Berivan Aslan: Türkiye Narcos devleti gibi yönetiliyor

Avusturya'da MİT'in hedefinde olduğu iddiasıyla koruma altına alınan Yeşiller milletvekili Berivan Aslan, yürütülen soruşturmayla ilgili konuştu: "24 saat korunuyorum. Tek başıma sokağa çıkamıyorum. Tetikçi olduğunu itiraf eden Feyyaz Ö. suikast emrini MİT'ten aldığını söylüyor. Avusturya'da daha önce böyle bir durum yaşanmamış, bu ilk vaka. Bu ilk vakanın Türkiye ile bağlantılı olması daha da utanç verici."

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Türk istihbaratının AB ülkelerinde özellikle Almanya ve Avusturya’da artan gizli faaliyetlerine yönelik tartışmalar çok uzun süredir devam ediyor. Zaman zaman Almanya'da yaşayan muhalif gazeteci ve siyasetçilerin tehdit edildiği haberleri gündem oldu. Geçtiğimiz Eylül ayında Feyyaz Ö. adlı bir kişi Avusturya istihbaratına Yeşiller partisinden milletvekili seçilen akademisyen Berivan Aslan'a suikast düzenlemesi için MİT'in kendisini görevlendirdiğini ileri sürdü. Viyana Eyaleti Anayasayı Koruma ve Terörle Mücadele Teşkilatı, Samsun doğumlu, 53 yaşındaki kişinin yanında İtalya numaralı iki cep telefonu ile MİT ajanları ile yazışmalarının yer aldığı bir flash bellek bulunduğunu açıkladı.

Berivan Aslan defalarca farklı çevreler tarafından tehdit edilen bir siyasetçi. Ancak aldığı tehditler suikast iddiası ile çok daha farklı bir boyut kazandı. Siyasetçi ve akademisyen Berivan Aslan'la yaşadığı süreci, suikast iddiasından sonra konuya dair yeni bir gelişme olup olmadığını, Avrupa'daki siyasal İslam’ı ve Türkiye hükümeti ile ilişkileri konuştuk:

Türk istihbaratının size karşı suikast düzenlemek istediği iddiasının üzerinden iki ay geçti. Hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Yirmi dört saat güvenlik güçleri tarafından korunuyorum. Tek başıma dışarı çıkıp herhangi bir ihtiyacımı halledemiyor, bir markete dahi gidemiyorum. Avrupa’nın ortasında günlük yaşamım tamamen zorlaştı. Geldiğimiz ülkeden tehlike gelmesi ve peşimize tetikçi takılması utanç verici bir durum. Bu sefer de “Niye yurtdışından Türkiye'ye karşı tepki var?” diyorlar, tehlike Türkiye'den geliyorsa tabii ki tepki olur.

Tehdit edenler dışarıda rahatça dolaşırken içeride kapanıp kalan siz oldunuz.

Aynen öyle bir durum, demokrasiyi savunduğumuz, haklarımızı savunduğumuz için tehdit ediliyor bunun sonucunda içeriye hapsediliyoruz.

Herhangi bir gelişme var mı?

Yok maalesef, bekliyorum. Zaten dosyayı da kapalı tutuyorlar. Diğer taraftan çok zor bir dava çünkü Türkiye Büyükelçiliği 'yalan haber' diyerek soruşturmayı kapatmaya çalışıyor. Sözde kayıtlarda böyle biri yokmuş. Ancak Feyyaz Ö., “Benim bireysel kararım değil, bana böyle bir görev verdiler” diyor.
Adam “Ben bu suikastı gerçekleştirseydim de beni tek başına hareket eden bir sabıkalı olarak göstereceklerdi ve beni harcayacaklardı" diyor. Suikast emrini MİT'in verdiğini söylüyor. Böyle bir durumda hukuken prosedür ve duruşma uzuyor. Çünkü suikast kararını tek bir kişinin değil de resmi bir devletin verdiği iddia ediliyor. Malum suikast emirleri illegal olduğu için, yeterli delil olmadığı için, bu tür siyasi davalar biraz daha zor. Neticede Avusturya'da daha önce böyle bir durum yaşanmamış, bu ilk vaka. Bu ilk vakanın Türkiye ile bağlantılı olması daha da utanç verici.

