Bağımsız müzik yapımcıları sektörü büyütmek için aynı çatı altında

Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği yakın zamanda sektördeki küçük ve orta ölçekli yapım şirketlerini bir araya getirmek ve sorunları birlikte çözmek için kuruldu. Derneğin kurucularıyla konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gazete Duvar’da müzik sektörünün kendi içinde konuşulan, tartışılan ancak dışarıda pek yankı bulamayan, öte yandan milyonlarca müzikseveri etkileyen meselelerini konuşmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz hafta, yapımcı ve MÜYAP Genel Koordinatörü Bülent Forta ile bu sorunlardan kimilerini konuşmuşken, bu hafta yeni bir derneğin temsilcileriyle buluşuyoruz. Sektördeki “majör” yapım şirketleri dışında kalan ve kendilerine “bağımsız yapımcılar” diyen bir grup müzik yapımcısı, yakın zamanda Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği’ni kurdu. Başlangıçta yedi yapım şirketinin bir araya gelerek hayata geçirdiği ve kurulduğu günden bu yana giderek genişleyen dernek, sektördeki sayısız bağımsız yapımcının sorunlarını tartışmak, bu sorunlara çözümler üretmek ve MÜYAP’a üye olmayan yapımcıların da lobi yapma ve söz hakkı için “bağımsızlar”ı bir araya getiriyor.

Kısaca BMYD olarak adlandırılan derneği, hepsi yapımcı olan kurucuları Hadi Elazzi Haluk Polat, Engin Akıncı ve Server Uraz ile konuştuk.

‘AMACIMIZ MÜZİK SEKTÖRÜNÜ BÜYÜTMEK’

MÜYAP gibi geniş ve güçlü bir yapı varken neden Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği’ni kurma ihtiyacı duydunuz? Bize biraz nasıl bir motivasyonla yola çıktığınızı anlatır mısınız?

Haluk Polat: Esasında müzik sektörü form değiştiriyor ve Türkiye’de bu anlamda var olan irili ufaklı birçok yapım şirketi var. Bu yapım şirketlerinin birlikte hareket etmesi gereken bir döneme doğru gidiyoruz. Bir meslek birliğimiz var, MÜYAP ancak MÜYAP’ın üyesi olmak kolay değil, birçok şart var. Orada umuma arzdan toplanan gelirlerin paylaşımı söz konusu olduğu için, oraya üye olmak, bu şartları yerine getirmek bağımsız yapım şirketleri için kolay olmuyor. Hâlbuki yeni dönemde, dijitalle beraber sektöre giren, bu alanda faaliyet yürütmek isteyen, kalıcı olmak isteyen birçok firma var. Bu firmaların yalnızlığını günden güne hissediyoruz. Dedik ki, bir araya gelelim ve bu firmaların da sektörle entegrasyonu adına, kendi sorunlarımızı, birlikte, ortak bir akılla masaya yatırmanın ve çözmenin yollarını arayalım. Yurtdışında bu alanda çalışan, bağımsız yapım şirketlerinin bünyesinde toplandığı meslek birlikleri var. Dünyadaki bağımsız müzik firmalarını temsil eden Bağımsız Müzik Şirketleri Birliği IMPALA, Dünya Bağımsızlar Ağı WIN ve MERLIN Network, Türkiye’de temsil edilmiyordu. Biz, BMYD olarak bu birliklerin Türkiye’deki temsilcisi konumuna da geldik. Dünyada, bizim “majör şirketler” dediğimiz Warner’ın, Universal’ın, Sony’nin kapladığı alan günden güne azalıyor. Buna birkaç önemli unsur var. Bir kere, sanatçıya bağlı daha küçük müzik yapım şirketlerinin sayısı, gücü ve ulaşabilirliği artıyor. Dinleyici ile doğrudan iletişim kurulabilen alanlar var artık, eskiden öyle değildi. Majör firmalar hem dağıtımın sahibiydi, hem üretimin sahibiydi, hem de koca koca prodüksiyonlar yapıyorlardı. Şimdi de bunu yapmaya çalışıyorlar ancak bu firmaların faaliyetleri, tüm müzik sektörünü temsil etmiyor artık.

Biz ayrıca, MÜYAP üyesi olmayan yapım şirketlerinin, MÜYAP ile ilişkisini de doğru bir şekilde kurmasına aracı olmak istiyoruz. Yani MÜYAP’a alternatif değiliz, böyle bir iddiamız da yok. Zaten içimizde MÜYAP üyesi olan firmalar da var. Yani özetle, MÜYAP’a üye olmayan, ölçeği itibariyle üye de olamayan birçok yapıyı bir araya getirmek.

