Barış ve hayaller

Toplumsal barış için atılacak her adımı ve pratiğe yansıyacak her reformu demokratik değerler çerçevesinde desteklemeye çalışan birer barış tutkununa dönüşürsek, gelecek için epeyce yol kat edeceğiz.

Barış ve hayaller
Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

Hayatın korkunç gerçekleriyle karşılaştığımızda, konum ve durum açısından çok hassas bir dönemden geçtiğimizi fark ediyoruz. Savaşın toplumsal yaşamı tepetaklak ettiği ve zalimce davranışların yıkıma dönüştüğü anlarda ortaya çıkan problemlerden dolayı, barışın dilini toplumda hâkim kılmak için ağzımızdan (Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Dindar-Laik…) çıkan sözcükler, zihnimizi uyuşturup bizleri yoldan çıkartmamalı... O anlarda miadı geçmiş cümlelerden hareket ederek yola çıkmamalıyız.

Yaşamı geriden takip eden bizim gibi sancılı toplumlarda, artçı şoklarla gelen problemden dolayı gerilim tavan yapar. Öfkemizin artıklarından nemalanan zemheri dil, düşünce dünyamızı zehirleyebilir. Zihnimizde üşüşen zehirli atıklardan dolayı öfkeyle bilenmiş eylemlerimiz galeyana gelebilir.

Zorlu bir dönemden geçtiğimiz için önümüze çeşitli engeller, dikenli yollar ve mayınlı sahalar çıkacaktır. Siyasetin sancılı atak durumları toplumsal dokuya çeşitli zararlar verebilir. Ayrıca dipten gelen dalganın gelgitlerini, acılarını, barışın diliyle sağlıklı bir şekilde pratiğe geçirmenin ne kadar zor olabileceğinin de farkında olmalıyız.

Biliyoruz ki, vücut metabolizmasının zayıflamasına ve doku uyuşmazlığına neden olan cerahat, vücuttan arındırılmadığı sürece alınabilecek her yetersiz önlem, vücutta çok ciddi ve kalıcı sakatlıklara yol açabilir. Türkiye’de ağızdan çıkan her sözcüğün yeni ölümlere yol açmasına aldırmayan miadı geçmiş provokatör gevezelerin, barışı bir gömüye dönüştürmek için yanıp tutuştuklarını da biliyoruz. Ülkeyi uçuruma sürükleyip kendilerine rant kapılarını aralayan militarist savaş kaçkınları ve insan mühendisliğine soyunup ideolojik manipülasyonla gençleri birbirlerine kırdıran imalat hatası liderlerin barışa giden yolu felce uğratmak için çok uğraştıklarını da biliyoruz.

Para, şan, mevki kazanmak uğruna her tür dolaptan nasiplenip el pençe divan duranlara, çeşitli toplumsal grupları örgütleyip kitleleri peşinden sürükleyenlere ve fotojenik pozlarla toplumu aldatanlara bakarken kimi zaman irkiliyoruz. Onların sınıfları, meslekleri, cesaretleri, vatanları ve demokratlıklarıyla uyuşmadığımız için kendimizi ayrıcalıklı da hissediyoruz ancak toplum olarak tarihi bir süreçten geçerken, barış uğruna mücadele eden insanlar için hayallerin sınırları yoktur. Kimine göre rüyasız, saçma ve ütopik bir hayaldir bu, lakin ötekilerin bakış açısıyla insanlığın kalp çarpıntılarını dinleyip insanların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortamı yaratırsak, yarın için Türkiye’de azımsanmayacak derecede ortak hikayelerimiz olacaktır. Öteki denilen halklarla birlikte coşkulu anların arzusu ve başkaldırının ürkütücü zevkiyle özgürlüğe yelken açıp birlikte yaşama arzusunu ülkede hâkim kılmayı başarırsak, bu topraklarda yaşamak çok daha anlamlı olacaktır.

Özellikle elleri kolları bağlı anneler ve dilsiz çocuklar adına zihin çılgınlığına neden olan kibrimizi bir tarafa bırakıp gençleri toprağa gömmeye çalışan ideolojileri ret etmeliyiz. Toplumsal barış için atılacak her adımı ve pratiğe yansıyacak her reformu demokratik değerler çerçevesinde desteklemeye çalışan birer barış tutkununa dönüşürsek, geleceğimiz için epeyce yol kat etmiş olacağız. Çünkü "binlerce kilometrelik bir yolculuk atılacak tek bir adımla başlar." Hayat bir adımdan başlıyorsa, yarın bizim de çocuklarımıza anlatacağımız hikâyelerimiz olacak. Eğer bugünkü hikâyemizde ötekilere yer varsa, yarın, klasörlere sığmayan ortak ve keyifli hikâyelerimiz olacak ve de bu hikâyeler dilden dile aktarılacaktır.

Zaman bizi hayatın akışında tüketirken, kibirli, öfkeli ve tehlikeli sözcüklere gem vurup, ahlakın, erdemin ve de adaletin rehberliğinde toplumsal uzlaşma için kararlı ve gelecek adına hayal dünyamızı renkli ve erdemli davranışlarla süslersek, yarın komşu ülkeler nazarında çok daha güçlü olacağız ve ülke içinde çok daha özgürlükçü yaşayabilme ihtimaliz artacaktır.

Aksi bir durumda, yani barışa susadığımız anlarda, kötü ihtimalleri hatırlayınca yeniden ürpermeye başlayacağız ve ne yazık ki rüyamız hep aynı yerde bitecek. Sürekli kâbuslar içinde uyanıp duracağız. Telaşımız biraz daha artacak. Bir rüya her zaman aynı şekilde nasıl tekrarlanabilir diye kafa patlatacağız? Hiçbir satırı atlamayan bir rüyayı psikanaliz nasıl açıklayabilir diye düşüneceğiz? Bir rüya her zaman aynı yerde nasıl kesilebilir diye hayıflanacağız?

Bilim, bize bu soruların yanıtını verirse, düşünsel ve ruhsal açıdan ikna olabilir miyiz? Siyasal söylem, barışa ve demokrasiye aç olan toplumu bu hayati konuda ikna edebilir mi? Barış için kurulan hayallerin arasında bocalarken, gelecekte huzurlu mu, öfkeli mi, akıllı mı, budala mı, cesur mu, korkak mı olacağız, bilmiyorum? Belki de siyasal ve toplumsal gelişmeler gelecekteki davranışlarımızı şekillendirecek?

Belki de bir rüyadayız?  Kim bilir?

Bir rüya… Garip, zorlu, acı ve heyecan dolu... Şenlikli, renkli ve güzel bir rüya…

Kim bilir?

Bekleyip göreceğiz.