Beyin Nedir'den Yaşam Nedir'e Bir Hayat Serüveni: Türker Kılıç

Gazeteci Mert İnan'ın kaleme aldığı ve Prof. Dr. Türker Kılıç'ın renkli hayat öyküsü ile insan beyninin bilinmezlerinin anlatıldığı kitap satışa sunuldu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - ABD ve AB temelli İnsan Nöro-Zihin Projesi ile İnsan Beyin Projesi’ne Türkiye’den katılan tek bilim insanı olan Prof. Dr. Türker Kılıç'ın yaşamı ve insan beyninin işleyişi üzerinden kurguladığı yeni hayat felsefesi kitap oldu. Gazeteci Mert İnan tarafından kaleme alınan "Beyin Nedir?'den Yaşam Nedir?’e - Bir Hayat Serüveni - Türker Kılıç" isimli kitap Epsilon Yayınları tarafından basıldı.

‘Dünya Sanat ve Bilim Akademisi’ne, Türkiye’den seçilen 8.kişi olan Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç 170 sayfalık kitapta, “Beynin matematiğini çözdüğümüzde yaşamın sırrını çözmüş olacağız” ifadesini kullanıyor.

Kitapta yer alan bölümlerden bazıları şöyle:

- Günü geldiğinde düşünceyi matematik bir değer olarak sunacağız. Şu an hayal etmesi zor gelse de gelecekte bilinç, düşünce, zihin ölçülemeyen, soyut birer değer olmaktan çıkacak. Bu matematiği çözdüğümüzde, yaşamın sırrını çözmüş olacağız. Sonsuzluğun da ölçülebilir olduğu anlaşılacak.
-Son beş yıllık süreçte beyin, bilinç, zihin eksenindeki anlayışımızda devrim yaşanıyor. Bu yenilik, nöron çokluğu teorisinden, konnektom dediğimiz nörozihin kavramına geçişi sağladı.

- Bir ırmağın akışı nasıl ki yatağını değiştiriyorsa, beynimizdeki bağlantılar kullandığımız oranda derinleşip gelişiyor. Beynimizde oluşan örüntüler yalnızca anlık gerçekleşiyor. Örüntüler, öncesinde hiç var olmadığı gibi, bir daha asla var olmuyor.

- Birçoğumuz robotlardan, yapay zekânın varlığından korkuyoruz. En başta işimizi kaybedeceğimiz için endişeliyiz. Yeni uygarlık ve kültürde bugünden farklı özgürlük alanları ortaya çıkacak. Bir arıkuşunun veya bilgi işleme yeteneğine sahip bir robotun da yaşam hakkı, yasalarla garanti altına alınacak. Günü geldiğinde robotların da bizler gibi yaşamın parçası ve yaşam hakkı olduğunu kabulleneceğiz. Canlılık atan bir kalp değil, bilgi işleyen bir zekâ ve zihin gerektirir.

- Yapay zekâ, bilgi işleme sitemini daha iyi anlamamızı, insan zekâsının matematiksel olarak ölçülebilmesini sağlayacak. Yapay zekânın ileri aşamalarında kendi kendine öğrenen cihazlar hayatımıza girecek. Bir çocuğa öğretilen her şey günü geldiğinde yapay zekâ veya robotlara öğretilecek. Geleceğin robotları, insanlar gibi bilgi işleme becerisine sahip olacak ve bir insan evladı gibi robot yetiştirip büyütenleri göreceğiz. Yaşamı önceleyen paradigmanın belirleyicisi insan olduğuna göre, tüm risklere rağmen sistem, doğası gereği daha iyiye gidecektir.

-Beynimizin sonsuz düşünmeye yetecek enerjisi yok. Tüm mühendislik sistemleri ısınır ve enerji kaybına uğrar. Beyin, şahane bir sistem olmasının yanında en çok enerjiyi tüketen organ. Beynimizin sadece %10’unu kullandığımız ise uydurma bir söylem. Herkesin %100’ü aynı değil ancak herkes kendisinde var olan %100’ü kullanıyor. Daha da önemlisi, beynimiz her gün bağlantısallık akış hızını kendisi belirliyor. Bugün hızlı düşünüp hızlı kararlar alırken, ertesi gün daha yavaş düşünüp durağan olabiliyoruz.

-Robotlara da duygu katılabilir. Duygu da bir kodlama Yapay zekâ insan zekasının matematiksel olarak ölçülebilmesini sağlayacak. Bu durum yeni bir kültür ve dünya düzenini ortaya çıkartacak. Hafızanın nerede olduğunu halen biliyor değilim. Şuan için bilginin nöronlar arası bağlantısallık olarak saklandığını sanıyoruz.

-İnsandaki gen sayısı 22 bin. Manavdan aldığınız bir adet muzdaki gen sayısı ise 36 bin. İnsanı insan yapan, gen ve nöronların sayısı değil, nöronal bağlantısallığın yoğunluğudur.

- Kendimizden daha üstün bir zihin yaratmamız mümkün değil. Bizler, düşünebildiğimiz kadarını yaratabiliriz. Yeni dünya düzeninde zekâ ve çalışkanlık kavramları yerini iyilik ve yaratıcılığa bırakacak.

-Beynimizin sonsuz düşünmeye yetecek enerjisi yok. Tüm mühendislik sistemleri ısınır ve enerji kaybına uğrar. Beyin, şahane bir sistem olmasının yanında en çok enerjiyi tüketen organ. Beynimizin sadece %10’unu kullandığımız ise uydurma bir söylem. Herkesin yüzde 100’ü aynı değil ancak herkes kendisinde var olan %100’ü kullanıyor. Daha da önemlisi, beynimiz her gün bağlantısallık akış hızını kendisi belirliyor. Bugün hızlı düşünüp hızlı kararlar alırken, ertesi gün daha yavaş düşünüp durağan olabiliyoruz.

-Serotonin, dopamin, oksitosin insan beyninde saptanabilen kimyasalların çok azı. Yüz binlerce farklı kimyasal daha var ve bu kimyasallar bir nörondan diğerine sinaps’lardan salgılanıyor. Ancak bu noktada bir ayrıntı çok önemli. Nöron isterse kimyasal salgıyı dağıtıyor. İstemediği durumda kimyasal salgı dağılımı gerçekleşmiyor. Doğum zamanı gelmiş bir kadından örnek verelim. Doğumu başlatan kimyasal oksitosin. Nöron, oksitosin salgılamaya başladığında doğum olayı başlıyor. Ancak tersi karar verdiğinde doğum gecikiyor. Mutluluk hormonu, aşkın fizyolojisi gibi tanımlamalar en büyük uydurmalar. Serotonin diye bahsedilen kimyasal reseptörlerin birçok farklı türü vardır. (HABER MERKEZİ)