Feyyaz Ö. başka isimler verdi mi? Verdiyse o isimlerden bir yere varılabiliyor mu?

Verdikleri isimler var ve bu isimler tespit ediliyor. Soruşturma sürdüğü için fazla bilgi veremem. Emri verenler de aptal değiller. Resmi kaynaklara kayıtlı bir isme illegal bir iş zaten yaptırmazlar. Deşifre olmuş, ismi çıkmış kişiler genelde tetikçi olarak kullanılır, bu böyledir. Türkiye maalesef bir 'Narcos devleti' gibi yönetiliyor, mafyaları kirli işleri için kullanılıp ve biz muhalifleri öldürtseler şaşırmayız. Hiçbir güvenimiz yok, asla yapmazlar dediğimiz her şeyi yaptılar. Zihniyet bu. Ülkeyi getirdikleri durum bu!

Daha önce de tehditler aldınız. Bu suikast planı bu tehditlerin devamı mı? Avusturya polisi eski tehditlerle arasında bir bağlantı kurabiliyor mu?

Biraz bağımsız görünüyor. 2014-2015 yıllarında IŞİD’den tehdit almıştım. 2016 senesinde Türkiyeli muhalifleri vurmak için Avusturya’ya üç tetikçinin gönderildiğine dair bir haber alındı. Listenin başında kadın olarak bir sen varsın denildi. Ben göz korkutma olduğunu düşünüp konuyu kamuoyuna duyurmadım o zamanlar. Aynı haber yaklaşık bir 6 ay sonra Hayko Bağdat’a gitti. O gündeme çıktı ben gündeme çıkmadım. Kadın bir siyasetçi olarak gündeme çıkmak kolay değil. Bir taraftan kamuoyunda mağdur olarak görünmek istemiyorsunuz; işin bu boyutu da var. Ama iş şimdi bu noktaya varınca, yapacak bir şey kalmadı. Avrupa’da ilk defa bir itirafçı, suikast planları olduğunu ve başka üç siyasetçiyi de hedef alacaklarına dair bilgi verdi.

Diğer üç kişinin kim oldukları belli mi? Onlar da Türkiye asıllı mı?

Onun verdiği isimlerden biri Avusturyalı. Bu isimler de daha çok Erdoğan hükümetini eleştiren isimler.

Avusturya’da Kurz hükümeti son yıllarda Türkiye’yi eleştiriyordu ama çok büyük bir gerginlik de olmadı. Sizce neden Avusturya siyasetini bu kadar çok hedef almaya çalışıyorlar?

Son yıllarda en net, en keskin yasa tasarıları Avusturya’dan çıktı. Buna yönelik tepki vardı. Tuhaf olan bana bu suikast tehdidi geldiğinde ben milletvekili değil üniversitede akademisyendim. Bu tehditten sonra tekrar vekil seçildim, siyasete döndüm. Bence biraz Avusturya üzerinden Almanya’ya gözdağı vermeye çalışıyorlar. Benim gibi Avrupa’da aktif olan siyasetçilere, gazetecilere, sürgünde olan kişilere, akademisyenlere de bir mesajdı. Çünkü ben bir örgütü temsil etmiyorum, daha geniş bir kesimle örtüşüyorum. Alevi örgütleri, Kürt kesimleri, Türkiye solu, Avusturya solu, kadın ve insan hakları örgütlerinde sosyalleşmiş biriyim. Çok sayıda kesime hitap ediyorum. Gezi Parkı direnişinde MHP gibi ırkçı ve neoliberal akımlar hariç oraya katılan tüm kimlikleri temsil ediyorum. Bence benimle biraz o profili herhangi bir örgüt yapısından gelmeyen birini yakalamak istiyorlardı.

Suikast için görevlendirilen Feyyaz Ö.’nün nasıl bir profili var?