Engin Akıncı: Bir derdimiz de, sektörü nasıl büyütebileceğimiz. Müzik alanı, dijitalleşmeyle birlikte giderek büyüyor, yaygınlaşıyor tüm dünyada. Son raporlara baktığımızda, dünyada abonelik üzerinden müzik dinleme işinde çok ciddi bir artış var. İnsanlar, özellikle de Covid’ten sonra, bu süreçte evlere kapandığında hem müziğe hem de görsel içeriğe aylık bir bütçe ayırmaya başladı. Bakın, 2020 sonu itibariyle dijital müzik ve dizi/film eğlence mecralarının abone sayısı 1 milyondu. Bu sayı 2021 sonunda 2 milyona çıkmış. Bu inanılmaz bir artık oranı demek ve bu oranda artışın süreceğini öngörmek de zor değil. Dolayısıyla birtakım uluslararası şirketlerin ya da bu ülkedeki eğlence sektöründe yapımcı olarak yer alan insanların iştahını kabartan bir resim var ortada. Amazon Müzik gibi, daha önce Türkiye’de olmayan firmalar girmeye çalışıyor; Apple Müzik ve Spotify gibi firmalar operasyonlarını büyütüyor.

Giderek büyüyen bir sektör var yani ama sektör büyüdükçe dertleri de büyüyecek çünkü temelleri doğru değil. Biz, işte bu noktada nasıl işbirlikleri oluşturabiliriz ve bu sektörü nasıl doğru temsil edebiliriz hevesiyle bu işe giriştik.

Haluk Polat: Bir de, müzik sektöründe daha ilkeli bir yapı kurmak gerektiği kabulümüz var. Firmaların, etik değerlere bağlı kalmasını sağlayacak bir oluşumu nasıl sağlarız diye yola çıkıyoruz. Bizim, BMYD olarak temel meselemiz sektörü parasal olarak büyütmek değil, o tabii ki bir yönü işin ama paradan çok önce gelen ve çözülmesi gereken sorunlar var. En basit örnek olarak, firmaların birbirlerinin sanatçılarıyla ilgili tasarrufta bulunmasını verebilirim. Bu tür sorunları ele alacağız öncelikle.

'YAPIMCIYDIM AMA TANIDIĞIM TEK BİR YAPIMCI DAHİ YOKTU'

Hadi Elazzi: Birkaç kişi ilk olarak bir araya gelmeye başladığımızda herkesin ortak bir kaygısının olduğunu fark ettik, yalnız kalmak. O dönem çok ilgimi çekmişti, herkes “Ben bu sektörde bağımsız yapımcı olarak yapayalnızım” diyordu.

Server Uraz: Evet, benim kendimden başka tanıdığım bir yapımcı yoktu BMYD’ye kadar, öyle düşünün. BMYD’nin kurulması aşamasında ben yapımcı büyüklerimi tanıyabildim, onların birikimlerinden faydalanabildim. O ana kadar ben her şeyi kendi kafamda kurduğum sistemle yönetiyordum ve başkaları nasıl yönetiyor, onu da bilmiyordum.

Engin Akıncı: Ve sistem sürekli değişiyor. Zaman değişiyor, işler dijitalleşti, böyle olunca dinamikler değişiyor. Bir yapımcı olarak kendini ne kadar güncellersen güncelle, bilmediğin bir dolu yeni parametre ortaya çıkıyor. Bununla birlikte tabii müziğin kendisi de değişiyor, sanatçıların davranışları değişiyor, insanların menfaatleri değişiyor. Yani bu hıza ayak uydurabilmek için ciddi bir bilgi akışı sağlamamız gerekiyordu, bilgiyi daha iyi, daha hızlı paylaşabilmemiz, yapımcılar olarak birbirimizi güncellememiz şarttı. Birbirimizin eksik yanlarını da görmek, orayı nasıl tamamlayabileceğimizi çözmek vesaire. İşin içinde ister istemez hukuk var örneğin, birileri olmayan ya da olan bir hak talebinde bulunabiliyor, avukatlara gittiğinizde hepsi başka bir yorum yapabiliyor. Bir hukuk desteği imkanınız olmadığında yapayalnız, tek başınıza bunu çözmeye çalışıyorsunuz. Bugüne dek hep eş dosta danışarak bunları çözmeye çalışıyorduk ama bundan böyle bu sorunlar da BMYD’nin desteğiyle ele alınacak.

