Bakanlık soruyor: Tatil mi okul mu?
Dört yıl önce, “öğrencilerin olası öğrenme eksikliklerinin derinleşmeden ve yeni konular eklenmeden telafi edilebilmesi için uygun bir zaman olarak planlandı” denilerek uygulamaya konulan ara tatiller neden şimdi kaldırılsın mı kaldırılmasın mı diye sorularak velinin, öğretmenin, öğrencinin önüne atılıveriyor?
Düzeninde en zor değişiklik yapılması gereken alan hangisidir diye sorulsa herhalde ‘eğitim’in ilk sırada gelmesi gerekir. Milyonlarca öğrenci, aileleri, öğretmenleri yıllar süren bir uzun maceranın içindeler zaten. İkide bir düzen değişikliği iyi olur mu?
Ama iyi oluyor demek ki dün gelen yarın gidiyor, yerine başka bir şey geliyor, eğitim sisteminde sürekli bir ‘değişim hali’ yaşanıyor! En son müfredat değişecek diye bekleniyordu ama araya ara tatiller giriverdi: Kalksın mı kalsın mı?
Bu öylesine bir ‘fikir alışverişi’ değil ama ciddi ciddi öğrenciye, öğretmene, veliye soruluyor!
O zaman da Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Koçero şiirindekine benziyor durum, herkes durduğu yerden tarif ediyor:
‘Kalksın’ diyen öğretmen, ‘zaten seminer bile yapılmadan okula gitmek zorunda kalıyoruz, Milli Eğitim’den gelen videoları izleyip gün geçirmemiz isteniyor, ne tatil ne iş bir şey anlamıyoruz’ diyor…
‘Kalkmasın’ diyen öğretmen, ‘yaz tatili dönüşü ister istemez yoğun oluyor, düzene girilene kadar hem biz hem öğrenci yoruluyor, bizim için pek tatile benzemese de en azından bir nefes alıyoruz’ diyor…
‘Kalksın’ diyen veli ‘çocuk ikide bir tatile giriyor, evde oyalamak zor oluyor, tam alıştı derken okuldan soğuyor’ diyor…
‘Kalkmasın’ diyen veli, ‘yılda iki kere yerine dört kere okula dönmek zor olabiliyor ama en azından çocuk aralarda biraz dinleniyor’ diyor…
‘Kalksın’ diyen öğrenci pek yok sanki🙃 ama biraz daha konuşunca, ‘yaz tatili, sömestr tatili uzayacak’ falan denince biraz daha dikkat kesilebiliyor…
Milli Eğitim Bakanlığı peki?
Daha dört yıl önce, “öğrencilerin olası öğrenme eksikliklerinin derinleşmeden ve yeni konular eklenmeden telafi edilebilmesi için uygun bir zaman olarak planlandı” denilerek uygulamaya konulan ara tatiller neden şimdi kaldırılsın mı kaldırılmasın mı diye sorularak velinin, öğretmenin, öğrencinin önüne atılıveriyor? En çok da, ara tatil gelirken ‘mesailerinde değişiklik olmayacak’ diye açıklanan öğretmenlere üstelik! Zaten tatil yapmalarını ön görmemiştiniz, yaptırmadınız da, şimdi bir de tatile devam mı diye mi soruyorsunuz?
Bu işin evrensel kuralı, maksimum faydası, en doğru yöntemi nedir bakıp ona göre devam ya da tamam demek (ki böyle bir yola gidildiğine göre herhalde faydası şüpheli görülüyor) bakanlığın karar vermesi gereken bir durum yaratmıyor mu?
Yoksa ‘o bakan gitti bu bakan geldi kaldırdık gitti’ demek mahcubiyet yaratır diye mi düşünülüyor?
Gerçekten HEDEP’i, HADEP’e çok mu benzettiniz?
Ceren Bayar’ın haberiyle öğrendik: Yargıtay, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin kısaltılmış adı ‘HEDEP’te sorun görmüş.
Yargıtay’a göre sorun şu: 1994 yılında kurulan Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) vardı siyasette bir dönem. Halkın Emek Partisi (HEP), Özgürlük ve Eşitlik Partisi (ÖZEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP) sonrası kurulmuştu HADEP. Sonrasında da Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Özgür Toplum Partisi (ÖTP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) geldi geçti siyasetten. Geldi geçti derken, 1990’da kurulan HEP’ten başlatırsak eğer, 33 yılda 9 parti… Kürtlerin taleplerini seslendirerek siyaset sahnesine çıkmış ve kapatılmış ya da kapatılmaya karşı tedbir olarak kurulup kendini feshetmiş partiler… Bunlara halen faal olan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve son olarak HEDEP’e dönüşen Yeşil ve Sol Gelecek Partisi’ni de eklerseniz 12 parti eder. İşte bu partilerin kapatılanlarından HADEP’e benzetmiş Yargıtay HEDEP’i, ‘değiştirin’ diyor.
Eh evet, “HEDEP”, “HADEP”e benziyor benzemesine haklarını yemeyelim. Ama 33 yılda 12 parti kurduran sistemi neye benzetiyor acaba Yargıtay, gerçekten ‘demokrasi’ye mi mesela?
Fatih Terim, Fiorentina’ya mı gitti?
Son ‘saadet zinciri’ futbol dünyasını vurmuş görünüyor. “Yolu Galatasaray’dan geçenleri” demek daha doğru gerçi: Arda Turan, Emre Belözoğlu, Selçuk İnan, Fernando Muslera…
Bankacı Seçil Erzen’in yönettiği bir ‘ponzi’ sisteminin kurbanı olmuşlar: Milyonlarca dolar gitmiş!
Ancak olayın içerisinde en çok geçen isim ortada yok: Fatih Terim!
Ünlü teknik direktörün adı o kadar işin içinde ki, sistemin adı bile ‘Fatih Terim Fonu’ olarak anılırmış meğer! Üstelik kızı Buse Terim de şikayetçiler arasında ama ‘Fatih Hoca’dan ne bir ses ne bir nefes…
Galatasaray’da olmayınca Milli Takım’a Milli Takım’da olmayınca yeniden Galatasaray’a git-gellerle geçen yıllarda üst üste ikisi birden olmayınca, ‘Fiorentina’ya gitti gidiyor’ haberleri yapılırdı eskiden hakkında.
Acaba gene oraya mı gitti?