Feyyaz Ö. MİT'ten emekli olduğunu söylüyor. Daha önce ABD Büyükelçiliği çalışanı Metin Topuz davasında yer almış. Verdiği ifadeden dolayı Metin Topuz yargılanıyor, küçümsenmeyecek bir siyasi dava. İlginç olan Metin Topuz ile beraber rahip Brunson da o dönem tutuklanıyor. ABD Büyükelçiliği her ikisinin de serbest bırakılması için çaba gösteriyor. Trump ile Erdoğan arasında kriz yaşanıyor ve bundan dolayı CIA de bu konuyla ilgileniyor. Haberin New York Times’da çıkması da bu olayın ABD tarafından ciddiye alındığı gösteriyor.
Feyyaz Ö. deşifre olmuş. Kendisi de ifadesinde “Bana karşı ellerinde çok şey var. Ben kendi canımı ve ailemi kurtarmak için bu itirafta bulunuyorum” diyor. Belli ki şahıs, suikastı gerçekleştirmediğinde kendi ve ailesinin can güvenliğinden kaygı duyuyor, yoksa kim durduk yere MİT gibi bir teşkilatı böyle bir yalanla karşısına alır. Siyasi davalarda gizli tanık olarak yer aldığını, boş kâğıda imza attığını ve bu işin böyle işlediğini söylüyor. Tek kanıt bu gizli tanığın ifadesi oluyor. Korkunç bir durum bu, böylece binlerce insanın suçsuz yere nasıl içeriye alındığı tekrardan tasdikleniyor. Bir AB üye ülkesi için skandal bir durum bu. Adalet ve hukuk devleti Türkiye’de yaşayan halkların da hakkı.

Feyyaz Ö. tutuklandı ne kadar ceza alabilir? Bir de o ceza alsa bile dışarıda size suikast yapabilecek başka isimlerin olup olmadığı da belli değil. Bunun netleşme ihtimali var mı?

Soruşturmaya ve bulunan delilere bağlı. İtiraf ettiği ve birebir faaliyete geçmediği için cinayete teşebbüsten yargılanamıyor. Şu an soruşturma devam ettiği için detay bilgi veremem. Güvenlik koşularının devam etme sebebi de bu, ne yazık ki bu kesimleri kestiremiyorlar, acı bir durum.

Almanya’da 6 bin MİT elemanının olduğu ileri sürülüyor. Almanya hükümeti AK Parti’yi bir biçimde destekliyor. AB’den yaptırım kararının çıkmasına engel oluyor vs. Almanya Avusturya’da sizin yaşadığınız gibi bir durumdan herhangi bir muhalife veya siyasetçiye yapılacak bir suikasttan çekiniyor olabilir mi?

Almanya MİT'i de Türkiye’de faaliyette. Bunların kendi aralarında anlaşmaları var. Diğer taraftan devletler boyutunda diplomasi anlaşmaları var. Türkiye ve Almanya arasında diplomasi çok daha kemikleşmiştir. Almanya dış politikada Türkiye’ye karşı Avusturya kadar cesur olamıyor. Çünkü kendisine çok fazla bağımlı hale getirmiş. Her şeyden önce milyonlarca Türkiye asıllı vatandaş Almanya’da yaşıyor. Kendi içinde huzursuzluktan korkuyor. Çok sayıda Alman vatandaşı hala Türkiye’de tutuklu bulunuyor. Türkiye çok önemli bir NATO ülkesi, coğrafi olarak Türkiye’ye mecbur kalıyor vs. Tabi ki Mülteci Anlaşması her şeyi çok daha zorlaştırdı. Avrupa siyasetçilerinin birçoğu Erdoğan’ın hesaplanamayan biri olduğunu söylüyor. Böyle bir siyasetçiyi kimse karşısına almak istemiyor. Ama diğer taraftan da elleri kolları bağlı çünkü gelen her mültecinin buradaki siyasi dengeyi değiştirmesinden korkuyorlar, bu da Avrupa'nın kendini bile bile bu hale getirmesinden kaynaklı. Savaşlarda gözlerini kapatanlar, bugün mültecileri istemiyorlar. Bu arada da yeni bir alternatifin gelmesinin umudu içerisindeler, fakat bu da zor gibi görünüyor. Bu nedenle de istenilen reaksiyonu gösteremiyor biraz daha idare etme yoluna gidiyorlar. Türkiye ile dış politikanın getirildiği nokta bu maalesef! Benim gibi demokrat siyasetçiler eskiden Türkiye’nin AB'ye girmesini ilk savunanlardı, ne yazık ki şimdi savunacak bir şey kalmadı.

