Bebeklerin ahlâki değerleri var mı?

Bebeklerin doğumdan gelen bir ahlâki birikimleri, değer yargıları veya karakterleri olabilir mi? Araştırmalar, onların da iyi ile kötüyü birbirinden ayırdıklarını gösteriyor.

Google Haberlere Abone ol

Emrys Westacott *

Tüm insanların değer yargıları var. Her gün başka insanların davranışlarını yargılıyor, bazılarını onaylıyor, bazılarını ise eleştiriyoruz. Ebeveynlik yapmaktan, nükleer silahlara dek çok geniş bir çerçevede, konuların doğruluğu ve yanlışlığı üzerine net fikirlerimiz var. Peki ahlaki değerlerimiz nereden geliyor?

En bariz seçenek, içine doğduğumuz ve yetiştirildiğimiz toplumun kendisi. İnsanlar, etrafındakilerin düşünce ve hareketlerinden yoğun biçimde etkilenme eğilimindeler. Diğer seçenekse, mantık ve muhakeme yetisi. Genellikle olayları mantık süzgecinden geçirerek algıladıklarında, insanlar kendi kültürlerinin de değer yargılarını eleştirirler. Mesela eşcinsel bireylere ayrımcılık uygulanmasının adaletsiz olduğunu ifade ederler.

Bir ihtimal daha var: Kimi değerlere doğuştan sahip olabiliriz. Bu, birçok insana saçma gelebilir. Popüler teoriye göre, yeni doğmuş bir bebeğin zihni ‘’boş bir levha’’ gibidir. Her şey deneyimlerle öğrenilir. Bu, ampirik (deneyci) düşünce yaklaşımının temel dayanaklarından biridir ve her bilgiye uygulandığı, gibi ahlâki değerlere de uygulanır.

Ama Paul Bloom gibi kimi psikologlar, iddia edildiği üzere boş levhalar gibi doğmuyor olabileceğimizi ifade ediyor. Aslında Bloom, Bebeklerin Ahlâki Yaşamı isimli kitabında yerleşik değer yargılarıyla doğduğumuzu iddia ediyor değil. Zira bebeklerin sadece kendi varlığını sürdürme derdinde olan minyatür canlılar olduğu düşünülürse, bunu iddia etmek anlamsız olurdu. Bloom’un asıl söylediği şey, kimi değer yargılarının öğrenme ile elde edilmediği.

Yani, ne demek istiyor? Ve bebeklerin ne düşündüğü nereden bilebilir? Sonuçta, bebekler konuşamaz…

BEBEKLER İYİLERİ SEÇİYOR

Psikologların, bebeklerin aklından geçenleri saptamaya çalışmaları çok maharetli bir iş olsa gerek. En sık kullanılan önemli stratejilerden biri, zamana bakma yöntemi. Araştırmacılar bebeğin çeşitli insan ve olaylara ne kadar süreyle baktığını ölçüyorlar. Buradaki öngörü, bebeğin ilginç bulduğu şeye daha uzun, ilginç bulmadığı şeylere daha kısa bakacağı yönünde. Diğer bir yöntem ise bebeğin bir şeyi izlemesine izin vermek ve ardından nasıl hareket edeceğine bakmak.

Bu basit deney şöyle gerçekleşiyor: Bebeğe yokuş yukarı çıkmakta zorlanan yuvarlak bir cisim gösteriliyor. Üçgen bir cisim gelip yuvarlağın önünü kesiyor ve yuvarlak cisim aşağı, geriye doğru yuvarlanıyor. Disk tekrar yukarı çıkmaya çalıştığında, kare bir cisim önünü kesiyor ve arkasına geçerek yukarı çıkması için diski itiyor. Bunu gördükten sonra sadece birkaç aylık bir çocuk, seçmesi istendiğinde, üçgen ile kare cisim arasından kare olanı, yani yardımcı olanı seçiyor.

