Aziz Çelik: Kılıçdaroğlu SSK'yı batırmadı, güçlenmesi için çalıştı

Birgün yazarı Aziz Çelik, Kılıçdaroğlu'nun "SSK'yı batırdığı" iddialarının doğru olmadığını, kurumun sistemsel sorunlar ve siyasi tasallut nedeniyle sıkıntı yaşadığını yazdı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu yıllarda kurumu batırdığına ilişkin iddialar seçim meydanlarında gündeme geliyor. 1992-1999 yılları arasında SSK Genel Müdürlüğü yapan Kılıçdaroğlu'nun yönettiği kurumun yaşadığı zorluklar iktidar sözcüleri tarafından seçim mitinglerinde ve tartışmalarında sıklıkla dile getiriliyor ve sorumlunun Kılıçdaroğlu olduğu iddia ediliyor. 

Birgün yazarı Aziz Çelik, bu iddianın doğru olmadığını, söz konusu yıllarda sistemsel ve siyasi sorunlar nedeniyle sıkıntılar yaşandığını ve tam tersine Kılıçdaroğlu'nun bu sorunları çözmek için yoğun bir çaba harcadığını belirtti. Çelik, "'Kılıçdaroğlu SSK’yi batırdı’' suçlamaları asılsız: SSK’yi savundu!" başlıklı yazısında, SSK'nin o yıllarda yaşadığı krizin gerekçelerini aktardı, "Kılıçdaroğlu gerek hazırladığı raporlarla ve gerekse sık sık yaptığı açıklamalarla üstüne düşen görevi yapmış, SSK’nin yaşadığı sorunları dile getirmiş, talana karşı çıkmış ve çözümler önermiş, SSK’yi ve kamu yararını savunmuştur" diye yazdı.

Çelik'in yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"SSK Genel Müdürlüğü Kılıçdaroğlu’nun ismiyle bütünleşen ve siyaset dışındaki en önemli görevi sayılabilir. SSK’nin en önemli özelliği devlet bütçesinden sonraki en büyük bütçeye sahip olması ve ülke nüfusunun neredeyse yarısının sosyal güvenliğini sağlamasıydı. Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin amiral gemisi olan SSK eskiden üç temel kurumdan oluşan sosyal güvenlik sisteminin işçileri ve işçi emeklilerini kapsayan bölümüydü. Diğer iki kurum Bağ-Kur ve Emekli Sandığıydı. Bu üç kurum 2000’li yıllarda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında birleştirildi.

'Kılıçdaroğlu SSK’yi batırdı' iddiası nereden kaynaklanıyor? Bu iddianın temelinde SSK’nin 1990’ların ortalarından itibaren Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdürlüğü döneminde ortaya çıkan finansman (gelir-gider açığı) sorunları yatıyor. Ancak ne SSK’nin battığı ve batabileceği iddiası doğru ne de Kılıçdaroğlu’nun SSK’yi batırdığı iddiası. SSK yoğun siyasal vesayet altında bir kurumdur ve bu nedenle SSK’nin durumundan esas olarak hükümetler sorumludur. Öte yandan SSK batmadı (SSK gibi kamusal kurumlar zaten batmaz) ve Hazine desteğiyle yoluna devam etti. Son olarak SSK’nin yaşadığı mali sorunların arkasından uzun yıllara dayalı ciddi yapısal ve sistemsel sorunlar yatıyor. Dahası Kılıçdaroğlu, Genel Müdürlüğü döneminde bir bürokrat olarak SSK’nin sorunlarına dikkat çekti ve çözümler önerdi. Kısaca baston değil asa, İsa değil Musa ve Fırat değil Kızıldeniz!

1990’LARDAKİ SSK GERÇEĞİ

SSK 1990’ların ortalarından itibaren ciddi finansman sorunları yaşamaya başladı. Diğer bir ifadeyle SSK’nin gelirleri ile giderleri arasında açık oluşmaya başladı.  Bu açık nedeniyle 1995-1998 arasında SSK’ye kurum giderlerinin yüzde 14’ü ile yüzde 32’si arasında Hazine desteği sağlandı. 1995 yılında kuruma eski parayla 59,2 trilyon lira (59,2 milyon lira) Hazine desteği verildi. Bu miktar 1998’de 447 milyon liraya yükseldi (kurum giderlerinin yüzde 32’si). İddia ve suçlama buna dayanıyor.

Kılıçdaroğlu Genel Müdürlüğü döneminde 1995’te hazırladığı bir raporda (35 Soruda SSK Gerçeği) önlem alınmadığı takdirde Hazine desteğine olan ihtiyacın daha da artacağını vurguluyor. Bu açığın nedenlerine girmeden önce SSK Genel Müdürü bu açığın sorumlusu mu önce ona bakalım. 1990’larda SSK Genel Müdürü’nün yetkileri son derece kısıtlıydı. Kurum özerk değildi (Hâlâ da öyle). Kurum yasalar ve hükümet politikaları ile sıkı sıkıya bağlıydı. Genel Müdür günlük işleyiş dışında kurumun temel politikalarını belirleme yetkisine sahip değildi. SSK’nin en temel sorunu siyasi vesayet hatta siyasi tasallut olmuştur. SSK Genel Müdürünün yapabileceği bu sorunlara dikkat çekmek ve siyasete çözüm önerileri sunmakla sınırlıydı. Nitekim dönemin raporlarına ve basında çıkan haberlere baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun yaklaşmakta olan soruna sık sık dikkat çektiğini görüyoruz. 1995 yılında hazırlanan ve yukarıda söz edilen Kılıçdaroğlu imzalı kitapçık SSK’nin tüm temel sorunlarını gözler önüne sermektedir.