Hadi Elazzi: Server’i düşünün, genç yaşında, tek başına bu firmayı kurmuş, sezgileriyle, kendi tarzıyla çok önemli işlere imza atmış bir yapımcı ancak kendisini yalnız hissedebiliyor buna rağmen, bunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Bir dayanışma örneği aslında bu dernek ve motivasyonlarımız belli: İlk olarak, belirli etik değerlerimizin olması bence çok önemli. İkincisi, hiçbirimizin artık kendini bu sektörde yalnız hissetmemesi. Üçüncüsü ise bilgi paylaşmak. Teknoloji ve bilgi çağındayız ama bizim sektörümüzle ilgili inanılmaz bir bilgi eksikliği ve bilgi kirliliği söz konusu.

Engin Akıncı: Yüzlerce aktif firma var ama bir yayın yok, yahut bir kitap yok doğru düzgün. Nereden öğreneceksin? Bunun eğitimini veren doğru düzgün bir yer yok.

Server Uraz: Yolda öğreniliyor aslında bu iş ve tabii hatalar yapılarak.

‘MÜZİKTE ESKİDEN FORMÜLLER BELLİYDİ, ŞİMDİ FORMÜL YOK’

Engin Akıncı: Bağımsız Müzik Yapımcıları Derneği’nin, müzisyenlerimiz için yeni uluslararası kapılar açacağını düşünüyoruz ayrıca.

Bunu biraz açar mısınız?

Engin Akıncı: Bahsettiğimiz uluslararası ağların, meslek birliklerinin çeşitli komitelerindeyiz artık. Bunlar AB ile, dünyadaki WOMEX gibi büyük endüstri fuarlarıyla entegre şekilde çalışıyorlar. Diyorlar ki, “Bizim bünyemizde bulunan sanatçılar, bu fuarda şu şekilde yer alacak, bu ülkeden şu sanatçı gelecek…” Biz, bu uluslararası paydaşlarımızla bunları yapabilirsek, çok eksik kalan, sanatçılarımızın uluslararası pazarlara açılması açısından ciddi faydalarımız olabilir.

'DİJİTAL MECRALAR BİRER BATAKLIK'

Geçtiğimiz günlerde MÜYAP Genel Koordinatörü, yapımcı Bülent Forta ile de konuştuk bunu, size de sorayım. Sanatçının, dijital dünyayla birlikte üretme ve paylaşma süreçlerinde yapımcıya artık daha az ihtiyacı yok mu?

Hadi Elazzi:  Ben öyle olduğuna inanmıyorum. İşe hâkim olan ve tecrübesi olan herkes de böyle düşünüyor. Biraz önce bahsettiğimiz o bilgi kirliliği, bu konuda da var. Evet, bazı şeyler kolaylaştı, sanatçı için bir şarkıyı kaydetmek, dağıtmak, dijital mecralarda yer almasını sağlamak zor değil, doğru. Ancak bir taraftan da iş eskisine göre daha zorlaştı çünkü yapılacak çok fazla kalem var, çok fazla komplikasyon var, ve tabii kaos var. Bana sorarsanız müzik şirketlerinin eskisine göre daha geniş ekiplerle çalışması gerekiyor artık. Eskiden formül belliydi; müzik televizyonları çok güçlüydü, radyo baskındı, bir de belli başlı gazetelerde yazarlar vardı. Diyorduk ki, “Şu yazar bizim şu albümü yazarsa, eminim parlayacak. Üzerine Number One TV’de, Kral TV’de de görüldü mü, tamamdır.”

Engin Akıncı: Magazinel bir sanatçıysa “Televole’ye bir çıkarsa olur bu iş” denirdi, formüller belliydi yani.

Hadi Elazzi: Formüller değişti de diyemiyoruz, şu anda formül yok çünkü.

Server Uraz: Yapımcının rolü bu noktada, formül geliştirmek oluyor.

