Başkanlık Rejimi, Başkanların Rejimi'ne dönüştü

Tek Adam Rejimi; Sola ve Kürt hareketine yepyeni bir müdahale kanalı açtı. Yeni dönem; evrimsel bir genişleme ya da siyasi iktidarı kazanmak için bir sıçrama dönemi olarak da değerlendirilebilir.

Google Haberlere Abone ol

36 siyasi parti seçimlere girmeye hak kazanmış. Aslında Ocak 2023 itibarıyla Türkiye'de 119 siyasi parti etkin durumda imiş.[1] Adı üzerinde “siyasi” ve “parti”. Yani “ülke ve devlet işleriyle ilgili anlayış, görüş, tutulacak yol ve yöntem”e sahip 119 ayrı siyaset ve bu “düşünce ve amaç çevresinde toplanan kimselerin oluşturduğu” 119 ayrı örgüt mevcut. Üstelik bunların içinde 36 tanesi de en az 41 ilde teşkilatlanmış ve kongrelerini yapıp hiyerarşik yapılarını seçmiş.[2] Ne büyük bir fikir zenginliği ve ne yoğun bir demokratik emek! Ya da tersten ne büyük bir ayrışma ve ne büyük bir kırtasiye!

Bir ülkede 119 ayrı ideolojik çizgi ve bunun politikaya dönüştürülmüş hali mümkün mü? Elbette hayır. Hadi bunu geçtik. 36 ayrı ideolojik/politik çizgi, ülkenin yarısında kendisini bir “dava” olarak örgütleyecek insan edinebilir mi? Bu da çok “kolay” olmasa gerek! Denilebilir ki üç-beş temel ideolojik ayrım duruyor ancak bugün için asıl belirleyici olan politik tutumlar. O zaman açıklanması gereken; AKP ile BBP arasında nasıl bir politik ayrım var, ya da CHP ile Memleket Partisi arasında, ya da Deva ile Gelecek arasında, ya da Saadet ile Yeniden Refah arasında veya da TİP ile EMEP arasında? Bu “ya da”lar daha yan/alt kategorilere inince daha da işin içinden çıkılmaz olabilir. Kıssadan denilebilir ki bu ayrımlar biraz tarihsel, biraz grup çıkarımsal, hadi biraz kişisel nedenlere dayanıyor. Neyse asıl konumuz bunun nedenlerini araştırıp “çözüm” bulmak değil, asıl konu bu durumun yarattığı güncel siyasal sonuçlar.

Bilindiği üzere yüzde 50+1’in masadaki her şeyi alacağı bir sonuçla/sandıkla karşı karşıyayız. Yüz bin, on bin, belki bin oy bile hayat memat meselesi (İBB Başkanlık seçimi).[3] Eskiden olsa parçaları güçlendirirdi ama şimdi kazananı belirleyecek. Üstelik bir tarafta örgütlenmezse karşı tarafa yazacak, yani on bin oy, toplamda yirmi bin oy demek olacak, yüz bin oy ikiyüz bin oy demek.

Hani şu her şeye çözüm olacak diye sunulan “Başkanlık Rejimi”, hani şu “artık siyasi düzlemde iki ana kanat olacak, aynı ABD’deki gibi” diye yutturulan siyasi analizlerin ne kadar “tutarlı” olduğunu anladık, böylece. Bin kişilik bir örgütünüz varsa (ideolojinizin ve politikanızın olması gerekmiyor) değeriniz eskisine göre kat be kat artmış durumda. Cem Uzan ne hayıflanıyordur, yüzde 7’sinin şimdi olmadığına.

“Koskoca Erdoğan” bile olsanız HüdaPar’ın[4] peşinde koşmak, Yeniden Refah’ın şartlarına tık atmak, kaybolmuş ANAP’ı, DSP’yi bodrumlardan çıkarmak zorunda kalırsınız! Ya da sosyal-demokrasiyi karakteriyle birleştirmiş Kılıçdaroğlu bile olsanız, Akşener’in Masayı dağıtabileceğini gördüğünüz anda bir koşu “solcuları ziyaret etmek” birdenbire aklınıza geliverir.[5]

TEK ADAM, TEK ADAMLARI GÜÇLENDİRDİ

Erdoğan’ın adamlarının örneğin; Soylu’nun, Akar’ın, Arınç’ın onunla kurduğu ilişki bir bağlılıktan ziyade karşılıklı bağımlılık ilişkisi olarak tanımlanabilir. Erdoğan Rejimi olmasa Bahçeli’nin siyasi yaptırım gücü bu kadar etkili olamazdı. Neredeyse Bahçeli’nin, Erdoğan’ı yönettiği söylenmeye başlandı. Ya da yüzde 1’lik, 2’lik Davutoğlu/Babacan ülke yönetiminde (eğer olursa) Kılıçdaroğlu kadar söz sahibi olacak. Hadi bunları geçtik, oy sayısı az olan partiler bile bu sübjektif konumları ile genel başkanlarına (en az) birer milletvekilliğini koltuğu edinecekler.[6] Sadece bununla yetineceklerini düşünmek safdillik olur. Aynı zamanda yakın çevrelerine valilik, müdürlük falan, eşe dosta ihaleler falan. Bunların yüzde 10’u (alışılageldik oran) partiye kalsa büyüyecek örgütler… Yeniden pazarlıklar, yeniden büyümeler. Sonra ayrışmalar. Ve yeniden pazarlıklar…

