YAZARLAR

Beşiktaş Dortmund’u yenebilir miydi!

Türkiye'de sadece ekonomi ve siyasette yapısal reformlara ihtiyaç yok; futbol oyunun da ciddi yapısal sorunları var ve bu yapısal sorunlar bir reformla çözülmeden bu seviyelerde var olmak mümkün olmaz.

Elbette futbol oyunu, mutlu rastlantılara, şanlı mucizevi anlara açık bir oyun. Bu oyunda bizzat mekanik fizik kuralları, metafizik boyutlara her zaman davetiye çıkarabiliyor. Ama eğer futbol oyunun iç meşruiyetleri bakımından bir değerlendirme yapılırsa, kırk gün kırk gece süren bin bir gece düğünleri gibi, bu maç kırk gün ve kırk gece kesintisiz oynansa bile Beşiktaş’ın Borussia Dortmund’u yenme imkânı yoktu. Peki neden yoktu? Çünkü Beşiktaş, zihniyet olarak bu oyunun icat edildiği 1864’ten bu yana bu oyunu mevki ve yetenek meşruiyetiyle oynuyor. Dortmund ise yapılar ve yetenekler prensipleriyle oynuyor. 

Beşiktaş, üç bölgeli mevkici oyun içinde yetenekli oyuncuların maçın ve oyunun taleplerini karşılamaya inanıyorken, Dortmund yapılar ve taktik planlarla maçın ve oyunun taleplerini karşılamaya inanıyor. Üç bölgeli dizilime stratejik ve taktik olarak harfiyen uyan Beşiktaş'a karşın, Dortmund, üç bölgeli dizilimi, üstü örtük iki bölgeye indirgeyerek oynuyor.

Bunun birinci anlamı şu; Beşiktaş geniş alanda ve yavaş oynuyor, Dortmund da dar alanda ve daha hızlı oynuyor. Dolayısıyla Beşiktaş, uzun ve isabetsiz paslara mahkûm olurken, Dortmund kısa ve isabetli paslarla oynama imkânı buluyor. Beşiktaş geniş alanda oynadığı için ani baskılar yapma ve topu çabuk geri alma imkanını zor buluyor, Dortmund dar alanın imkanlarını kullanarak, her bölgede çoklu adamla baskı yapıp, topu hızla kazanma inisiyatifini eline geçiriyor. 

Bunun ikinci anlamı da şu; topun olduğu bölgede çoğalamayan Beşiktaş, topun atılacağı bölgeleri de kontrol etmekte zorlanıyor. Dolayısıyla Dortmund’un sayısız gol pozisyonuna girmesine engel olamıyor. Dortmund biraz daha sorumlu davransaydı, bu maçın skoru Sergen Yalçın’ın kariyerinde kapanması zor bir yara açabilirdi. 

Mevkici oyun, doğası gereği statik ve durağan bir oyundur; çünkü oyuncular yerlerini terk etmeden, daha doğrusu bölgelerinin sınırları dışına çıkmadan, top alışverişi yapma alışkanlığı içindedirler. Biri ötekine top atacaktır. Biri öteki için pozisyon hazırlayacaktır. Böyle bir oyun meşruiyetinin, tempo yükseltmesi ve yükselen tempoya uygun isabetli pas üretmesi neredeyse imkansızdır. Çünkü biri ötekini bekliyor. Çünkü biri ötekine bakıyor.

Şampiyonlar Ligi seviyesi mevkici değil yapıcıdır. Bu seviyede her takım oyunu, oyun yapıları aracılığıyla oynar. Kaleciden başlayan açılış pasları bir yapıdır. Birinci bölgeden ikinci bölgeye top taşımak bir yapıdır. İkinci bölgeden üçüncü bölgeye dahil olmak ve orada kalmak da bir yapıdır. Pozisyonlar birlikte üretilir. Herkes pozisyon imalatına katılım sağladığı için, görevler ve roller iç içedir ve herkes ötekinin görev ve rolünü asgari ölçüde uygulayabilir. 

Yapıların ana karakterini pas ve pas seçenekleri belirliyor. Mesele sadece iyi pas atmakla sınırlı değil; o iyi pasa en iyi seçeneği oluşturmak, oyunun akışkanlığını, alan kat etmeyi zorunlu hale getiriyor. Tam da bu noktada geometri bilgisi ve mimari tasarımlar hayati önem taşıyor. 

Türkiye'de sadece ekonomi ve siyasette yapısal reformlara ihtiyaç yok; futbol oyunun da ciddi yapısal sorunları var ve bu yapısal sorunlar bir reformla çözülmeden bu seviyelerde var olmak mümkün olmaz.


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.