Belgesel gibi bir aile anlatısı

'Geri Dönüp Bakmak'; Kolombiya’dan İspanya’ya ve Çin’e, sonra tekrar Kolombiya’ya, ardından Portekiz’e uzanan, faşizm ve komünizm arasında salınan, sıcak ve soğuk savaşlar gören bir aile anlatısı.

Belgesel gibi bir aile anlatısı
Fotoğraf:Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Gazeteci ve yazar ünvanlarının hakkını veren Juan Gabriel Vásquez; araştırmacılığını gazeteciliğine, elde ettiği bilgileri ve tanıklıklarını, hatırlama ve tarih temalı kurmacalar hâline getirmesindeki başarısını ise yazarlığına borçlu. “Pusulasını şaşırmış zamanlara”, acılarla ve mücadelelerle yoğrulmuş hayatlara dair kalem oynatan Vásquez’in edebî söylemini anlamak için ustalarının ismini sıralamalıyız: Cervantes, Márquez, Conrad, Philip Roth ve Sebald.

Gerçekliğin gölgesinde yazan Vásquez, uydurma ve kurmacayı iki kardeş diye nitelerken hoşnutsuzluğun, isyanın ve hayatın insana giydirdiği deli gömleğine atıflar yapıyor romanlarında. Böylece hem yaratıcı hem de yorumcu ve aktarıcı hâline geliyor. Bazen bu üçünü birbirine karıştırıyor. Bilinen şeyleri anlatma ve tekrarlama tuzağına düşmeden ilerlemeye çalışırken zaman zaman ayrı kaldığı memleketinden uzağa düşmüyor. İşte tam da bu nedenle metinlerinde hatırlama ve tarih önemli bir yer tutuyor. Kişilerin yaşamı ve bunun olaylarla kesişimi de…

Vásquez, Kolombiyalı yönetmen Sergio Cabrera’nın hayatından hareketle kaleme aldığı ve onu başkaraktere dönüştürdüğü "Geri Dönüp Bakmak"ta, bahsi geçen kesişimlere odaklanırken filmi bir ileri bir geri sararak İspanya İç Savaşı’na, Latin Amerika’nın gelgitli tarihine, Çin Kültür Devrimi’ne ve Kolombiya’nın 1960’lardaki hareketli günlerine götürüyor bizi.

Juan Gabriel Vasquez, çev:Saliha Nilüfer, 496 syf., Everest Yayınları, 2024
 Geri Dönüp Bakmak, Juan Gabriel Vasquez, çev:Saliha Nilüfer, 496 syf., Everest Yayınları, 2024

ZAMANIN RUHU VE CABRERALARIN YAŞAMA UĞRAŞI

"Geri Dönüp Bakmak"ın iki yönü var: İlki, Cabrera’nın hayatı ve geçmişi düşünmesi; İspanya İç Savaşı sırasında ülkeden kaçıp Latin Amerika’ya giden dedesi Domingo’yu, Brecht şiirlerine tutkun ve aktör olmak için çırpınan babası Fausto’yu, Felipe dayısını, kendisiyle birlikte Kızıl Muhafızlar’a katılan Marianella’yı hatırlaması. Romanın diğer yönü ise bu isimler ile Cabrera’nın yaşamına ve yirminci yüzyıla yön veren olayların paralelliği. Böyle baktığımızda kitap için roman demek zorlaşıyor; büyük oranda bir biyografi Geri Dönüp Bakmak: Cabrera, hatırladıklarını anlatırken Vásquez de bunları hikâyeleştiriyor.

Cabrera, herhangi bir hayat yaşamayan; memleketi Kolombiya’dan İspanya’ya ve Çin’e kadar geniş bir coğrafyada tanınan, aktörlüğe meraklı, şiire âşık, tiyatro okulları kurmuş ve komünizmin bir neferi olan babası Fausto’yla başlıyor anlatmaya. Bir televizyon dizisini bitirmeye uğraşıp çatırdayan evliliğini kurtarmaya çalıştığı günlerde Lizbon’dayken babasının ölüm haberini alınca koca bir hayatın son bulduğunu düşünüyor. Fakat cenaze törenine katılmak yerine, Barselona’da onuruna düzenlenen etkinliğe gitse de babası aklından çıkmıyor: “Babamın artık olmadığı bir dünyada yapılacak gösterimler. Bu fikir içini ürpertti çünkü Fausto Cabrera’nın hayaleti o filmlerin her birinde mevcuttu, dahası birçoğunda etiyle kemiğiyle görünüyordu: İspanyol anarşist, denizcilerin kaldığı otelin kapıcısı, bir defin işlemi gerçekleştiren din adamı rollerinde…”