SSK’nin mali açığının gerçek nedenlerini örterek meseleyi dönenim genel müdürüne fatura etmek bilim dışı bir yaklaşım olur. Bütün kamusal sosyal güvenlik sistemleri başlangıçta birikim yöntemiyle, emekli sayıları artmaya başladıkça dağıtım yöntemiyle çalışır. Çalışan sayısının yüksek, emekli sayısının az olduğu başlangıç dönemlerinde sosyal güvenlik kurumları kaynaklarını iyi değerlendirmek zorundadır. Emekli sayısı arttıkça kurumlar artık birikim yapamaz ve o günkü kaynaklarını o gün dağıtmak zorunda kalır. Bunun sonucunda da mali desteğe ihtiyaç duyar ve bu durumda da kamu katkısı kaçınılmaz olur. Dolayısıyla fon kaynaklarının doğru değerlendirilmesi ve bozulan gelir gider (aktüerya) dengesi nedeniyle devlet katkısı yaşamsal hale gelir.

KAYIP 12 MİLYAR DOLAR

Kılıçdaroğlu SSK kaynaklarının düşük faizle değerlendirilerek heba edildiğini sık sık vurguladı. SSK’nin gelirlerinin giderlerinden çok olduğu dönemde, SSK fonları düşük faizli devlet tahvillerine yatırıldı. Kuşkusuz bu kararı hükümetler verdi. Bunun sonucunda SSK ciddi zarara uğradı. Kılıçdaroğlu tarafından yapılan hesaplamaya göre 1970-1994 arası SSK fonları enflasyonun 5 puan üzerinde değerlendirilseydi SSK’nin yaklaşık 12 milyar dolar ek kaynağı olacaktı. Diğer bir ifadeyle sadece fon gelirlerinin düşük nemalandırılması sonucunda SSK 1994 itibariyle 12 milyar dolar zarara uğratıldı. Kılıçdaroğlu SSK’yi batırmak bir yana SSK’nin batık 12 milyar dolarının peşine düşüyor.

SSK’nin Hazine desteğine ihtiyaç duymasının bir başka nedeni Türk sosyal güvenlik sisteminde devlet katkısının yokluğudur. 1990’lı yıllarda OECD üyesi ülkelerinde çok ciddi devlet katkıları söz konusudur. Örneğin devlet katkısı Norveç’te yüzde 55, Almanya’da yüzde 26, Belçika’da yüzde 31, Fransa’da yüzde 20 iken Türkiye’de o yıllarda devlet katkısı yoktur. Dolayısıyla Türkiye’de 1990’lı yıllarda sosyal güvenliğe düzenli devlet katkısı olsaydı SSK zaten açık vermeyecekti. Türkiye’de düzenli devlet katkısı 2008 sonrasında yapılmaya başlandı. 2008 sonrasında devlet katkısının toplam SGK giderleri içindeki payı 2008-2022 arasında yüzde 37-49 arasında gerçekleşti. Dolayısıyla SSK battı denilen dönemde ortaya çıkan finansman açığının en yüksek yüzde 32 olduğu düşünülecek olursa meselenin özününün devlet katkısı olduğu anlaşılacaktır. Devletin düzenli katkı vermediği tersine SSK fonlarını düşük faizle zarara soktuğu bir dönemde asıl suçlanması gereken buna dikkat çeken ve itiraz eden Kılıçdaroğlu değil dönemin hükümetleri ve sosyal güvenlik politikalarıdır.  Günümüzde AKP hükümetleri SGK’ye 1990’lı yıllardan daha fazla devlet katkısı aktarmaktadır. Bir diğer ifadeyle devlet katkısı dışarıda bırakılırsa günümüzde 'SGK açığı' çok daha fazladır.  Ancak sosyal güvenliğe devlet katkısı doğru bir yaklaşımdır. Dün de olmalıydı. Devlet katkısı olmayan bir dönemin faturasını bunu vurgulayan genel müdüre kesmek haksızlık olur.

Öte yandan SSK’nin 1990’lı yıllarda yaşadığı mali sorunların bir diğer nedeni primlerini tahsil edememesidir. Prim afları ve borçlanma yasaları SSK’nin alacaklarını tahsil edememesine yol açmıştır. Örneğin 1999 itibariyle SSK’nin prim alacakları 740 trilyon liraya ulaşmıştır. 1998 yılında kuruma sağlanan devlet desteğinin 447 trilyon olduğu düşünülecek olursa SSK’nin pirim alacaklarının bir diğer önemli sorun olduğu unutulmamalıdır.

HÜKÜMETLER SSK’Yİ TALAN ETTİ

SSK’nin 1990’larda yaşadığı mali sorunlarının bir diğer önemli nedeni de aktif-pasif (çalışan-emekli) dengesinin giderek bozulmasıdır. Kılıçdaroğlu tarafından hazırlanan rapora göre 1960’ta 24,3 sigortalıya bir emekli düşerken 1980’de bu oran 3,47’ye, 1990’da 2,16’ya ve 1994’te 1,93’e gerilemiştir. Bu durumun iki temel nedeni olduğu söylenebilir. Birincisi kayıt dışı çalışanların çokluğudur. Sigortalı sayısı az olursa kurumun prim geliri azalacaktır. Sigortalı sayısının artırılması ise kayıt dışılıkla mücadele ile mümkündür. 2000 yılı tahminlerine göre 4 milyon kişi kayıt dışı istihdam nedeniyle SSK’nin aylık prim kaybı 166 trilyon TL civarındadır. Kayıt dışılıkla mücadele ise bir genel müdürün değil hükümetlerin işidir." (HABER MERKEZİ)