna karşın transhümanistler, insanlığı, cyborg’lar***, internet ortamında yaşayan grup ve kişilikler ya da yapay zekâ denetimindeki makineler gibi, kendi suretlerinde yeniden yaratmaya hevesleniyorlar. Bu tavır, gerçek bir yapıbozum ve yeniden tasarlama konusunda kendilerini haklı çıkarmak için, doğal yapıdaki insanın istisnalığını reddetmeyi gerektirir. Bu sebeple, (Transhümanist Haklar Bildirgesi) insanları ayrıcalıklı hak sahipleri olarak görmek yerine, hem biyolojik hem de mekanik bir kategori altında anılan tüm ‘duyarlı varlıklara’ haklar tanıyor.”

KORKU VE İLERLEME İKİLEMİ

Keşif Enstitüsü açıkça korku tellallığı yapıyor olsa da yaptıkları tanım gayet doğru. Transhümanizm, felsefi bir hareket olarak, insanlığın durumu hakkında özellikle de kutsal hiçbir şeyin olmadığı fikrine dayanarak, genetik düzenlemeler ve teknolojik ilerlemelerle insanlığı daha da geliştirmeyi savunuyor. Bedenimizin ve zihinlerimizin yalnızca düzeltilebilecek değil, düzeltilmesi gereken hatalarla dolu olduğu açık biçimde ortada. Daha da ileri giderek, adından da anlaşılacağı üzere, transhümanizm, genetik açıdan değiştirilmiş insanlar, süper-insan cyborg’lar ve ölümsüz dijital zekâlar da dahil olmak üzere, insan doğasının ötesine geçen bir potansiyeli benimseyerek, bir gün duyarlılığımızı daha gelişmiş yaşam biçimlerine aktarmayı amaçlıyor.

Transhümanist hareketin çevresini saran felsefi korkulara karşın, insanlar yüz yıllardır bedenlerini ve zihinlerini güçlendiriyor. Mesela, yaklaşık 1290’dan bu yana gözlükler kullanılıyor. Bu teknolojiyi ilerletmeyi sürdürmemiz gerçekten de doğal bir yönelim. Aslında, görme yeteneğini tam anlamıyla geri kazanmak için biyonik gözleri vücudumuza ekleyerek, gözlükle görme yeteneğimizi geliştirmenin de ötesine geçtik. Keşif Enstitüsü, transhümanizmi Batı’nın ahlaki felsefesini baltalamakla itham edebilir ama buna benzer gelişmelerin gerçekten de inanılmaz olduğunu kabul etmek zorundalar.

Kendilerini transhümanist olarak niteleyen insanlar hâlâ fazlasıyla alışılmamış bir grup teşkil ediyorlar. Kulak içine görünmez kulaklıklar ve penisine bir vibratör yerleştiren Rich Lee gibi insanlar var. Tabut şeklinde bir otobüste cumhurbaşkanlığı seçim çalışması yürüten ve volkan sörfü sporunu icat eden, Transhümanist Parti’nin kurucusu Zoltan Istvan gibileri de mevcut. Geçtiğimiz günlerde, Wired dergisinde, kendilerini çeşitli türlerden fütüristik cyborg’lara dönüştüren tuhaf insanların bir listesi yayınlandı.

GELECEKTE HER ŞEY TERSİNE DÖNEBİLİR

Çoğu insan bu harekete katılmak için acele etmiyor. Bununla beraber, pratikte modern dünyadaki herkes, ister sevsin ister sevmesin, doğruca transhümanist bir çağa ilerliyor. Elon Musk’un da vurguladığı üzere, her birimizin, bizleri birer cyborg haline getiren akıllı telefonları var. Cihazlarımızı bir kenara atmamız ve dijital ortama sinir ağlarımız aracılığıyla bağlanmamız için uzun bir zaman geçmesi gerekmeyebilir. Bunun ardından, biyolojikten ziyade dijital hale gelmemiz ne kadar sürer? Fiziksel bedenlerimizi koruduğumuz gibi tüm hastalıklardan kaçınmamız ve genetik değişikliklerle zekâmızı toplu biçimde artırmamız ne kadar sürer?

Bu süreç boyunca insanlığımızı kaybedip kaybetmeyeceğimizi görmeye devam edeceğiz, ancak insanın ayrıcalıklı olduğu düşüncesinin geçmişte kalacağına dair çekinmeden bahse girebiliriz. Baştan ayağa (herhangi bir tür genetik değişiklik veya teknolojik geliştirme olmadan) bir insan olmak, büyük ihtimalle savunulamaz ya da etik dışı görülecektir. Bu gerçekleştiğinde –farklı türde cyborg’lar ve dijital zekâlar çoğalmaya başladığında- elimizdeki tek seçenek, Transhümanist Haklar Yasası’nı ciddiye almak ve yalnızca insanlara değil, tüm duyarlı canlılara ahlaki bir değer vermek olacaktır.

* Transhümanizm: İnsan türünün, özellikle bilim ve teknoloji yoluyla, mevcut fiziksel ve zihinsel sınırlamaların ötesinde gelişebileceği inancı ya da teorisi.

** Türcülük, canlı varlıklara yalnızca ait oldukları türden ötürü farklı değerler atfedilmesi anlayışıdır. Bir değerler hiyerarşisi barındıran bu anlayış, ırkçılığa benzer biçimde kimi canlıları ‘aşağı’, kimileriniyse ‘üstün’ diyerek kategorize eder. Bazı felsefi ve politik akımlar, türcülüğü, ırkçılığın ve faşizmin bir çeşidi olarak görür.

*** Cyborg (‘siborg’ diye okunur); Kısmen insan, kısmen makine olan canlı ya da insana benzeyen makine.

**** Yazının aslı Areo sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)