Engin Akıncı: Formül geliştirmek ve sanatçının, müziğin olmadığı alanlara o müziği nasıl taşıyacağını bulmak… Sanatçılar şöyle düşünüyorlar: Ben kendi yatak odamda bile, teknolojinin imkânlarıyla bu şarkıyı kaydedebilirim. Bir mikrofonum, ses kartım, bilgisayarım var. Üzerine bir gitar çalarım, klavye çalarım, tamam. Bunu dijital dağıtımcılar üzerinden çok uygun ücretlerle dağıtmak da mümkün, doğru. Sen, evinde kaydettiğin bir şarkıyla, Coldplay’in, Jennifer Lopez’in olduğu mecrada olabiliyorsun. Ancak haftada 60 binden fazla şarkının çıktığı bir mecra, aynı zamanda bir bataklıktır. Sen burada nasıl yer alacaksın, kim seni nasıl bulacak, nasıl duyacak da sen nasıl dinleneceksin? Eski tanıtım mecraları da yok. Alternatif bir iş yapıyorsan zaten radyoda çalınamıyorsun, gazetelerde, basında yoksun. Bu durumda başka formüller, başka zihinler, başka ilişki ağları gerekiyor. Televizyon dizilerine nasıl verebilirsin bu şarkıyı, Netflix’te bir yerlerde nasıl kullanılmasını sağlarsın…

Haluk Polat: Biraz önce konuşurken aklıma şu örnek geldi: Geçmişte, ben de bir majör firmanın Türkiye’de pazarlama ve tanıtım görevlisiyken yurtdışından gelen insanları Unkapanı’na götürdüğümüz zaman şaşkınlıkla izlerlerdi. “Nasıl yani? Bütün bu müzik firmaları birbirine rakip ama yan yana duruyorlar ve herkes birbirinin ne yaptığından haberdar, öyle mi?” diye sorarlardı. Bu aslında Türkiye’de  bir gelenek ve dünyada sanırım örneği yok. Herkes birbirinin ne ürettiğinden haberdar. Hatta, korsan döneminde, bir yapım şirketi bir şey çıkardığında, yandaki yapım şirketi onun korsanının yayınlayıp merdiven altında satıyordu, düşünün. Biz esasında BMYD ile doğru işleyen bir Unkapanı modeli yaratıyoruz bir açıdan. Birbirimize tabii ki rakibiz, hepimiz bu alanda paralar kazanıyoruz ama bunların rekabeti esasında sektörü büyütmek için oluşan bir rekabet. Biz ne kadar çok işi tanıtabilirsek sektör o kadar büyüyecek. Birbirimizden destek alarak büyüyeceğiz.

Engin Akıncı: Süperlig gibi düşünün bunu. Bir sürü takım var ve futbolun kalitesi arttıkça Süperlig’in değeri artıyor, yayın hakkını ona göre pazarlıyor. Onun gibi bir şey bu.

'MÜZİKTE YENİ İSİM ÇOK, NİTELİK AZ'

Birkaç seferdir “sektörü büyütmek” diyorsunuz. Ne demek bu? Zaten inanılmaz bir hızla büyüyen bir dijital pazardan, geçmişle kıyaslanamayacak kadar çok ortaya çıkan yeni çalışmadan, sanatçıdan söz ediyoruz zaten…

Hadi Elazzi: Nitelik meselesinden söz ediyoruz aslında. Sektörü nitelik olarak büyütmek, değerini arttırmak. Engin’in dediği gibi, eskiden bir şey üretmek çok zordu, pahalıydı ve yolu belliydi, o yola herkes ulaşamıyordu. Firma sayısı belliydi, yöntemler belliydi, o firmanın yapacağı müzik yayınını sayısı da belliydi çünkü büyük yatırımlardı bunlar. Bir plak şirketi yetkilisinden randevu almak bile büyük işti. Şimdi bunların hiçbirinin olmaması, niceliği çok arttırmış durumda. Haftada on binlerce şarkı ne demek mesela? Herkes bir şeyler üretiyor ve yayınlıyor, yayınlatıyor. Ancak nitelikle ilgili ciddi sıkıntılar var. Bu 60 bin şarkının bence çok çok küçük bir kısmı kalıcı oluyor ve para kazanabiliyor. Esasında belki bu kadar şarkıya ihtiyacımız yok. Ama işte çok başındayız bu dijital dünyanın, her şey her gün değişiyor. İlk zamanlarda hepimiz çok heyecanlandık, ben de öyle düşündüm. “Yahu üretmek çok kolay madem, basalım. Onu da basalım, bunu da basalım…” Sonra bir bakıyorsun harddiskinde bir dolu kalabalık olmuş bunların çoğu. Ne yazık ki bunların ne sanatçıya, ne yapımcıya, ne sektöre bir faydası olamıyor. Bu çok acı bir şey bakınız, bu şarkıları çıkaran müzisyen arkadaşların hepsi bu şarkıları büyük hayallerle çıkarıyor ama işte devamı gelemiyor. Mesela, eskiden “yaz şarkısı” diye bir şey vardı, bilirdik ki Mayıs’ta, Haziran’da Demet Akalın, Serdar Ortaç şarkı çıkartır ve o bir yılı götürür en az. Şimdi böyle bir şey de kalmadı; küçük küçük birileri çıkıyor, parlıyor, kayboluyor. Sektörün büyümesi demek, bir yandan bu devamlılığı da sağlamak demek.

