YAZARLAR

Ben sana mecburum bilemezsin

Özgür Özel’in politbürosu İYİ Parti ile de “iş birliği” şansını deneyecek ama yumurtaların hepsini aynı sepete koymaya niyeti de yok. Sanırım Özgür Özel CHP’sinin İYİ Parti ile ilişkisi bir Attila İlhan şiiri gibi değil de bir Yusuf Hayaloğlu şiiri gibi olacak “Kaybetsem bile her şeyi/ Bu aşkı yırtar giderim/ Sinsice olmaz gidişim/ Kapıyı çarpar giderim".

14 Mayıs seçimlerinden umduğunu bulamayan Millet İttifakı, yaklaşık altı aydır sonuçları tartışıyor. İttifakı oluşturan partilerin her biri seçimlerden kendilerince sonuçlar çıkardı, başarısızlığının nedenlerini analiz etti, dersler aldı. Masa dağıldı; artık bu solan bahçede Millet İttifakı’na yer yok. Masa’yı oluşturan dört partinin (DEVA, Gelecek, Demokrat ve Saadet partileri) keyifleri keka. Kalibrelerinin fevkinde Meclis’te temsil ediliyorlar. İYİ Parti ve CHP’de ise hesaplaşma daha derin. CHP seçim yenilgisini kadrolarını yenileyerek aşmaya çalıştı; çalışıyor da. Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna oturan Özgür Özel, partinin politbürosunu baştan ayağı yeniledi; partinin politik dilindeki değişim de azımsanacak gibi değil.

Seçim sonuçları İYİ Parti’yi de allak bullak etti; partide çarşı pazarı karıştırdı. İstifalar, suçlamalar, ithamlar… At izi it izine karıştı; partide mübalağa cenk olundu. Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğine sildiler kılıçlarının kanını; silmekteler de.

Akşener seçim yenilgisinin hesabını “kazanacak/kazanamayacak aday” kurgusu üzerine bina etti; faturayı Kılıçdaoğlu’na keserek paçayı kurtarmaya çalıştı. Esti, gürledi; Masa’yı dağıttı; nuh dedi Kılıçdaroğlu demedi, seçimlere kendi adaylarıyla girme inadından vazgeçmedi. “Hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım. Hak ettiği takdirde hançeri ya gırtlağına ya kalbine vururum.” kabilinden şıpınişi bir külhanbeyi jargonunun faturayı ödemeye yeteceğini düşündü. Parti’de “felek Mustafa’ya yâr olmadı”. Üstelik keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü; parti, yanına A101 açılmış mahalle bakkalına döndü.

CHP, Akşener’in faturayı Kılıçdaroğlu’na ödeterek sıvışmaya çalışmasına hep mesafeli yaklaştı. Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerdeki ittifak/iş birliği imkanlarını ortadan kaldıracak bir politik dil kullanmadı. Kurultay sonrasındaysa artık suçlanacak bir Kılıçdaroğlu da kalmadı. İYİ Parti’de işler Dallas dizisine dönerken yeni Genel Başkan Özgür Özel İYİParti’yi ziyaret etti; Abla’sından yerel seçimlere kendi adayları ile girme kararını yeniden Genel İdare Kurulu’na götürmesini rica etti. Akşener de “Ablan kurban olsun sana” deyip Özel’in lafını ikiletmedi. Bu yazı yazıldığında İYİ Parti Genel İdare Kurulu henüz toplanmamıştı ama GİK’ten çıkacak sonucun CHP’nin yüzünü güldürmeyeceğini tahmin etmek zor değil. Akşener’in Kürt/HEDEP nefretinin CHP ile yeniden, adına bu sefer -ittifak, iş birliği, komandite ortaklık, alyans, kanki- artık her ne denirse densin bir birlikteliğe kapı aralaması zor. Zor olmasına zor da “zarurî” mi, bunu da sorgulamak gerekiyor.

Kılıçdaroğlu’nu Altılı Masa’yı kurmaya yönelten birçok sebep vardı elbet. Lakin bu sebeplerin en başında da CHP-HDP yakınlaşmasını kamuoyuna ve partinin “ulusalcı” kesimine anlatamama endişesi geliyordu. Kılıçdaroğlu CHP’si de çözümü AKP’den arta kalan sağı; AKP’nin eski bakanının partisini (DEVA) AKP’nin eski başbakanının partisini (Gelecek), AKP’nin eski partisini (Saadet), merkez sağın marka partisi DP’yi ve AKP ile iş birliği içindeki milliyetçi kesimden kopup ayrılan partiyi (İYİ) bir araya getirmekte buldu. Bu “vintage-AKP” Millet İttifakı elbette kafadan-yanlış değildi ama HDP’siz ittifak bihakkın eksikti; seçimlerden sonra, heyhat, umutlar başka bahara kaldı.

