YAZARLAR

Başlama vuruşundan önce

Dünya Kupası’nın başlamasına iki gün kaldı. Şu sıralarda Netflix’te gösterilen “FIFA’nın İç Yüzü” adlı belgesel, 1970’li yıllardan bugüne organizasyonun rüşvet ve yolsuzlukla çürüme sürecini anlatıyor. Pazar günkü başlama vuruşuna kadar futbol ekonomisinin halini görme fırsatı. İlk düdükten sonra gözümüz sahada olacak çünkü.

Futbolseverlerin kutsal ayı tartışmalar eşliğinde geldi çattı. Dünya Kupası, pazar günü Türkiye saatiyle 19.00’da oynanacak Katar-Ekvador maçıyla başlayacak ve bu tartışmalar bir süre rafa kaldırılacak, gözler sahaya dönecek. Sahada olan sahada kalmayacak belki ama turnuva sonrasına ertelenecek.

Futbol, özellikle de saha dışında hiçbir zaman fazla temiz olmadı. Ama 1970’li yıllarla birlikte önce televizyonun, sonra da sponsorların işin içine girmesiyle ortada dönen para binlerce kat büyüdü. Bu da saha dışında olup bitenlerin saha içini de etkilemeye başlaması anlamına geliyordu. Misal, 1998 Dünya Kupası finali… Fransa-Brezilya maçında Ronaldo’nun sponsorların baskısıyla sakat sakat oynatıldığı çıktı ortaya. 

Her Dünya Kupası öncesinde, yazılı ve görsel medyada futbol ikliminin ve yönetimlerinin çürümüşlüğüne dair yayınlar boy gösterir. Yazının girişinde de bahsettiğim gibi, başlama vuruşuna kadar… Bu Dünya Kupası'nın özelliği ise bu medyalara ‘dijital platformlar’ın da eklenmiş olması. Netflix, kısa süre önce “FIFA’nın İç Yüzü” (FIFA Uncovered) adlı dört bölümlük bir belgesel yayınlamaya başladı. Bu sporu, özellikle de yolsuzluk süreçlerini yakından takip edenler için yeni bir bilgi olmasa da hayli doyurucu ve derli toplu bir içerik olduğunu söylemek gerek. Özellikle de durumdan haberdar olan ama derinlikli bilgiye sahip olmayan futbolseverler için.

“FIFA’nın İç Yüzü”, organizasyonun kuruluşundan, 1970’lerin başına kadar olan süreci kısaca özetleyerek başlıyor. Bu süreç, bu muhteşem oyunun çok daha fazla ‘amatör’ ruh taşıdığı, büyük paraların söz konusu olmadığı zamanı kapsıyor. Ama 1974 Dünya Kupası ile birlikte her şey değişmeye başlıyor. Belgeselin yaratıcıları da, bu dönüşümün miadı olarak ‘efsane başkan’ João Havelange’ı anıyor. Brezilya Futbol Federasyonu başkanıyken, yepyeni bir vizyonla FIFA’nın başına geçiyor Havelange. Ona seçimi kazandıran şey ise Afrika ülkelerine vadettikleri. Onun başkanlığıyla birlikte Adidas firması da işin içine giriyor. Sponsorluklar, naklen yayın gelirleri derken FIFA milyon dolarlarla oynayan koskocaman bir şirket haline geliyor. Haliyle iktidarda kalmak, onun bir parçası olmak da büyük ayrıcalığa dönüşüyor.

Bu noktadan sonra organizasyon tamamen rüşvet çarkıyla işlemeye başlıyor. Her oy, satılık hale geliyor. İşin ilginci, bunun herkes tarafından gayet meşru görülmesi. Örneğin, Güney ve Kuzey Amerika futbolunun yöneticileri oy için rüşvet istemekten gocunmuyor. Pazar günü başlayacak Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak Katar dâhil, bu organizasyonlarda rüşvetler dağıtılıyor vb. Tabii bütün bunların kurumsallaşması Havelange’a şantaj yaparak 1998’de koltuğu ele geçiren İsviçreli futbol adamı Sepp Blatter zamanında oluyor. Blatter tam bir krallık inşa ediyor. 2010 Güney Afrika, 2018 Rusya ve 2022 Katar oylamalarına rüşvetin gölgesi düşüyor. Özellikle de Katar’ın kazanması ve sonrasında yaşanan insan hakları ihlalleri de belgeselin gündeminde yer alıyor. Dünya Kupası için yapılan binaların inşaatlarında hayatını kaybeden işçiler de gündeme getiriliyor.

Belgesel, birinci bölümün jenerik öncesinde 2015’te FIFA’nın üst düzey yöneticilerine yönelik yolsuzluk operasyonuyla açılıyor. İlerleyen bölümlerde anlıyoruz ki, 2010’da Dünya Kupası organizasyonunu Katar’a kaptıran ABD’de “bu işte bir iş var” diyen FBI’ın harekete geçmesiyle başlıyor bütün hikâye.   

Bu köşede aynı platformda yayınlanan Fatih Terim belgeseli ile ilgili bir yazı kaleme almış ve bir övgüden ibaret olduğunu ifade etmiştik. Terim’in karanlık, zaaflı yanlarına hiç değinilmemesini, bu yönlerinin kendisine sorulmamasını eleştirmiştik. İşte “FIFA’nın İç Yüzü” bu bakımdan da örnek sayılabilir. Meselenin taraflarını kameranın karşısına geçirip zor sorular yöneltiyor. Blatter’e, Platini’ye, o dönem FIFA’da görevli olanlara, Katarlı yetkililere. Bundan sonra memlekette spor belgeseli çekmeyi düşünenler için de ders alınacak hayli şey var.

Belgeselle ilgili söyleyebileceğimiz en büyük eksiklik, meselenin kapitalizmle olan ilgisinin altının yeterince çizilmemesi. Bu kadar çok paranın döndüğü, denetim dışında kalmış bir sektörün her türlü yozlaşmadan mustarip olacağına dair tarihte onlarca örnek var. FIFA, bu oyunun en üst organizasyonu olarak göz önünde kuşkusuz. Ama alt liglerdeki ‘şike’ vakalarından yıldız futbolcuların vergi davalarına, transfer yolsuzluklarından menajerlerin takımlara müdahale ettiği iddialarına kadar birçok şey sıralanabilir alt alta.

İnsan “FIFA’nın İç Yüzü” gibi bir belgeseli izledikten sonra, hoş izlemeden önce de, bu oyunu neden hala çok sevdiğini bir an için sorguluyor kuşkusuz sorunun yanıtını, bu belgeselin metin yazarı Miles Coleman’ın da ekibinde yer aldığı başka bir belgeselde buluyoruz aslında. Halihazırda Amazon Prime’da yer alan altı bölümlük “This is Football” belgeseli, başlama vuruşuyla son düdük arasındaki büyüyü anlatıyor bize. Ve bu büyünün kaynağı hala bulunamadığı için gözümüzü alamıyoruz bu muhteşem oyundan…