Sözünü çok ettiğimiz bu dijital dönüşümle birlikte bütün sektörlerde “eşik tutucular”ın rolü tartışılmaya başlandı. Bireylerin artık kullanıcı da olduğu, özellikle kültürel üretim araçlarının dijitalleştiği ve bilgisayarlar, cep telefonları ile herkesin eline geçtiği bir yeni dönem gibi anlaşılıyor bu. Sizin de söylediklerinizden, aslında geçmişte neyin yapılacağına, kimin albümünün, ne kadar basılacağına karar veren müzik yapımcılarının da artık eşik tutucu, karar verici olmadıkları bir dünyada formüller üretmek zorunda kaldığını anlıyorum.

Engin Akıncı: Ben şöyle düşünüyorum: Yapımcı için de her şey bir şarkı sözü ve bir besteyle başlıyor. Bu beste birine ait ve bu kişiler Türkiye’de ya MESAM, yahut MSG üyesi ve yorumcu ise MÜYORBİR üyesi. Bu şarkılar yayınlanmadığı sürece kimse tarafından bilinmez ve bir değer oluşturmaz. Sen bunu götürür MSG’nin, MESAM’ın veri tabanına kaydettirirsin, orada durur. Sen bunu halka arz ettikten sonra o şarkının hayat döngüsü başlıyor ve ekonomik değeri oluşuyor. Bakın geçtiğimiz günlerde Super Bowl’da Eminem, 2000’li yılların başında yaptığı bir şarkıyı söyledi; 20 yıllık şarkı ertesi gün tüm dünyada bir daha listelere girdi. Neden? İş büyük, görkemli. Biz, sektör olarak o görkemi çok hızlı bir şekilde kaybettik ve müzik Türkiye’de insanların dünyasından çıktı, heyecanlandırmıyor artık insanları. Müziğin anlamı, televizyon dizilerinden ibaret artık neredeyse. Sizin sözünü ettiğiniz bağlamda, bu görkemi, bu heyecanı yeniden yaratmak açısından yapımcı en temel rolü üstleniyor, üstlenmek zorunda. Büyük ödül törenlerimiz kalmadı, doğru düzgün televizyonumuz kalmadı, büyük prodüksiyonlar yok artık, müzik dergisi yok, eskisi gibi müzik eleştirmenleri yok, herke ufacık köşelerde bir iki cümle yazmaya çalışıyor.

Ve bakın, yapılan araştırmalar, insanların hep geçmiş bir zamanın, kendisini daha iyi hissettiği bir dönemin şarkılarını dinlemeye başladığını gösteriyor. Bunda Covid’in de çok büyük payı var. “Ne güzeldi, 2012’de şu şarkı çalarken sevgilimi ilk kez öpmüştüm” diye düşünüyor, onu hatırlamak istiyor. Yeni dönemde ise yeni müzikler insanları oralara götürmüyor, o nedenle son iki yılda yayınlanan şarkıların dinlenme oranlarında da düşüş var.

'KİMİ YAPIMCILAR DİNLENME, İZLENME RAKAMLARIYLA OYNUYOR'

Server Bey, siz hem tanınan, sevilen bir rap müzik sanatçısısınız hem de sektöre kıyasla genç bir yapımcısınız. Firmanızın imza attığı işler de, çoğunlukla zaten bu dijital dünyaya doğmuş bir nesle hitap ediyor. Sözü edilen bu sorunları siz de mi yaşıyorsunuz?

