Bağımsız ve alternatif müzisyenlerin karantinası bitmedi

Garantici ve güvensiz sektörel anlayış, her durumda “büyük iş yapacak” olanla o denli meşgul ki, sahne almaya en çok ihtiyacı olan “küçük” müzisyenler açılmada bile görünmez oluyor.

Google Haberlere Abone ol

Müzisyenlerin “büyük kapanma”sı, gece 12’de müziği susturmak şartıyla şimdilik bitmiş gibi görünüyor. Bu 12 yasağı üzerine yazıldı çizildi; müzisyenler, dinleyiciler ve sektör açısından hâlâ en büyük sorun, müzikli gecelerin karşısına dikilmiş bu anlamsız 12 duvarı. Her durumda bir çıkar yol bulmaya alışmak zorunda kalmış müzik dünyası bir şekilde yollar buluyor, konserler yapılıyor, sanatçılar dinleyicisiyle buluşabiliyor. Eskiden 22.00’da, kimi zaman daha geç başlayan konserler, dinletiler şimdi 19.00, 20.00 gibi saatlerde başlıyor. Bu, geçici bir çözüm mü olacak, müzisyenler bir şekilde örgütlenip yahut mevcut örgütler üzerinden seslerini çıkarıp bu hiçbir hukuki dayanağı olmayan kuralı bozduracak mı, yoksa hemen her şeye alıştığımız gibi buna da alışacak mıyız bunu zaman gösterecek.

Bu yeni konser dalgasında konuşmamız gereken, hiç de yeni olmayan başka bir konu var aslında.

GÖZLER GERÇEK ALTERNATİFE KAPALI

Alternatif olmak, “bağımsız alternatif” olmak her yerde, her zaman zor. Sistem, alternatif olanı satılabilir bulduğunda ana akıma şirketlerce sunulan ürün seçeneklerinden biri olmadığı için “bağımsız” olana özel bir vurgu yapıyorum. Sektörün kalıplaşmış kurallarının dışında, bilinen, garantili ticari yollara sapmadan, yaptığı işte kendine özgü ve bağımsız kalarak yürümeye çalışmak ödenmesi gereken bedelleri birlikte getiriyor. Yapılan işe duyulan gerçek bir inanç, çoğu zaman umutsuzluk ve kaynak yoksunluğu ile boğuşularak elde edilen istikrar, azla yetinmeyi bilmek gibi yan ürünleri var bağımsız alternatif olmanın.

Ana akım müzikle bir derdim yok, yanlış anlaşılmasın. Mesele, bir şekilde fırsatı olduğunda dinleyicisini mutlaka bulacak olan şarkıların ve müzisyenlerin; dinleyici ile buluşabileceği alanların tamamen ana akım ile doldurulmuş olması. Garantici ve güvensiz sektörel anlayış, her durumda “büyük iş yapacak” olanla o denli meşgul ki, herkes bu istikrarsız sistemde o an gemisini yüzdürmeye o denli odaklanmış durumda ki, (hem dinleyici ile tanışmak hem de zaten çok daha az para kazandığı için) sahne almaya en çok ihtiyacı olan “küçük” müzisyenler görünmez oluyor. Bu pandemiden önce de böyleydi, şimdi de böyle…

Bu görünmezlik biz müzikseverler için de büyük kayıp. Harika şarkı yazarlarıyla, değeri belki gelecekte anlaşılacak kendine has tarzları deneme cesareti gösteren müthiş müzisyenlerle sahnelerde tanışma ihtimalimiz çok düşük.

'BÜYÜK BALIKLAR' VE DİNLEYİCİ GARANTİLİ KONSERLER

İsmini vermek istemediğim bir müzisyen/şarkı yazarı/şarkıcı arkadaşımın şu notunu paylaşmak istiyorum: "Kapanma sırasında konser yapamayıp, kapanmalar bittikten sonra da konser yapamayan ya da tek tük yapabilen bir sürü müzisyen var. Mesela ben. Çünkü özellikle belediyeler bütçelerini çoğunlukla ‘büyük balıklara’ harcıyor. Mekânlar da yine çoğunlukla garanti isimleri tercih ediyor. Sahneler açılır açılmaz afişlerde gördüğümüz ilk isimler hep aynı. Muhtemelen diğer alternatif isimlere göre ekonomik darlığı daha az hissedenler yani…"

