YAZARLAR

Başka bir siyaset bu muhalefetle mümkün mü?

Sürekli kararnameler, kararlar, kanunlar çıkarmanın ülkeyi yönetememek anlamına geldiğini vurgulayan yöntemler geliştirmek hiç zor değil. Var olan yasalar etkin ve usulüyle uygulanmadığı için yaşanan sorunların yeni yasa yapmaya girişerek çözülmediğini, tersine derinleştiğini ve yeni sorunlar yarattığını dile getirmek zor olmamalı.

İcra İflas Kanununda yapılan elli maddeden fazla değişiklik, Adalet Komisyonu için sadece yarım gün çalışılarak tamamlanan bir iş oldu. Yargı paketi olarak isimlendirilen hukuk reformları serisinin hukuk deformasyonu anlamına geldiğini artık bilmeyen yok. Her alanda toplumsal ihtiyaçlar, evrensel hukuk normları ve demokratik kriterlerin yok sayıldığı yasa yapım süreçleri kanıksanmış halde. Ve kanıksamayı görmenin ağır ezikliği sardı her yanı. Otoriter yönetim altında ezilme biçimlerinden birisi de çaresizlik duygusuyla giderek duyarsızlaşmak olmalı. Duyarsızlaşmanın bir ucu da uyum sağlama çabasına uzanıyor. Uyum sağlamanın da binbir yolu var.

Parlamentoya getirilen bir teklifin olumsuz yanlarını görüp gösterme çabası bile kanıksamanın ve uyumun göstergesi. Adalet Komisyonunda vekillerin, sundukları önergelerle, soruna somut çözüm arayışı içinde olmaları, toplumsal fayda ve sorumluluk bilinciyle harekete geçtikleri mesajı olarak algılansa da gerçek biraz daha farklı. 'Değişen siyasal ortamı yönetme eksikliği' olarak sonuçlanıyor çünkü her önerge girişimi. Yıllardır böyle ve yıllardır değişmeyen, tüketici bir çaba aynı yöntemle sürdürülürken, bunu toplumsal faydanın gereği şeklinde değerlendirmek hiç gerçekçi değil. Sistem ucube olduğu için muhtemelen, siyasetçiler yeni sistemi deşifre ederek topluma sorunları gösterme yönünde siyasi öngörü ve yöntem geliştirme eksikliğini hâlâ üstlerinden atamadılar. Ucube sistem o kadar taşınamaz halde ki, iktidar bloku içine kaparak çözülürken bile, muhalefet vekilleri önerge çabasıyla, sistemi ve iktidar blokunu ayakta tutmak, onlara payanda olmak sonucunu getirdiğini görmekten bile uzak.

Yıllardır yapılan yasaların, yasa yapım yöntemi nedeniyle kaçınılmaz olarak hukuk dışılığı pekiştirecek ve bir kesimin çıkarını gözetecek şekilde düzenlendiğini bilmemek mümkün değil. Ancak politikacılar 'önümüze gelsin değerlendirelim, sözümüzü söyler karşı teklifimizi getiririz' anlayışında. Gelmekte olanın ne gibi riskler içereceğini öngörmek için müneccim olmak gerekmiyor. Göstere göstere geliyor çünkü. Önce kamuoyunu hazırlıyor iktidar. Basınıyla, bağlılarıyla, dernek ve vakıflarıyla yükselttiği söylemi yasa teklifi olarak getiriyor, yöntemi hiç değişmedi. Ancak muhalefet değişen sistemle başa çıkma yollarını geliştiremediği gibi, iktidarın değişmeyen yöntemine karşı yeni politik tutum geliştirmeyi de başaramadı. Örneğin kimi muhalefet liderlerinden sıklıkla “bize bilgi akışı yok, teklif meclise gelmeden öğrenemiyoruz ki, meclise gelmeden hangi bilgiye göre itiraz yükseltelim?” sorusunu / savunmasını duymak vaka-yı âdiyeden. Halbuki iktidar demokratik yöntemlerle değil ama siyasi faydacılık kurnazlığıyla kamuoyunu hazırlarken bizler anlamışsak; siyasetçilerin, liderlerin haydi haydi bilmesi gerekir. Biliyorlar da. Sanırım onlar da bir başka siyasi fayda hesabıyla iktidarın hatalarından güç devşirme niyetinde. Galiba kimse siyasi faydanın oy hesabını tutarken yapılan yanlışın sosyal maliyetini dikkate almıyor. Muhalefet kendisini gerçekten bir iktidar alternatifi olarak topluma kanıtlamak istiyorsa, yanlış düzenlemelerin insanın hayatında açtığı gediği ölçmeli ve facia durumunu topluma gösterecek alternatif siyaset yapma biçimleri geliştirmeli(ydi). İnsan hayatına ve toplumsal dokuya etki eden büyük hatalar yapılıyor, muhalefetin gözü önünde. Toplumsal dokuyu etkileyen, insan yaşamını zorlaştıran büyük hataların sosyal maliyeti ne 128 milyar dolarla ölçülür, ne de faizin bir anda 200 baz puan düşürülmesinin yol açtığı sosyoekonomik hatalara benzer. Kıyaslanamayacak kadar tehlikeli ve düzeltilmesi “iktidara gelince bir haftada” vaadiyle çözülemeyecek kadar uzun ömürlü yeni sorunlar yaratır. Örneğin yıllardır yapılan çocuk istismarına af girişimi sonucunda görülüyor ki, kız çocuklarının orta ve lise seviyesinde okullaşma oranı on yılda yüzde 92’den yüzde 88’e gerilemiş durumda. Buyursunlar bunun yarattığı sosyal maliyeti hesaplasınlar. Kız çocuklarının yüzde 4’ü hayallerini kaybetmişse geri verebilecek politik tedbir yoktur. Geri veremezsiniz meğer ki önleyesiniz. Evet TCK 103 istismar affının 2016’da durdurulması, muhalefet partilerinin ve milletvekillerinin önergeyi hemen kadın örgütlerine duyurmasıyla mümkün oldu. Bununla hem sivil toplum hem muhalefet övünebilir, hakkıdır fakat işin burada bitmediğini idrak ile sivil toplum-siyaset dayanışmasını yeni yöntemlerle geliştirmenin önemini de görmek gerekir. Üstelik 2016’dan bu yana köprülerin altından çok su aktı, sistem değişti. Aynı dayanışma biçimi yetmez, yetmiyor. Bu ucube sistemde hem sivil toplum-siyaset dayanışmasında bilgi akışını değiştirmek, hem de muhalefet açısından halkla ilişkilerde yeni beceriler geliştirmek gerekli. Sivil toplumun tavsiye ve önerilerine açık olunarak ve kamuoyu ile paylaşılan görüşlerini siyaset düzlemine taşımak şart.

