Hava kirliliği düşük yapma riskini artırıyor

Hava kirliliğinin erken doğum ve düşük riskini artırmadaki rolünü araştıran çalışmalarda bilim insanları sonuçların can sıkıcı olduğunu açıkladı. Yapılan son araştırmalarda hava kirliliği nedeniyle oluşmuş, anne karnındaki bebeklerde kirlilik parçacıkları bulundu.

Google Haberlere Abone ol

Bilimsel bir araştırmaya göre, hava kirliliği hamile kadınlar için düşük yapma riskini arttırmada sigara kadar kötü. Araştırmayı yapan bilim insanları elde edilen bulguların can sıkıcı olduğunu ve gelecek nesillerin sağlığını korumak için toksik havanın azaltılması gerektiğini söyledi.

Hava kirliliğinin erken doğum ve bebekte düşük doğum ağırlığı riskini arttırarak fetüslere zarar verdiği zaten biliniyordu. Yapılan son araştırmalar da plasentalarda kirlilik parçacıkları buldu. Uzun süre kirli havaya maruz kalmanın düşük yapma riskine etkisi daha önce incelenmişti. Brezilya’dan İtalya’ya, İtalya’dan Moğolistan'a kadar gerçekleştirilen bazı çalışmalar arada bir bağlantı olduğunu buldu, fakat diğer bazı çalışmalar aynı sonuca varmadı.

Bununla birlikte, son yapılan bu çalışma hava kirliliğine kısa süreli maruz kalmanın etkisini değerlendiren ilk çalışma özelliğini taşıyor. Bu çalışma ile dünyada olağanlaşan azot dioksit (NO2) kirliliğindeki yükselişin düşük yapma riskini % 16 oranında arttırdığı tespit edildi.

Utah Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı ve araştırma ekibinin üyesi Dr. Matthew Fuller, “Bu oldukça önemli bir bulgu. Söz konusu risk artışını, fetus üzerinde çevresel etkilerle ilgili yapılan diğer çalışmalarla karşılaştırırsanız, sonucun tütün dumanının ilk üç ayda yaşanan gebelik kaybı üzerindeki etkisine benzer olduğunu görürsünüz” dedi. NO2 (azot dioksit), özellikle dizel araçlarda yakıtların yanmasıyla ortaya çıkmaktadır.

Fertility and Sterility dergisinde (Doğurganlık ve Kısırlık) yayınlanan araştırma, ABD'de Salt Lake City'de ve bu şehrin çevresindeki kentsel alanlarda yapıldı.

DÜŞÜKTEN ÖNCEKİ YEDİ GÜNDE MARUZ KALINAN NO2 SEVİYESİ ÖNEMLİ 

Fuller, sonuçların başka yerlere de uygulanabileceğini söylüyor: “Dünyada, çok daha büyük bir kirlilikten muzdarip pek çok yer bulunuyor, bu yüzden sorun sadece Utah'a özgü değil. Bu hepimizin karşı karşıya kaldığı bir sorun.” Salt Lake City'deki NO2 seviyeleri Londra ve Paris gibi şehirlerdeki seviyelerle benzerlik gösteriyor.

Fuller bu konuya ilk kez ailesinin bir üyesi 2016 yılında, özellikle hava kalitesinin kötüleştiği bir dönemde, düşük yaptığı zaman dikkat kesilmiş. Fuller, “Bu, aklımdaki soruyu tetikledi ve sonra acil serviste (kirlilik artışı) sırasında ve sonrasında düşük sayılarında artışlar olduğunu hatırladığımda aradaki bağlantıyı fark etmeye başladım.”

Fuller, etkinin gerçek olup olmadığını görmek için nüfus sağlığı bilimcisi Claire Leiser ile ve diğerleriyle birlikte çalıştı. 2007 ve 2015 yılları arasında, düşük yapıp acil servise gelen 1.300'den fazla kadının kayıtlarını incelediler.