Bu hukuksuzluğun bir yerde size uzanan suikast planından ve muhaliflere gelen tehditlerden buraya kadar geldiğini de görüyoruz.

Tabi ülke içinde kendisine muhalif olanları bitirdi veya bitirmek üzere; sıra yurt dışında olan muhaliflere, aktif olan siyasetçilere geldi.  Türkiye’de tutuklamalar olduğunda bir reaksiyon gösterilmesini talep ediyorum. Biri Türkiye’ye gidip tutuklandığında veya bir gazeteci tutuklandığında serbest bırakılması için uğraşıyorum. Hal böyle olunca tek tek bütün ülkelerde veya Avrupa siyasetinde kim göze batıyorsa o kişileri kıskaca sokmak, korkutmak hatta öldürmek bile istiyor. Oysa tek yaptığım Türkiye’deki demokratları ve adalet mağdurlarını yarı yolda bırakmamak oldu.
Diğer taraftan da bu onların iyice zayıfladığının göstergesi benim için. Türkiye bir Narcos ülkesi haline gelmişse o zaman artık son oyunlarını oynuyor demektir.

Sizin bu yaşadıklarınızdan sonra Sebastian Kurz’la konuşma fırsatınız oldu mu? Bu konuyla ilgili ne düşünüyor?

Cumhurbaşkanından, başbakana, bakana kadar herkes haberdar. Bir de son terör olayı da eklenince hepsi kaygı içerisinde. Hepsi hem benimle dayanışma içerisinde hem de şok içinde. Böyle bir olayın ihtimali bile onları ürkütüyor. İstihbarattaki memurlar bile ifade aldıklarında benden daha fazla şok içindelerdi. “Daha önce Avusturya’da böyle bir olay yaşayan olmadı. Bizim için çok yeni bir olay olduğu için çabucak bir analiz çıkarmak istemiyoruz” diyorlar. Avrupa’daki istihbarat anlayışı ile Türkiye’deki bir değil. Avrupa’daki istihbarat sadece bilgi toplar. Türkiye’deki istihbarat mafyavari bir şeye döndü.
2014 yılında buna yasal bir zemin de verdi. Yurt dışında operasyon yapabilirsin, bu operasyonlar içinde her türlü şey olabilir. Yasal olarak korkmanıza da gerek yok. Bu konuda her türlü meşrulaştırma var. Bu nedenle 'Narcos devlet' diyorum.

Viyana’da yapılan IŞİD’in üstlendiği saldırıdan sonra neler yaşandı? Ne durumda şimdi oradaki tansiyon?

Ülke ve siyaset hala yaşadığı şoku atlatamadı. Avusturya tarafsız bir ülkedir. Almanya ve Fransa gibi savaşlara da katılmaz. Bu nedenle de neden böyle bir saldırı yaşadığını da anlayamadı. Avusturya’nın güçlü bir ordusu da yok. Bugün Avusturya’ya bir savaş açılsa kendisini bile savunamaz. Doğru dürüst bir askeriyesi bile yok; neredeyse İsviçre gibi. Bu nedenle de bize niye saldırı olsun ki gibi bir naiflik vardı. Saldırgan yirmi yaşında bir genç, daha önceden Türkiye’ye kadar gitmiş IŞİD’e katılma deneyiminde bulunmuş. Sonra Avusturya’ya geri gönderilmiş. Bağlantılarının neredeyse yarısı Türklerden oluşuyor. Ürkütücü olan da burada doğan büyüyen gençlerin IŞİD sempatizanı olmaları. Bunun birkaç boyutu var tabi. Başta buradaki ırkçılık, göçmenlerin aidiyet duygusunu elinden aldı. Erdoğan politikaları buradaki uyum politikalarını yerle bir etti. Buradaki göçmen gençlerin aidiyet duygusunu aldı. Onlara “Sen ne yaparsan yap burada sen yine de ikinci sınıf vatandaşsın. Bırak oraya ait olmayı, senin arkanda güçlü bir adam var” mesajını verdiler. Burada özellikle Müslüman göçmenlerin entegre olmayışı AKP’nin de buradaki ırkçıların da işine geldi. IŞİD Müslümanların buraya uyum sağlamasını istemiyor çünkü Müslüman düşmanlığı üzerinden var oluyor. Erdoğan kendi çıkarları, güç savaşı için buradaki vatandaşını harcıyor.