Şu dönemde en ideal haliyle bile olsa yeni yasa -özellikle çocuğun kişisel görüşme hakkı açısından 5’inci yargı paketinde yer alan ilgili maddelerin yerine geçecek bir yasal düzenleme önermek- iktidara payanda olmak anlamına geliyor. Çünkü yasal düzenlemeye girişmekle haklı olduğunu kanıtlayan bir çaba oluyor bu. Toplumsal sorunu yapıcı önerilerle çözerek kendi seçmenlerine karşı haklılık payı oluşturmak her partinin ihtiyacı olsa da, buradan iktidara haklılık payı biçildiğine kimsenin şüphesi olmamalı. Bu siyaset yapma biçimi değişmeli.

Sürekli kararnameler, kararlar, kanunlar çıkarmanın ülkeyi yönetememek anlamına geldiğini vurgulayan yöntemler geliştirmek hiç zor değil. Var olan yasalar etkin ve usulüyle uygulanmadığı için yaşanan sorunların yeni yasa yapmaya girişerek çözülmediğini, tersine derinleştiğini ve yeni sorunlar yarattığını dile getirmek zor olmamalı. "Yasalara dokunma, uygula" sloganı genellikle siyasetçilerin itirazıyla karşılanıyor. İtirazlar siyasi öngörü eksikliğini gösteriyor bence. Sivil topluma itiraz yerine, kadın örgütlerine itiraz etmek veya çoğunlukla sipariş görev yüklemek yerine -hatta eleştirilerde hemen buyurgan tonla savunmaya geçmek yerine- eşit işbirliğine girişilse demokrasinin gelişi kolaylaşacak ama yok ufukta böyle bir yöntem.

Siyasal fayda için iktidar erkek çıkarını gözetirken, muhalefetin kadınlar ve çocukların hakları için harekete geçiyor olması siyasi pratiklere hiç aykırı düşmemeli aslında. Çocuğun üstün yararı gözetilerek kadınlar için eşit yurttaşlık hakkı ve güven içinde şiddetsiz yaşam beklentisi öncelense, kadın örgütlerinin deneyim ve öngörüsüne güvenilseydi muhalefet, kişisel görüşme düzenlemesini meclise gelmeden önce durdurabilirdi. Komisyonda saatler içinde geçtiği gibi, aynı hızla genel kuruldan geçip yasalaşacak olan çocuk haklarıyla ilgili maddeler büyük sosyal tahribata gebe. Kadınların hayatı boşanma sonrası da erkeklerin kontrol edebileceği mesafede tutulacak bu düzenlemeyle. Erkek şiddetini önlemek yerine, idari düzenlemeyle uygun alanlar yaratılacak. Kadın ve çocuklar için hayati tehdit karşısında güvence verecek hiçbir tedbir içermiyor maddeler. Dahası, velayet sahibi olmayan ebeveynin çocuğu kaçırması ihtimali de yükseliyor. Ve muhalefetin bütün bu riskleri öngörmesi, bu yasa teklifini meclise gelmeden önce durdurmak için sivil toplumla ortak hareket edebilmesi gerekirdi.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.