Bir kadının düşük sırasında hava kirliliğine maruz kalışı ile düşük yapmadığı zamanlar karşılaştırıldı. Yani düşük yapmadığı zaman zarfında yaş, kilo, gelir ve diğer kişisel faktörler hesaba katıldı.

Düşükle en güçlü bağlantı, düşükten önceki yedi günde maruz kalınan NO2 seviyesiydi.

Tüm dönem boyunca ortalama yedi günlük NO2 seviyesi metreküp başına 34 mikrogram (μg / m3) idi, fakat 145μg / m3'te bu, doruğa ulaştı. Araştırmacılar, 20μg / m3'lük NO2 kirliliğinde artış tespit edip bunu düşük riskindeki % 16'lık artışla ilişkilendirdi. Fuller: “Birçoğumuz (hava kirliliğinin) sağlığımız üzerinde bir etkisi olduğunu düşünüyoruz, ancak doğmamış çocuklar üzerindeki gerçek etkileri olduğunu bulmak çok can sıkıcı” diyor.

Hava kirliliği nedeniyle koruyucu maske takan bir kadın, Pekin/Çin.

Son yapılan bir çalışma ile de tespit edildiği üzere daha yüksek partikül kirliliği seviyesi, daha fazla düşük riski ile de bağlantılıdır, fakat yeni çalışmada bulunan ilişki istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bununla birlikte, son dönemde İran, İtalya, Moğolistan ve ABD'de yapılan parçacık kirliliğine uzun süreli maruz kalınmasına ilişkin yapılan diğer çalışmalar önemli bağlantılar buldu. Bu çalışmaların analizlerinde ozon ve kükürt dioksit dâhil diğer hava kirleticiler de yer aldı.

Hava kirliliğinin bir fetusa zarar verebildiği mekanizma henüz belirlenemedi ancak muhtemel bir hipoteze göre kirleticiler oksidatif strese ve iltihaplanmaya neden oluyor.

HAVA KİRLİLİĞİNİ AZALTMAK GELECEK NESİLLERİN SAĞLIĞINI KORUYACAK

Edinburgh Üniversitesi’nden Dr. Sarah Stock, “Hava kirliliği, dünya çapında milyonlarca annenin, bebeğin ve çocuğun sağlığına açık bir biçimde zarar veriyor. Hava kirliliğinin etkisini azaltmaya yönelik tedbirler, gelecek nesillerin sağlığını garantilemek için çok önemlidir” diyor.

Bununla birlikte Dr. Stock, düşük riskinin gebeliğin hafta sayısına bağlı olarak önemli derecede değiştiğine ve yapılan bu çalışmanın bu bilgiyi kaydetmediğine ve bunun da potansiyel olarak sonuca yönelik bir önyargı oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Claire Leiser ise şunları söyledi: “Kadınların gebelik dönemini takip edebilseydik bu, kadının en çok ne zaman risk altında olduğunu anlamak açısından ciddi fayda sağlardı. Gerçekten bu konuda daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Fakat hava kirliliği ve doğum sonuçları hakkında yeterince şey biliyoruz: Eğer hamileyseniz doktorunuzla konuşun.”

Fuller, yapılacak en iyi şeyin kentsel alanlardaki genel kirlilik seviyesini azaltmak olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, kadınların yılın en kirli dönemlerinden kaçınacak şekilde hamilelik zamanını seçebileceklerini de belirtiyor. Bu dönem Utah ve diğer pek çok yerde kıştır, ancak yerel koşullara bağlı olarak değişebilir.

Fuller ayrıca hamile kadınların kirliliğin olduğu günlerde güç harcamaktan kaçınabileceğini ve iç mekân hava filtresi almayı düşünebileceğini söyledi. Fuller, “Fakat gelişmekte olan dünyada bunlar çoğu insanın karşılayamayacağı lüksler” olduğunu da sözlerine ekledi.

* Yazının aslı The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Dilaver Demirağ-Nesrin Aytekin Torun)