Ve sonun sonunda (cumhurbaşkanlığını kim kazanırsa kazansın), ülke tarihinin en çok kutuplu Meclis’ini göreceğiz. Kimin sesinin en gür çıkacağını da…[7]

Ancak “garip” bir yoldan ilerleniyor olsa da her türlü siyasi temsiliyet bu ülkede “vücut” bulacak…

ERDOĞAN’IN GERÇEK BAŞARISIZLIĞI

Sonuç itibariyle Tayyip Erdoğan, ülke siyasi tarihine başarısızlık abidesi olarak geçecektir. 20 yıllık iktidarının ülkeyi siyasi, ekonomik, sosyal olarak geriye götürmesinden söz etmiyorum sadece, kendi kişisel siyasi hedeflerini gerçekleştiremediği için başarısızdır.

-Tek Adam Rejimi, diğer “adamları” ortadan kaldıramadı tam tersine güçlerini büyüttü. (Babacan’ı, Davutoğlu’nu hatta MHP Genel Başkanı yaptırtmadığı Akşener’i bitirdiğini sanan Erdoğan, onlara cumhurbaşkanı yardımcısı olma şansı verdi)

-Tek Adam Rejimi, karşısında ideolojik, politik ayrımları bir tarafa bırakan “garip” ama güçlü bir blok yarattı. (Oysa iddiası, sağı konsolide etmek, sola dair ne varsa düşmanlaştırmak üzerine idi)

-Tek Adam Rejimi, kendisinden başka hiç kimse tarafından devam ettirilemeyecek bir rejim olduğunu kanıtladı (ki bu durum kurduğu her şeyin dağıtılacağı anlamına geliyor).[8]

Ve Tek Adam Rejimi; Sola, aynı zamanda Kürt hareketine yepyeni bir müdahale kanalı açtı. Erdoğan'ın yenilmesiyle başlayacak yeni dönem; evrimsel bir genişleme dönemi olarak da siyasi iktidarı kazanmak için bir sıçrama dönemi olarak da değerlendirilebilir. Kazandığında ise “çok farklı” bir mücadele dönemi…

Seçim (ister olsun ister olmasın), siyasi yelpazeyi çok sallayacak…

NOTLAR:

[1] Etkin olmaktan kasıt, "siyasi düşüncelerini ortaya koymaya devam eden ve olağan toplantılarını yapan parti" anlamındadır.

[2] Siyasi partilerin seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında teşkilat kurmuş ve büyük kongresini yapmış olması şarttır.

Bir ilde teşkilatlanma, merkez ilçesi dahil o ilin ilçelerinin en az üçte birinde teşkilat kurmayı gerektirir.

[3] İlk seçimde aradaki fark 13 729, yani karşı tarafın 4 milyon oyundan 7000 daha “çalabilse” idi, şimdi Binali başkanlık yapıyor olacaktı.

[4] Kuşkusuz HüdaPar’ı, Erdoğan için “değerli” kılan oy sayısından öte, Kürt siyasi hareketine karşı etkin bir siyasi güç oluşturma potansiyeli. HüdaPar’ın siyasi olarak meşrulaşması ve (özellikle Meclis’te) temsiliyet kazanması, bölge için sadece operasyonel bir güç olmasının yanında siyasi bir rakip olarak da örgütlenmesine yol açacak.

[5] Büyük bir günah işledim, kusura bakmayın; böyle bir birlik-beraberlik döneminde muhalefete laf ettim.

[6] Tarihte ilk kez CHP listelerinde sosyalist başkanları görebileceğiz, belki de…

[7] Bu durum, sosyalistler için iyi mi kötü mü bilemedim? Bütün sermayeyi düzenin hukuki ve “demokratik” kurallarla işleyeceğine yüklemek?

Bu arada (kusura bakılmasın ama) solcu olmayan kitlenin dipnotlara bakmayacağını sanarak buralara sıkıştırılmak zorunda olan mesajı da iletmek gerek; aylardır “sandıkla işimiz olmaz” diyen solcularımızın, sandık ortaya konduğu zaman “nasıl farkına” vardıklarını not etmek lazım.

[8] Bu seçimi kazansa bile bu durum değişmeyecek. Çok değil, on yıl sonra bile Erdoğan dönemi, bir anomali olarak tarihte yerini alacak.