Kimsenin risk almadığı bir sanat ortamı, kaçınılmaz olarak kendini sürekli tekrar etmeye, verimsizleşmeye mahkûmdur. Evet, sektör incecik ayakların üzerinde zar zor ayakta duruyor. Pandemi süreci gösterdi ki ilk rüzgârda yıkılması da işten değil. Böyle olunca; bir yanda aynı isimlerin durmadan, her yerde ve iyi ücretlerle konserler verdiği, diğer yanda ise bu olanaklara sahip olamayan müzisyenlerin ellerinde telefonla ayda yılda bir haber, bir teklif beklediği eşitsiz bir düzen kendi korkunç kurallarıyla giderek kök salıyor.

Türkiye’de inadına ve istikrarla klasik caz icra etmeye çalışan harika müzisyenler köşelerinde ders vererek hayatlarını sürdürmeye çalışırken örneğin, caz festivalleri yıllardır pop müziğin yıldızlarına açıyor sahnelerinin çoğunu. Evet, çok yetenekli, kendine has müzisyenler bunlar ama göz görüyor, kulak duyuyor ki “caz” yapmıyorlar. “Sana ne?” demeyin; zira insanın aklına ister istemez, eğer bu ülke dinleyicisine caz dinletilemiyorsa o halde ne için caz festivalleri düzenlendiği sorusu geliyor. Ha eğer caz dinleniyorsa o halde zaten yoğun konser programında bir gecede binlerle buluşan müzisyenler yerine neden duyulmaya ihtiyacı olan, alternatif kalan, zaten belki de zorunlu olarak bağımsız olan müzisyenlerin bu sahnelerde yer almadığı sorusu da takip ediyor onu.

Pop müzik ve rock müzik festivalleri için de durum farklı değil. Festivaller bir zamanlar yeni ve alternatif seslerin, isimleri geniş kitlelerce duyulmamış sanatçıların dinleyici ile tanıştığı yerlerdi. Zaten kurulmuş olan sahnelerde, zaten hazır prodüksiyonlarda organizatörler bu yeni seslere de yer verir, o sırada dinleyeni az da olsa sanatçı için o sahnedeki o deneyimi gerçek kılmaya destek olurdu. Bugün bunun çok uzağındayız.

Konser, performans mekânlarının, hâlihazırda ödedikleri büyük kiraların, çalışan masraflarının, devlete ödenen büyük vergilerin, yasal kısıtlamaların farkındayım. Dahası bu sanat mekânlarının devlet nezdinde birer eğlence mekânı gibi görüldüğünü, hiçbir destek almadığını, eğlence sektörü bağlamında vergilendirildiğini de yakından biliyorum. Ancak bu tür mekânlar müzik tarihi açısından bir sorumluluk taşıyor. Cavern adlı bar olmasaydı Beatles diye bir efsane olur muydu emin değilim örneğin. Türkiye’nin kimi büyük şarkı yazarları, kendilerine inanan ve zarar etme pahasına sahnelerinde onlara yer veren küçük ve mütevazı barlar olmasaydı bir köşede unutulur giderdi, kim bilir?

Pandemi boyunca hayatlarının en büyük profesyonel krizini yaşayan müzisyenlerin tartışmaları hep ortak bir noktaya bağlanıyordu: Bu sistemin bu şekilde işlemediği açık. Bu büyük kapanmadan herkes ders çıkaracak; müzisyenler dayanışmayı, sektör temsilcileri garantici olmamayı, tüm müzik camiası, büyüklü küçüklü tüm müzisyenler ve diğer müzik emekçileri için ses çıkarmayı öğrenecek. Şu şimdilik kısa süreli açılmada gördük ki umutlar yine başka bir vesilede hatırlanmak üzere raflara kaldırılmış. Umuyorum kendisini ve müziğini oyunun büyük aktörlerinden ve iki yanı keskin kılıç kurallarından azade tutmaya çalışan müzisyenler için de bir açılma olur. Bu kez muktedirlerin iki dudağının arasından çıkan sözlerle değil, müzik dünyasının toptan bir silkinmesiyle…