Bilim doğal afetlere hazırlanmamıza nasıl yardım edebilir?

Uydu, bilgisayar ve haberleşme sistemlerinde yaşanan ilerlemeler, artık kasırgalar, seller ve benzeri olaylar hakkında bizlere erken uyarılar sağlıyor. Makul bir hazırlık süresi mevcutsa, bu tür felaketlere karşı uyarılar ve tahliye işlemleri gerçekleştirilebilir.

Google Haberlere Abone ol

Kusala Rajendran *

Son dönemlerde yaşanan doğal afetlerin sıklığında bir artış var gibi görünüyor. Kasırgalar, volkanik püskürmeler, depremler, seller ve toprak kaymalarını çok daha sık biçimde işitiyoruz. Son yirmi yılda Hindistan’da yaşanan felaketlerin tarihçesine bir bakalım: 2001’de Bhuj depremi, 2004’te tsunami, 2013’te Uttarakhand ve 2018’de Kerala’da gerçekleşen seller... Tüm bu olaylar, artan biçimde ağır can ve mal kayıplarına yol açtı. Olayların ortak noktası, antropojenik (insan kaynaklı) etkilerin oluşan hasarı arttırması. Bilimsel olmayan bir anlayışla arazi kullanımı, çarpık yapılaşma ve iklim değişikliği bu tür tehlikelerin ciddiyetini kesin biçimde arttırıyor.

DEPREMLER EN BEKLENMEDİK AFETLERDİR

Var olan talebin elimizdeki kaynakları aştığı bir dünyada, tehlikelerin etkisinin artması da muhtemel. Bu sebeple, daha hazırlıklı olunması, yaşanabilecek tehlikelerin türünün daha yüksek seviyede anlaşılması ve zararları hafifletme yeteneğine sahip olunması gerekiyor.

Uydu, bilgisayar ve haberleşme sistemlerinde yaşanan ilerlemeler, artık kasırgalar, seller ve benzeri olaylar hakkında bizlere erken uyarı imkânları sağlıyor. Yeterli hazırlık süresi mevcutsa, bu tür felaketlere karşı uyarılar ve tahliye işlemleri gerçekleştirilebilir. Diğer yandan, depremler öngörülemez halde kalmayı sürdürüyor ve herhangi bir uyarı ya da tahliye için bizlere hiç zaman tanımıyor.

Depremler üzerinde çalışan bir kişi olduğumdan, bu olguların kasırgalar, seller ya da volkanik patlamalardan farklı olarak neden öngörülemeyeceği sorusuna sıkça muhatap oluyorum. Depremlere doğru giden süreçlerin yeryüzünün derin kısımlarında meydana geldiği ve insanların gözlem alanının dışında kaldığına ilişkin açıklamamsa nadiren yeterli görülüyor. Yine de birçok insan depremlerin öngörülemeyeceğini kabul ediyor ve depremlerin haber verilememesi hususunda bilim insanlarını suçlamıyorlar. Diğer yandan, hatalı bir tahmin yapıldığında tepkiler daha keskin olur.

BİLİM DÜNYASINI SARSAN BİR DAVA

İtalya’nın L’Aqila kentinde, 2009 yılında 300’ü aşkın insanı öldüren ve tüm şehri yıkan orta şiddette bir deprem olduğunda, gerçekleşen tepki böyleydi. Depremin sonrasında görülen bir davada, uzmanların oluşturduğu bir ekip (bunlardan altısı sismologdu; diğerleri volkanbilimciler, deprem mühendisleri ve bir kamu görevlisinden oluşuyordu) suçlu bulundu ve altı yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yargıç, ekip üyelerine, insanların evlerine dönmelerine yol açan biçimde, bir depremin olmayacağına dair verdikleri asılsız güvenceden ötürü suçlu bulunduklarını açıkladı. Hapse girenler daha sonra beraat ettiler, fakat bu olay kesinlikle deprem tahmini alanında bir sarsıntıya yol açtı.

Sonraki yıllarda dünya deprem tahminlerine ilişkin pek bir şey duymasa da Colorado Üniversitesi’nden Prof. Roger Bilham’ın da dahil olduğu ABD’li iki bilim insanı, 2018 yılında yıkıcı depremlerin sayısında bir artış yaşanacağını öngördü. 2017’nin Ağustos ayında yayınlanan bir bilimsel makalede, dünyanın rotasyon (kendi etrafında dönüş) hızındaki değişimin, özellikle de yoğun bir nüfus barındıran tropik bölgelerde sıklaşan biçimde sismik faaliyetleri tetikleyebileceği ifade ediliyor.

Bir gün içindeki milisaniyelik değişimini gün boyunca gerçekleşen sismik faaliyetlerdeki (yer hareketlerindeki) artışa bağlayan temel mekanizma konusunda emin değilim. Yüzyıllık bir sürede, dünyanın dört bir yanında gerçekleşen sismik faaliyetlerdeki artış ile dünyanın dönüş hızındaki yavaşlama arasında bazı bağlantılar olduğunu gösteriyor. Dahası, (bu bilim insanları) aynı esnada yoğun bir nüfus barındıran tropikal bölgelerde bu faaliyetlerin artacağını öngörüyorlar. Hindistan’dan özel olarak bahsetmeseler de, Himalayalar'ın ülkeyi sınırlandırması nedeniyle, Asya’nın bu bölgesi yer hareketleri açısından en faal bölgelerden biri.

UYGUN VE YETERLİ BİR AFET PLANI HAZIRLANMALI

Himalayalard'an bahsetmişken, Roger Bilham’ın başka bir öngörüsü bulunuyor. 2001 yılında bilimsel verilere dayanarak oluşturulan tahmin, Himalayalar'daki Garhwal-Kumaon bölgesini her an yaşanabilecek büyük bir deprem karşısında hazırlıklı olmaya çağırıyordu. Bu deprem gerçekleşmedi ama eğer gerçekleşseydi ne kadar iyi hazırlanmış olabilirdik? Tarih, bizlere, Himalayalar'daki büyük depremlerin Gangetik düzlüklerini ciddi biçimde etkilediğini aktarıyor. Bölge nüfusunun yoğunluğu ve ovalardaki gelişimin boyutları göz önünde bulundurulduğunda, hasar azaltım planını nasıl hazırlamalıyız?

Belki de Afet Yönetim Kurumu’nun, gelecekte yaşanacak bir depremin etkisini nasıl azaltacağı konusuna yoğunlaşması gerekir. Bunun için yüksek risk seviyelerini gösteren bir harita yeterli değildir. Savunmasız bölgelerin haritalandırılması ve gelecekteki yapı tekniklerinin iyileştirilmesine, güçlendirilmesine vb. ilişkin tavsiyelerde bulunulması için bazı planların olması gerekir. Bunun dışında, vatandaşlar arasında farkındalık yaratmak ve hemen yanlarında uyuyan ve her an uyanabilecek bir düşman bulunduğunu anlamalarını sağlamak da oldukça mühim. Bilinen bir düşmanla baş etmek, bilinmeyen ve beklenmedik anda ortaya çıkan düşmanla baş etmekten çok daha kolaydır.

*Kusala Rajendran, Bengaluru’daki Dünya Bilim Merkezi / Hint Bilim Enstitüsü’nde profesördür.

Yazının aslı Hindustan Times'dan alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)