Özgür Özel’in artık, AKP’den arta kalan sağın desti izdivacına talip olmayacağı aşikâr;  Kürt siyaseti ile iş birliği imkânlarını yoklama konusunda Kılıçdroğlu’ndan daha (şimdilik) cevval (görünüyor). Can Atalay’ın serbest bırakılması konusunda da “mış gibi” yapmadan net, sarih bir politika izledi, TİP’e açık destek oldu. Velhâsılı, Özel CHP’si Kılıçdaroğlu CHP’si gibi  sola ve Kürt siyasetine  işmar edip göz süzmüyor; basbayağı serenat yapmakta. Sanırım Özel’in politbürosu İYİ Parti ile de “iş birliği” şansını deneyecek ama yumurtaların hepsini aynı sepete koymaya niyeti de yok.

CHP yönetimi haksız da değil; İYİ Parti oyları elbette önemli ama özellikle Ankara ve İstanbul’da Yavaş ve İmamoğlu’nu destekleme/desteklememe konusunda yaygın kafa karışıklığı yaşamakta olan  İYİ Parti de kesinlikle  vazgeçilmez, fasülye gibi nimetten değil. Nitekim İYİ Parti özellikle bu iki ilde aday çıkarsa bile, Yavaş ve İmamoğlu’na partiden çok ciddi bir oy kayması olacağı aşikâr gibi. İYİ Parti’nin Ankara’da Yavaş’a İstanbul’da İmamoğlu’na oy verecek İYİ Parti’lileri ikna edecek bir “popüler” aday bulma ihtimali de neredeyse yok. Sonuç olarak İYİ Parti’nin Ankara ve İstanbul’daki tek gücü/kozu, seçimleri “kazanmak” değil CHP’ye “kazandırmamak” olabilir ki o da partililerin Yavaş ve İmamoğlu’na yönelik teveccühlerinin önüne geçebilirlerse. Değilse parti, Kemal Tahir’in  kahramanlık hayalleri kuran Genç Maraz Ali’si gibi boş beleş hayaller peşindeki Abla’nın ihtiraslarına kurban gidecek. Siyasetin kurdu Çerçi Süleyman Ağa yetiştirmesiyken başıbozukluk edip köyün biricik çerçi dükkânından ayrılan Akşener’in elinde, her salı tirat atacağı bir kürsüsü de kalmayacak.

CHP rotasını iskele alabanda etmekle en doğrusunu yapıyor. 2023 seçimlerini baz alarak İstanbul’daki oy haritasına bir göz atalım. İYİ Parti İstanbul’da 828.577 oy almış. Yeşiller-Sol Parti 818.738, Türkiye İşçi Partisi ise 410.719. Rakamlar da altını çiziyor ki İstanbul’da CHP’nin Genç Maraz Ali’nin değil İnce Memed’in peşinden gitme zamanı, iskele alabanda zamanıdır.

Ankara’da durum biraz daha farklı. İYİ Parti - YSP/TİP makası biraz daha açık. İYİ Parti kantarda daha fazla çekiyor. Lakin burada da Mansur Yavaş faktörü belirgin. Çok açık ve net bir şekilde belirtmek gerekiyor ki, Yavaş, İmamoğlu’nun yanına çekebileceğinden çok daha fazla İYİ Partili’yi etkileme gücüne sahip. Bu arada Ankara’da da rotasını iskeleye büken bir CHP, Yavaş’ın özgeçmişinin de verdiği ivmeyle kurumsal bir İYİ Parti ittifakı olmadan da ipi göğüsleyebilir.

Ne diyordu Attila İlhan "Ben sana mecburum bilemezsin/ Adını mıh gibi aklımda tutuyorum/ Büyüdükçe büyüyor gözlerin/ Ben sana mecburum bilemezsin/ İçimi seninle ısıtıyorum” . Attila İlhan tam olarak Kılıçdaroğlu CHP’sini özetliyor. Kılıçdaroğlu “ne vakit bir iktidar düşünse/ bu kurtlar sofrasında belki zor/ ayıpsız fakat elini kirletmeden/ Ne vakit bir Cumhurbaşkanlığı düşünse/ Sus deyip İYİ Parti ile başlıyor”du”.

Sanırım Özgür Özel CHP’sinin İYİ Parti ile ilişkisi bir Attila İlhan şiiri gibi değil de bir Yusuf Hayaloğlu şiiri gibi olacak “Kaybetsem bile her şeyi/ Bu aşkı yırtar giderim/ Sinsice olmaz gidişim/ Kapıyı çarpar giderim".

Keyifli günler…


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.