Fransa ve Almanya ülkücüleri yasakladı. Hollanda da buna yönelik adımlar atıyor. Ama ilk yasaklamayı Avusturya yapmış bozkurt işaretini yasaklamıştı. Avusturya’da Ülkücü Hareket’in tamamen yasaklanmasına dönük bir çalışma var mı?

Avusturya’da henüz böyle bir girişim yok. Avusturya siyaset gündemi korona salgınıyla ve terör saldırıysa çok meşgul ve nasıl olsa semboller yasak. 3 bin euro cezası var. Tekrarlanırsa 10 bin euroya kadar cezası olabiliyor. Son dört beş ay içerisinde en az 40 kişi bozkurt işaretinden dolayı yargılandı ve ceza ödedi. Sembol yasası deyip geçiliyor ama çok etkili bir yasa diye düşünüyorum. Neticede bu ırkçı bir semboldür, bir başkasını benimsememenin sembolüdür. Demokrasi düşmanlığı üzerinden var olan bir zihniyet. Maalesef Almanya’da, Avusturya’da bu sayı çoğalıyor. Gençlerin birçoğu ülkü ocakları üzerinden radikalleşiyor ve şiddet eğilimli oluyorlar. Bu da sadece bir entegrasyon sorunu değil aynı zamanda bir demokrasi sorununa dönüşüyor.

Yasaklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yasaklar daha da radikalleşmeyi beraberinde getirir mi?

Elbette yasaklar belli bir radikalleşmeyi beraberinde getirir. Avusturya bu nedenle sembol yasağını tercih etti, sonuçta Hitler selamı da yasak. Sembol yasağı bir bilinçle getirildi. 'İnsan onuruna aykırı bir sembol bundan dolayı da yapılmasını ve yaygınlaşmasını istemiyoruz' denildi. Belirli dernekleri, spor kulüplerini kapatmak bir çözüm olmayacaktır. Onu kapatırsın bir başkası açılır. Bu nedenle birçok alanda bilinçlendirme çalışması yapmak lazım. Bozkurt ne anlama geliyor, neyi savunuyorlar veya siyasi İslam’ın ne tür faaliyetleri olduğunu, neyi amaçladığını anlatmak lazım. Bu bilinçlendirme Avrupa’da maalesef çok geç başladı. Buna ayrılan bütçe de çok azdı. Sadece okullarda değil, sosyal alanlarda da bu çalışmaların yapılması lazım. Gençlere yönelik çalışmaların yapılması, demokrasi derslerinin verilmesi gerekiyor. Mühim olan onların tezlerini çürütmek: Milliyetçiliğin, ırkçılığın, kadına karşı şiddetin, Yahudi, Ermeni düşmanlığının çok kötü bir şey olduğunu anlatmak gerekiyor. Uzun vadeli ama daha etkili bir yöntem olacaktır. Bir başka eksiklik de AB’de yurt dışından gelen paralara, siyasi akımlara karşı net bir tavır gösterilmiyor. Bu sadece Türkiye için değil, Suudi Arabistan ve Katar içinde böyle.

AB buna karşı önlem almak için ne yapmalı ya da ne yapabilir?

AB düzeyinde uluslararası etkili diplomasi yürütmek zorunda. Mesela Bosna IŞİD yuvası haline geldi. Buraya paranın Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’den geldiği biliniyor. Ama bu ülkelerle hiçbir hesaplaşma yapılmıyor. Bosna gibi ülkelere AB yatırım yapmadı. Suudi Arabistan, Türkiye, Katar gibi devletler artık Avrupa’da görünür güçlü bir Müslüman kitlesi istiyorlar. Mesela ilk burka yasağı geldiğinde Suudiler ortaya çıkıp sizin cezalarınızı biz öderiz diye ortaya çıktılar.