Babasının ölümüyle filmi geri sarıyor Sergio; pek sıradan olmayan hayatlarını hatırlamaya başlıyor: İspanya İç Savaşı sırasında dedesi Domingo’nun ve çocuk olan babasının, Falanjistlerin uçaklarını dehşetle izlediği Barselona’nın Franco önderliğindeki birliklerin eline geçer diye kaygılanan aile üyelerinin birbirine anlattığı hikâyeleri anımsıyor. Dedesinin maceraperest ruhuna ve göçtüğü Latin Amerika’da tanıştığı kalburüstü insanları da… Franco’nun iktidara gelmesinden sonra Latin Amerika’ya göçen Cabrera ailesi için başlayan yeni hayatta, Felipe Dayı’ya bir parantez açıyor Sergio ve Vásquez: “Felipe Dayı çoktan mağlup bir adama dönmüştü. Bir zamanlar kahraman olduğu doğruydu, şimdiyse hayatın ağır yükünü kaldıramıyor gibiydi. Adadan yanına hiçbir şey almadan ayrıldı; ne yeterince parası ne bir planı ne umudu vardı. Felipe Díaz Sandino, topraklarından koparıldığı ya da sürgün hayatının kendisine yaşattıkları için kırgındı. Ona çocukken büyük hayranlık besleyen Fausto ise hayatın somut gerçeklerine bakarak dayısını sonsuza dek kaybettiğini hissediyordu.” Cabreraların geçmişi, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası ülkedeki politik çekişmelerle ve komünistlerin iktidar tarafından düşmanlaştırılmasıyla biçimlenen Kolombiya tarihiyle de kesişiyor. Ülkenin, dönemin diktatörlük dalgasından payını alması ve ailenin İspanya’dan sonra buna yine denk gelmesi, hayatın bir cilvesi. Fausto’nun bu yıllarda grevler örgütlemesi ve komünist hareketlerde yer alması, söz konusu tarihin bir parçası olduğu kadar, dönemin ve Latin Amerika’nın ruhunu yansıtıyor. Yine onun Kolombiya’dayken izleyip tanık oldukları, Fidel Castro önderliğindeki Küba Devrimi de Soğuk Savaş’ta komünistlerin, ABD ve yandaşlar tarafından “büyük tehlike” diye nitelenmesi de… Çin Halk Cumhuriyeti Kültür Ateşesi’nin Fausto’ya Pekin’de İspanyolca öğretmenliği teklif etmesiyle ailenin gündemine aniden giren Çin ve elbette Kültür Devrimi de…

ÇİFTE HAYATTAN KOLOMBİYA’YA DÖNÜŞ

Cabreraların hareketli hayatında ana ve ara duraklar var; İspanya, Kolombiya ve Çin ilk grupta, Portekiz ve Dominik Cumhuriyeti ise ikinci grupta. Kız kardeşi Marianella’yla beraber, doğduğu günden beri Kolombiya’dan ayrılmayan Sergio için Çin, bambaşka bir macera hâline geliyor. Dahası, Kolombiya hükümetinin komünist rejim nedeniyle diplomatik ilişkisinin bulunmadığı ve düşman bellediği Çin’e giden aile için de geçerli bu. Hatta Çin serüvenini, “kayıp zamanın izinde” olmaya benzetiyor Cabreralar. Komünist dünyadaki Çin-SSCB gerilimi, Soğuk Savaş, duvarlar, Mao’nun teorileri, Kültür Devrimi, sosyalizm ve revizyonizm tartışmaları ise bu serüvenin önemli eşikleri. Sergio’nun annesi Luz Elena, Pekin’e bakıp yorumunu yapıyor: “Burası sanki tersine bir gettoyu andırıyor; kimsenin dışarı çıkmak istemediği, aksine herkesin içine girmek istediği bir gettoyu…”

Cabreralar, Pekin’de çifte hayat yaşıyor; okulda cehennem, otelde cennetteyken 1960’larda memleketleri Kolombiya’da gerillalar ve hükümet arasındaki çatışmaları uzaktan izliyor. Bu sırada hızla büyüyen Marianella ve Sergio da hem Çin’e hem de hayata ilişkin sorularla çıkıyor ebeveynlerinin karşısına. Marianella, Kültür Devrimi’nin içine çekilirken Sergio ise devrimin aktörlerinin aileyi hiç umursamadığını düşünüyor. Vásquez, Cabreraların geçmişini anlatırken 1930’lardan 1960’lara, oradan 1970 ve 1980’lere doğru bir çizgi çekerek Soğuk Savaş’ın gerilimini, devrimciler ile karşı-devrimcilerin tutuştuğu sert mücadeleyi, hızla değişen dünyayı, işgalleri ve sıcak çatışmaları hatırlatıyor okura. Bir başka deyişle ailenin bunlara tanıklığını getiriyor karşımıza. Kolombiya’ya dönüş ise aile için yeni mücadelelere adım atmak demek; bir yanda ABD yanlısı hükümetlerle, diğer yanda gerillalarla karşılaşıyorlar. Bu dönemde Sergio’nun sinema merakının ve yönetmenliğinin nüveleriyle de yüzleşiyoruz. Öte yandan, kız kardeşiyle beraber girdiği devrimci mücadeleye rastlıyoruz. Başlayan yeni hayatlara ve vedalara da…

"Geri Dönüp Bakmak"; Kolombiya’dan İspanya’ya ve Çin’e, sonra tekrar Kolombiya’ya, ardından Portekiz’e uzanan, faşizm ve komünizm arasında salınan, sıcak ve soğuk savaşlar gören, Kolombiya’nın 1960’lardan günümüze uzanan siyasi tarihinden bir kesitini barındıran bir aile tarihi anlatısı. Diğer taraftan, bir biyografi ve belgesel gibi. Vásquez’in; Ford Madox Ford’un sözünü alıntılaması boşuna değil: “Bakış açımız gereği romanların, bir olayın ya da bir kişinin biyografisi olmasını bekleriz ve bütün biyografiler de ister bir kişiyi ister olayı konu alsın birer romandır.” "Geri Dönüp Bakmak" da tam manasıyla böyle bir metin.