Yardımcıyı seçmesi, bebeğin ahlâki bir seçim yaptığını göstermiyor. Ama Bloom’a göre bu seçim, yetişkinlerin muhakeme tarzını andırıyor: Zorlaştıran yerine yardım edeni seçmek. Ancak bebeğin burada bir çıkarı yok. Kare cismin kendisine sağlayacağı faydalara istinaden bu seçimi yapmıyor. Sadece “iyi” olanı “kötü” olana yeğliyor.

EMPATİ VE ŞEFKAT DUYGULARI HİSSEDERLER Mİ?

Empati kurmak, başkasının hissettiği bir şeyi hissedebilmek anlamına gelir. Parmağına çekiçle vuran birini görürseniz, gayri ihtiyari siz de parmağınızı tutarsınız. Bu empatik bir tepkidir. Sempati ve şefkat ise farklı şeylerdir. Birine değer vermek, eğer zorluk içindelerse onlar için kötü hissetmektir.

Çok küçük bebekler, acı içinde birini görürlerse tepki verir ve kendilerini rahatlatmaya çalışırlar. Bu, empati yaptıklarını ancak sempatik bir tepki vermediklerini gösterir. Yaklaşık 1 yaşına gelmelerinden itibarense eğer zarar gören kişi yakınlık hissettikleri biriyse, onu teselli etmeye çalışabilirler.

YARDIMSEVERLİK

Küçük bebekler başka insanlara şefkat ve sempati besleyebildiklerine dair kimi davranışlar da sergiliyorlar. Örneğin bir yetişkin ağır bir kutu taşırken dolap kapağını açamazsa, 1 yaşındaki çocuk onun için kapağı açıyor. Ancak bu yardım duygusu sınırlı. Bebekler bunu sadece tanıdıkları insanlar için yapıyor, yabancı birine karşı tepkisiz kalıyor.

PAYLAŞMA

Paylaşmak empati yapmaya işaret edebilecek davranışlardan biri. Özellikle de bir çıkar gözetilmiyorsa. Bir  yaşının altındaki çocuklar çocukların neredeyse hiçbiri paylaşmıyor. Sonra 1-2 yaş arasında, tanıdıkları insanlar ile, bazı şeyleri paylaşmaya başlıyorlar. Yabancı insanlara karşı ise 2 yaşına kadar neredeyse tamamen sempatiden yoksunlar. Örneğin bir yabancıya şeker uzatmıyorlar. Üç yaşında ise paylaşıyorlar.

ADALET

Elbette pek çok çocuk isyan ederken “Ama bu haksızlık!” diye bağırıyor. Bu alışıldık bir şey. Ve şikayette bulunan kişi çoğunlukla eşit muamele görmediğini ifade ediyor. Bloom’a göre çocukların eşitlikten yana ağır basan bir yönelimleri var. Ve bu, konuşmalarından önce bile kendini belli ediyor. Henüz 16 aylık bir bebek, her şeyi eşit dağıtan bir kuklayı adaletsiz dağıtana tercih ediyor. Aslında çocukların insanların ne hak ettiğine dair oldukça sofistike bir algı dünyaları var. Eşit iş yapan ve karşılığını eşit alan bir grubu daha uzun süre seyrediyorlar. Yani, yönteme göre, bu görüntü daha çok ilgilerini çekiyor.

AHLÂKİ DEĞERLER

Paul Bloom’un çeşitli deneylerden ve gözlemlerden sonra vardığı sonuç, bebeklerin ve küçük çocukların bir çeşit ahlâki değerler setine hâlihazırda sahip oldukları. “Ahlâki Değeri” ünlü ekonomist Adam Smith’e referans yaparak kullanıyor. Smith’e göre, tıpkı duyu organlarımızın renk, ses, koku ve tattan etkilenmesi gibi, ahlâki değer yargılarımız da çeşitli şeylerden etkileniyor ve bu bizi, bazı şeyleri “iyi” ya da “kötü” olarak sınıflandırmaya itiyor.

Çok küçük bir çocukken bile insanlar olarak içimizde değer yargıları taşıyor, acı çeken birine şefkat ve empati besliyor, nezaketi zorbalığa tercih ediyor ve eşit dağıtıma dayalı bir adalet duygusu barındırıyoruz.

* Makalenin aslı Thoughtco sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: İdil Karşıt)