Buz devrine ait bulgular sanat tarihini değiştiriyor

Endonezya'da bir mağarada yapılan kazılarda en az 30 bin yıllık sanat koleksiyonu ortaya çıktı. Bulgular, buzul çağında yaşamış avcı ve toplayıcıların kültürel açıdan fakirleştiğini gösteriyor.

Google Haberlere Abone ol

Adam Brumm/Michelle Langley *

Endonezya'da bir mağarada yapılan kazılarda kimileri en az 30 bin yıllık olan tarih öncesi süs ve sanat eserlerinden oluşan eşsiz bir koleksiyonu ortaya çıktı. Söz konusu alanın dünyanın en eski mağara sanatçıları tarafından kullanıldığı düşünülüyor.

Bu hafta yayınlanan yeni bulgular, Güneydoğu Asya'da yaşayan Pleistosen (buzul çağı) avcı-toplayıcı topluluklarının kültürel açıdan fakirleştiğini gösteriyor. Dahası, Asya'dan Avustralya'ya giderken, o güne dek bilinmeyen yeni türlerle karşılaştıklarında insanların ruhsal hayatlarının değiştiği düşünülüyor.

ASYA’NIN ÖTESİNE İNSAN GÖÇÜ

Modern insanlar günümüzden yaklaşık 50 bin yıl önce Avustralya'da koloniler kurmuşlardı. Bu göç, insanları kıtasal Avrasya'dan tekne ile Wallacea'ya, yani Asya ile Avustralya arasındaki okyanus bölgesinde yayılan adalar zinciri ve mercan adaları arasında dolaştıran bir seyahatti.

wallace Wallacea Hattı’nın doğusunda bulunan okyanus adaları bölgesi olan Wallacea, Asya'nın kıtasal bölgeleri ile Avustralya-Yeni Gine arasında uzanır. Çizim: Adam Brumm

Arkeologlar, Afrika'daki atalarımızın büyük göç hareketinin bir parçası olarak Wallacea'ya giden ilk homo-sapienslerin kültürel yaşamları hakkında uzun zamandır spekülasyonlar yapmaktadır. Bazıları, Geç Pleistosen dönemindeki insan kültürünün, homo-sapiensin Avrupa'ya yayıldığı ve Hindistan’a dek uzak doğuya eriştiği dönemde, yüksek seviyede bir karmaşıklığa ulaştığını savunuyor. Bunun ardından, insanların güneydoğu Asya ve Wallacea bölgelerine girdikçe, kültürlerin daha gelişmiş bir seviyeye eriştiği düşünülüyor. Ancak Wallacea'daki yeni araştırmalar bu görüşü derinden sarsan nitelikte.

BUZ DEVRİNDEKİ SULAWESİ’DEN YENİ BULGULAR

Bu bulgulara eklenen yeni bilgiler, Wallacea'daki en büyük ada olan Sulawesi üzerindeki kireçtaşı mağarasında keşfedilen, daha önce belgelenmemiş sembolik eserlerden oluşan bir paketi içeriyor.

Eserler çeşitli yöntemler kullanılarak 30 bin ilâ 22 bin  yıl öncesine tarihlendirildi. Bunlar arasında bir Babirusa'nın (Sulawesi’de yaşayan ve geyik domuzu olarak adlandırılan bir domuz türü) dişinden yapılmış disk biçimindeki boncuklar ve bir Ayı Cuscusu'nun parmak kemiğinden yapılmış bir ‘kolye’, ayrıca Sulawesi'ye özgü büyük bir keseli sıçan benzeri yaratık bulunmaktadır.

Ayrıca bulunan taş aletler, haçlar, yaprak benzeri motifler ve diğer geometrik desenler daha önceki buluntuları da anlamlandırıyordu. Sembolik bir kültür oluşuna ilişkin daha fazla kanıt, mağara kazılarından toplanan ve çok sayıda üretilmiş olan kaya sanatı izleri tarafından ortaya kondu: Aşıboyası parçaları, aletler üzerinde kehribar lekeleri ve sanatsal bir şablon oluşturmak için kullanılan ve ‘boya püskürtme aleti’ olabilecek bir kemik tüp bulunmuştur.

Bulguların tamamı, çevredeki kireçtaşı tepelerindeki tarihi mağara resimleriyle aynı yaştaki objelerden oluşmaktadır.

Buzul çağı taş-yüzey resim sanatının bulunduğu aynı mekanlarda, sembolik bir etkinlik için gömülmüş bulguları keşfetmek de oldukça sıra dışıdır. Bu araştırmadan önce, sanatlarının kaya resimlerinin ötesine geçmesine rağmen, Sulawesi mağara sanatçılarınca yapılmış süslemeler olup olmadıkları belirsizdi.