İslam ideolojisi para ile Avrupa’ya sızıyor. Siyasi İslam üzerinden bir çeşit fetih yapmaya çalışıyorlar diyebilir miyiz?

Tabii ki, hesap stratejik olarak budur. Burada on-on beş yıl içerisinde kalifiye olmuş güçlü bir Müslüman kitle inşa edilmek isteniyor. Bunu yine inşa etsinler ama biraz daha çağdaş bir İslam ile yapabilirler. Bunu yapmıyorlar çünkü belirli siyasi akımlar bu insanları belirli siyasi emelleri için kullanmak istiyor. Güçlenen bu akımlar bütün Müslümanları temsil etmeye çalışmak istiyor. IŞİD de bunu yaptı. Kendisini dünya çapındaki bütün Müslümanların temsilcisi olarak deklere etti. Bunu çeşitli Müslüman devletler de yapmaya çalışıyor. Erdoğan akımı Erdoğan’ın politikaları Avrupa’da görünür olsun diye bunu yapıyor. Kendi çıkarı için Avrupa’daki vatandaşlarına oy kullanma hakkı verdi. Buradaki kitleyi arkasına alarak baskı politikasını hayata geçiriyor. Müslüman kitlenin güçlenmesi Suudi Arabistan ve Katar’ın da işine geliyor. Siyasi aktörler çıkarları uğruna bunu empoze etmeye çalışıyorlar.

Almanya siyasetinde Sol Parti haricinde tüm partilerin bir biçimde ülkücü veya Ak Parti’ye yakın isimlerle teması olmuş. Onlara bilerek veya bilmeyerek politik arenada da yer açmışlar. Avusturya’da da buna benzer bir durum var mı?

Avusturya’da da vardı. Sosyal Demokratlar içerisinde özellikle çok var. Sosyal Demokratların birçoğu AKP’liler ve milliyetçiler tarafından seçildi, kendi adaylarını buralardan koydular diye daha yeni bir haber yayınlandı. Bu konuda yeterince net değiller. Seçimden önce Erdoğan’ı eleştiriyorlardı. Seçimlere birkaç ay kala bu derneklere ve camilere yardımlar verilmeye başlandı. Yeşiller içerisinde de olmadı diyemem ama ben geldiğimden beri daha azaldı. Benden dolayı Yeşiller’in içerisinde ne bir AKP’li ne de bir milliyetçi fonksiyoner var. Maalesef birçok Türk siyasetçi, Avrupalıdan oy alma ihtimalim düşük diye ister yerel siyasetçi olsun ister mecliste milletvekili olsun camilerden çıkıp solcu derneklerine giriyorlardı, oradan çıkıp Alevi derneklerine gidiyorlardı. HDP mitinglerinde HDP bayrakları sallayıp oradan ülkücü ocaklarına giriyorlardı.
Ben her kesimden oy alayım diye bunu yapmadım, belki onlar kadar daha geniş seçmen kitlesine ulaşmadım ama olsun. Her şey kariyer ve koltuk sevdası değil, duruşu olmalı bir siyasetçinin. Duruşu olan siyasetçinin hem sevenleri hem sevmeyenleri olur, duruşu olmayanların PKK'den MHP'ye ahbapları olur.
Ben en baştan beri solcu, feminist, insan hakları savunucusu olduğumu ifade ettim. Hiçbir ülkücü, AKP dernek ve kurumlarına gidip oy istemedim. Diyanet camisine gittiğim oldu, o da Nazi'ler tarafından saldırıya uğradıkları için, dayanışmadan dolayı gittim. Her ne kadar beni kendilerince hedef haline getirseler bile, saldırıya uğradıklarında onları Nazilere ya da Avrupalı ırkçılara karşı yine benim gibi siyasetçiler savunuyor. Bunu karşılığında teşekkür beklemiyoruz zaten. Bize şiddet uygulamasınlar ve zarar vermesinler yeter.