Server Uraz: Yaşıyoruz tabii. Biraz önce dediğim gibi, bu dönüşümde elle tutabileceğimiz kurallar yok bir kere. Hatta ben bu yüzden yapımcı oldum diyebilirim. Sanatçı olarak çok kötü tecrübeler yaşayınca yapımcılık yönüne eğilmek zorunda kaldım aslında. Diğer yapımcıların ne yaptığına dair bir fikrim yoktu, geçmişin formüllerinin değiştiği bir süreçti ve kendi sistemimi kurmak durumunda kaldım. Geldiğimiz noktada yapımcının en önemli rolünün, parlama potansiyeli olan sanatçıları bulmak, onları doğru şekilde yönlendirmek olduğunu düşünüyorum. Sanatçı bir potansiyeldir ama müzik endüstrisini bilmek zorunda değil. İşte burada bizim devreye girmemiz gerekiyor. Bir de şu var; dijital dünyada var olmak değil sadece mesele, duruşunu bozmadan orada var olabilmek. Sanatçının duruşundan taviz vermesi çok kolay dijital dünyada. Küçük tavizler de vermek zorunda aslında ki zaten sanat ile müzik arasındaki ayrım gitgide büyüyor. Biz yapımcı olarak sanata mı değer vereceğiz yoksa “satan” işlere mi? Yahut bunun kesişim kümesini nasıl yaratacağız? Bu kesişim kümesini yaratırken kendi duruşumuzu ve sanatçının duruşunu bozmadan nasıl ilerleyebiliriz? Bunlar da yapımcıların gündemindeki konular.

Söyleşimizde sona yaklaşırken şunu sormak istiyorum: Sohbetimizin başında, BMYD’nin sektördeki etik değerleri hatırlatmak, bu değerlere sahip çıkmak için de kurulduğunu belirttiniz. Hatta en büyük sorunlardan birinin, bir firmanın bir başka firmayla çalışan sanatçı ile ilgili tasarrufu olduğunu söylediniz. Bu bağlamda başka nasıl sorunlar yaşanıyor sektörde?

Hadi Elazzi: Şu anda bir firma, bir şarkı yayınlayıp o şarkının dinlenme, izlenme sayılarıyla her türlü gayrı resmi yöntemi kullanarak oynayabiliyor örneğin. Hepimiz bunu biliyoruz. Herkes yapabilir bunu, Google’da bile bunun yolları bulunabiliyor. Dijital mecralar bunun önüne geçmiyor, bunu bizim yapmamız lazım. Dijital mecra bununla ilgilenmiyor çünkü alan memnun, satan memnun durumu var orada.

Engin Akıncı: Dijital mecraların, bunun önüne geçmek için çalışmaları var aslında. Ancak yaptırımı yok, regülasyonu yok. “Senin şarkını Malezya’da dinlemişler en çok, neden orada dinlendin?” diye soruyor, bunu şüpheli buluyor ancak bununla ilgili bir yaptırımı yok.

Server Uraz: Spotify bunu sembolik olarak yapıyor. Yirmi tane gayrı meşru yükselişin birine sözde bir yaptırım uyguluyor. Şarkı öyle veya böyle daha fazla dinlenildiği için, o dijital mecranın kitlesi de kağıt üzerinde büyümüş oluyor çünkü.

Hadi Elazzi: Bunu tespit etmek çok kolay değil tabii ama biz elimizden geldiğince belirleyip, bu tür yollara başvuran yapım şirketlerini bünyemize almamayı planlıyoruz.

Anladığım kadarıyla dert çok, yol da uzun. Peki kısa vadede ne gibi işler, etkinlikler var takvimde?

Haluk Polat: Her şeyden önce kendimizi tanıtmak istiyoruz. Bunun için de çeşitli etkinlikler planlıyoruz. İlki 23 Şubat’ta bir çevrimiçi seminer olacak. Soru-cevap şeklinde bir toplantı olacak. Sonra da her ay çevrimiçi ve yüz yüze etkinlikler planlıyoruz. Bu etkinliklerde sektörle ilgili çeşitli konularda sorulara yanıt bulmaya çalışacağız, seminerler, atölyeler yapacağız. Sanatçılarımızla küçük dinletiler gerçekleştireceğiz. Birlikte bir şeyler yapabileceğimizi kanıtlayacağımız etkinlikler olacak bunlar ve bunları yaparken yurt dışındaki bağlantılarımızla da işbirlikleri oluşturacağız.

Engin Akıncı: Derneğin ayrıca lobicilik faaliyeti yürüteceğini de söyleyelim. Bu konuda ciddi bir boşluk olduğunu görüyoruz.