Wallacea'dan gelen erken sanat ve süs eşyaları Ayı Cuscusu’ndan alınarak delinmiş bir parmak kemiği. Süsteki aşınma izleri insan derisine veya giysilerine uzun süre temas ettiğini gösterirken, kemiğin bir ucundaki delikte önceden bir bağcık kullanılmıştı. Bu, kemiğin kolye ya da benzeri bir süs eşyası olarak bağlandığını düşündürmektedir. Fotoğraf: Luke Marsden Endonezya Sulawesi Adası'ndaki Leang Bulu Bettue mağarasında keşfedilen tarih öncesi eserler. Çizim ve fotoğraflar: Michelle Langley / Adam Brumm / Luke Marsden / Shutterstock

Timor Leste'de yapılan daha önceki mağara kazıları, “mücevher” olarak kullanılan 42.000 yıllık bir kabuğu ortaya çıkarmıştı. Arkeologlar bununla kıyaslandığında, 2014 yılında Sulawesi'de bulunanların mağara sanatının dünyadaki en eski örnekleri arasında olduklarını açıkladı.

Bir mağarada bulunan insan eli çizimi ise en az 40.000 yaşında. Birisi avucunu basarak ve parmaklarını yüzeyde düz tutarak, çevresine kırmızı boya püskürtmüştü.

Bu el şablonunun hemen yanında, en az 35.400 yıl önce yaratılmış bir Babirusa tablosu var.

Bahsettiğimiz sanat eserleri, eski dönemdeki sanatsal kültürün doğduğu yerler olarak varsayılan Fransa ve İspanya'daki gergedan, mamut ve diğer hayvanların muhteşem mağara tablolarıyla da uyumlu.

Endonezya'da 40.000 yıllık bir sanatın varlığı, Afrika kökenli bir ülkeyi de akla getirse bile, kimi tarih öncesi insan topluluklarının bıraktığı eserler, türümüz Avrupa'ya ayak basmadan önce kaya sanatının büyük olasılıkla Afrika'da ortaya çıktığı anlamına gelmektedir.

Sulawesi'de mağara resimleri keşfeden araştırmacılar, sanatın Afrika'dan Asya'ya ve Avrupa'ya yayılma ihtimalini ortaya çıkardığını belirtiyorlar.

Timor ve Sulawesi'nden çıkan yeni kanıtlara dayanarak, artık Wallacea'daki tarih öncesi insanların hikâyesinin başka yerlerden, özellikle de Paleolitik dönem Avrupalılarından kültürel bağlamda daha az ilerlediği düşüncesinin yanlış olduğu açıkça görülüyor.

WALLACEA'NIN TUHAF DÜNYASI

Wallacea'nın eşsiz biyocoğrafyası sayesinde, bu takımadalara giden ilk 'modern' insanlar, hayâl bile edemeyecekleri hayvan ve bitkilerle dolu, garip ve egzotik bir dünya ile karşılaşmışlardı.

Derin okyanus çukurlarıyla çevrili Wallacea'nın kabaca 2.000 adasına, uçamayan organizmaların ulaşması son derece zordur. Erişim zorlukları nedeniyle, bu adalarda görece az sayıda kara memelisinin bulunduğu yaşam alanları vardır. Evrimsel izolasyon neticesinde birçok adada endemik türler ortaya çıkmıştır.

Sulawesi adaların en garip olanıdır. Aslında adada -yarasalar dışında- bulunan kara memelilerinin tümü, Dünya'nın başka hiçbir yerinde görülmez. Sulawesi adası muhtemelen insanoğlunun ilk defa marsupialalara (cuscuslara) baktığı yerdi.

Sulawesi'nin en karakteristik endemik türlerinden ikisi olan Babirusaların ve Ayı Cuscuslarının kemiklerinden ve dişlerinden üretilen süs eşyalarının keşfi, yeni gelenlerinin sembolik dünyasının, daha önce görülmemiş olan bu canlıları da içerecek biçimde değiştiğini göstermektedir.

Yaptığımız kazılarda binlerce hayvan kemiği ve dişinin bulunmasına karşın, Babirusa kalıntılarından sadece az miktarda bulduk. Mağarada yaşayanların beslenmelerinden geriye kalan babirusa kalıntılarının azlığı, bu hayvanların sanat yoluyla canlandırılması ve vücut kısımlarının 'mücevher' olarak kullanılması, bu nadir ve zor bulunan yaratıkların buz çağında belirli bir kültürel ve sembolik değere sahip olduklarını düşündürmektedir.

Belki de ilk Sulawesililer bu tuhaf görünüşlü memelilerle derin bir manevi bağ hissetmişlerdi.

Wallacea'nın yeni keşfedilen türleri ile olan bu 'sosyal etkileşim', büyük olasılıkla bugün soyu tükenmiş olan birçok megafauna türü de dahil olmak üzere, benzeri görülmemiş derecede zengin olan endemik faunalar ve floralar topluluğu ile Avustralya'nın ilk insan kolonisi için temel teşkil etmişti.

Aslında, Avustralya'nın Aborijin kültürlerini karakterize eden karmaşık insan-hayvan manevi ilişkilerinin öğeleri, Wallacea yoluyla gelen insanların bölgeye ilk ayak basışında ve bu bölgedeki ilgi çekici hayvan varlığının ilk insani deneyimlerinde köken bulmuş olabilir.

* Adam Brumm, Griffith Üniversitesi'nde temel araştırma görevlisidir. Michelle Langley, Griffith Üniversitesi'nde araştırma görevlisidir.

Makalenin orijinali The Guardian'da yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)